“Seni tanımıyorum” dedim Safiye’ye.
“Hayır, tanıyorsun. Hem de çok iyi tanıyorsun. Sadece aynaya bakmaya korkuyorsun” diye haykırdı. Yine en sert, en tahammülsüz haliyle… Ağzından salyalar akıtarak can yakmaya çalışıyordu.
“Ben korkak değilim” diye tısladım.
Kahkaha attı. Küçümseyerek “O zaman aynaya bak, bak, bak bakalım sen kimsin?” dedi.
Sinirlenerek ama korkmadan baktım. Aynada ben vardım Oya. İçimde tuttuğum, birikmiş tüm nefesi bıraktım. O kadar rahatladım ki, kendimi tüy gibi hafiflemiş hissediyordum. Hayır zaten ben neden korkacaktım ki? Ben Oya’ydım. Yüzüme bakıyordum işte. Bu bendim, başka kim olabilirdim ki?
“Yüzüne değil, yarana bak” diye fısıldadı bu kez kulağıma Safiye… Şaşırarak bir adım geriye çekildim. Yerde kan gördüm. Korkuyla üstüme baktım. Tertemizdi. Tişörtümü çıkardım, her yerime baktım. Yara görünmüyordu ama yerde sızıntı oluşuyordu.
“Pislettin buraları. Ben şimdi kaç saat bunu temizleyeceğim. Bıktım senden bıktım” diye Safiye bağırırken uyandım. Kan ter içindeydim…
Masumlar Apartmanı yayınlandığı günden beri izleyicilerinin kalbinde bir sızıntıya neden oluyor. Hiçbirimiz Safiye’yi, Gülben’i, Han’ı, Neriman’ı, İnci’yi, Hikmet’i tanımıyoruz ama kendimizi ekran karşısından da alamıyoruz. Özellikle Safiye’ye bakıp yaptıklarına sinirleniyoruz ama nereden olduğunu bilmediğimiz bir yerden de yaramızı kanatıyor. Safiye tüm o öfkesinin, temizlenme dürtüsünün hoyratlığıyla bize fazla gelse de içimizden bir şey onu biliyor, hem de sureti kadar iyi tanıyor. Sadece kendimize itiraf etmiyoruz. O nedenle benim rüyama da konuk olup kim olduğunu hatırlatıyor.
Safiye kim mi? Safiye sevgisizliğin sureti. Ona iyi bakarsanız zaten tanırsınız. Eli, yüzü, gözü, davranışları bize hiç benzemeyebilir ama biz onu çok iyi tanıyoruz. O yüzden ekran başında onu izlemekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Çünkü Safiye’den her şeyimizle farklıyız ama Safiye’yle yaramız aynı? Yaramızdan yakaladık birbirimizi. Her sevgisizliği tatmış çocuk, aradan yıllar geçse de o sevgisizliğin buruk tadını, pis ellerini ve örümcek beynini iyi tanır. Kaç yaşına gelirse gelsin o pislik onu takip eder. Ve hiçbir zaman temizlenemez. Sevgisizlik etrafı o kadar pisletmiştir ki, minicik bir sevgiyi gözü görmez. Çünkü evin içi pislik içindeyken sehpanın temiz olmasını umursamazsın.
O yüzden sana çok kızıyorum Safiye. Gülben’i kırdığın, Han’a dünyayı zehir ettiğin, Neriman’ın hastalığını önemsemediğin, Memduh’a saldırdığın, İnci’ye sana yapılanın yüz katını yapmaya çalıştığın için… Senin tek ilacının da baban Hikmet olduğunu biliyorum. Dizinin ilerleyen bölümlerinde umarım Safiye ve Hikmet’in sahneleri artar. O yüzleşme sahneleri hepimizi ekrana kilitleyecek ve sevgisizliğe karşı sevgi kozunun şansını da artıracaktır diye düşünüyorum.
Malum bu sene Prof. Dr. Gülseren Budayıcıoğlu senesi. Onun eserleri sayesinde psikoloğa gitmeyi delilik sanan toplum ekrandan terapi görüyor. Ne dersiniz? Safiye’de belki hepimize sevgi olur.