Çocukluk ve ergenlik insanoğlunun önemli gelişimsel aşamalardır. Yaşam boyu sağlık ve mutlu olmamızı etkileyen, duygusal iyiliği öğrenme ve paylaşmayı bu süreçlerde öğreniriz. Diğerleriyle ilişkiler, ilişki psikolojisi ve bağlanma çocuklukta gelişir, ergenlikte oturur. Bu bağlamda bakıldığında hayvanlarla etkileşimlerin insan gelişiminin duygusal, davranışsal, bilişsel, eğitimsel ve sosyal yönünü olumlu anlamada etkileyip geliştirdiği bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçek.
Ruhsal açıdan sağlıklı her insan çevresindekilere karşı sevgi duyar. Özellikle ailesi ve çevresi tarafından sevilen her çocuk sadece insanlara değil canlı ve cansız tüm diğer varlıklara sevgi hisseder. Karısını dövemez, sevgilisine elini sürmeye bile kıyamaz. Bir çocuğun beslediği ilgilendiği hayvan onunla bir yandan oyun oynarken diğer yandan sadık sevgisi ile çocuğun ruhunu besler. Ruhu beslenen çocuk paylaşımcı, kendiyle daha barışık, kendine güvenen, empati kurabilen, dışa dönük yetişkin bir birey olur.
Tüm bunlara yürekten inanan bir anne olarak Eren’e bu sevgiyi aşılamak için 2 yaşında iken çeşit çeşit hayvan alıp evde beslemeye başladık. Evimizden neler neler geçti hepsinin macerasını anlatmaya kalksam, sayfalar yetmez. Kaplumbağa ile başlayan hayvan serüvenimize tavşan, civciv, yengeç, tropik akvaryum, papağan derken kedimiz Felix ile son noktayı koyduk.
Eren’e sünnet hediyesi olarak aldığımız Felix yaklaşık 8 yıldır ailemizin vazgeçilmez parçası. Felix evde yalnız kalmasın diye bir an önce sünnet olup eve dönen Eren kedisinin peşinde koşarken iyileşti. Anlamadık bile sünnet çocuğu olup olmadığını 2 kardeşten en kuduruğunu seçen Eren sayesinde 8 yılda Felix ile hatırı sayılır anılarımız oldu. Dolaplara, en akıl almaz yerlere saklanan saatlerce çıkmayan ya da kitap rafında biblo gibi kımıldamadan durabilen doğuştan muzır olan kedimiz, Urla’ya geldiğimizden beri tam kaçak oldu çıktı. Evi önce yadırgayan üst kattan aşağı inmeyen Felix, günler geçtikçe alt kata inmeye verandaya çıkmaya başladı.
Doğduğu günden beri evden dışarı çıkmayan kedimiz çimenle de burada tanıştı. Astronotların uzay yürüyüşü gibi ağır çekim adımlar atan Felix, her kaçışında sınırlarını genişletti. Havaların ısınması ile bahçe sezonunu açılışımızı fırsat bilen tombalak, geçen hafta yüreğimizi ağzımıza getirdi. Akşam yemek telaşı sırasında evde olan Felix, gece 23.00’te fark ettik ki evde yok, her yeri aradık taradık yok. O hafta da son soğuklar hava rüzgarlı ve acayip soğuk, çıktık dışarı başladık dört bir yandan seslenip aramaya. Ara ara yok, sitenin en uzağındaki evin arkasında umudu kesmişken havuzun merdivenlerinin dibine kıvrılmış bir karartı fark ettim.
Kesilmemiş çimi hayvan mı derken bir baktım sırılsıklam bir kedi, önce tanıyamadım bile Felix mi değil mi diye. Bir de baktım o ıslanınca küçülmüş yediği rüzgarla da büzülmüş öyle tepkisiz yatıyor çimlerde. Aklımı yitiriyordum öldü mü diye, sarstım baktım nefes alıyor, kaptığım gibi eve koştum. Tüm aile seferber olduk, 5 havlu ile kuruladık, 2 saç kurutma makinesi ile tam 3 saat kuruttuk Felix’i.
Eren ölecek diye o kadar endişelenip üzüldü ki anlatamam, hipotermik şoka giren kedimizin uyuşan el ve ayaklarına kan gitsin diye bir yandan ovalayıp bir yandan ısıtmaya çalıştık. 3 saatin sonunda kuruyan biraz kendine gelen Felix’i bebek gibi kundağa sardık. Polat battaniyenin içine sıcak termofor koyup yatağa aramıza yatırdık. Sabaha kadar titreyen kolu bacağı seğiren Felix’i sıcak ve güvende tutmak için ne varsa yaptık. Birkaç saat daha gecikseydik neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
İspanyolca Felix’in anlamı şanslı demek ve kedimiz adının hakkını verdi, sabah olduğunda ayaklanan, yemek yiyen Felix, paçayı ucuz kurtarmıştı. Ateşi çıkmadı ama gün boyu kokulu ve sesli gazlar atıp durdu. Biz evde gerekli önem ve tedbirleri artırırken Felix ise geceleri Barış'la aramızda yatmaya fena alıştı. Tek ümidimiz yaz gelince sıcaktan bunalıp kendiliğinde kaçması ve yeni edindiği bu huyunu unutması.
Tüm bunları niye mi anlattım, Ramazan ayındayız, hem fiziksel hem de manevi bir arınma kendini dinlemek biraz içe dönmek benliğimizi güçlendirmek için harika bir fırsat. Etrafımızdaki güzelliklere odaklanalım, paylaştığımız canlıları sevip koruyalım, yardımımıza muhtaç her canlıya el uzatalım. Tüm dinler ve gelen peygamberlerde bu konuda insanları uyarmıştır. Peygamberimizin çok güzel bir sözünü özellikle paylaşmak istiyorum. “Merhamet edene Allah da merhamet eder; yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.”
Hepinize, merhamet ve anlayışın ramazandan ramazana değil yaşam felsefemiz olduğu nice huzurlu pazar/günler diliyorum.