Film sektöründe sloganlaşmış bir söz vardır: “Her şey senaryoyla başlar.”
Gerçekten de senaryo yoksa hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü atacağınız her adımı senaryonuz belirler. Senaryonuz yoksa kanala gidip ancak niyet beyan edebilirsiniz. Senaryonuz olmadan oyuncu kadrosunu belirleyemezsiniz. Yönetmeniniz, ekibiniz, oyuncu kadronuz dünyanın en iyisi bile olsa senaryo olmadan hiçbir şey yapamazsınız.
Sloganlaşmış bir söz daha vardır: "İyi bir senaryodan her zaman iyi bir film çıkmayabilir ama kötü bir senaryodan iyi bir film çıkma ihtimali hiç yoktur."
Senaryo filmin can damarıdır gerçekten de. Çok örneğini gördük, dönemin en iyi starlarını transfer edip, çok para harcayan, büyük prodüksiyonlar yapan birçok iş hayal kırıklığı yarattı. Kötü bir senaryonuzu ne iyi bir yönetmen, ne starlar kurtaramaz.
Aslında bu tecrübeleri gören herkes kabul ediyor, senaryo çok önemlidir. İşin batmasında da başarılı olmasında da en önemli unsur senaryodur.
Hem farklı olmalı hem de tutan işlere benzemeli
Senaryonun bir özelliği daha var. Yazması çok zordur. Bir yazın eseri olmasından kaynaklanan zorlukların dışında, teknik bir metin olduğu için de kendine has zorlukları vardır. Örneğin; bir dizi senaryosu yazacaksınız dramatik ve teknik olarak her türlü donanıma ve tecrübeye sahipsiniz. Ama bunlar yetmez. Dönemin trendlerine uygun olacak bir hikayeniz olmalı. Yapımcıya, kanala beğendirmelisiniz. Hem farklı olmalı, hem de hep tutan dizilere benzemeli. Karakterleriniz seyircinin seveceği türde olmalı. Hem çok zengin olmalı, hem fazla kalabalık olmamalı. Her hayal ettiğinizi yazamazsınız çünkü belli bir bütçeyle sınırlıdır. Üstelik de 150 dakika uzunluğunda olmasına rağmen 5 günde çekilebilmelidir. Yapımcınız, kanalınız, seyirciniz arasında bir çelişki olduğunda herkesi aynı anda ikna edecek formülü bulmalısınız. Bazen sizden dramatik yapıya, hikayenize aykırı talepler geldiğinde senaryonuzu onlardan koruyarak onları ikna etmenin yöntemini bulmalısınız. RTÜK’ün sınırları, seyircinin beklentileri, reyting panelinin tercihleri de bir an bile aklınızdan çıkmamalıdır.
Oyuncular arasında küslük, gerginlik varsa aynı sahnede onları daha az yazmalısınız. Oyuncuların bazıları mazeretlerinden dolayı o hafta sete az gelebilecekse hikayenizi değiştirmelisiniz. Ya da yeni sezonda bütçe pazarlığı olacaksa o karakterin sezon finalinde çok olmasını sağlamalı, ama bir daha olamayacağı şekilde tasarlamalısınız. Dizi yetişsin diye olabildiğince az dış mekan ve gece sahnesi kurmalısınız. Ama gece gündüz dengesini de ihmal etmemelisiniz.
100 kişinin yükü sizin sırtınızdadır
Sinema senaryosu için bir yıl çalışabilirsiniz ama ondan daha uzun olan dizi senaryosu için vaktiniz 5 gündür. Bu 5 günde sinema tadı yakalamak da sizin görevinizdir. Bu 5 gün içinde senaryo toplantısı, yazılan bölümün revizyonları (değişiklikleri) için de zaman ayırmalısınız. Bu arada haftadan kalan diğer 2 günü tatil yapamazsınız. Revizyonlar ve toplantılarla doldurursunuz. Ama siz senaryo yazarı olduğunuz için, her yere girip çıkmalı, yaşam tecrübenizi artırmalı, dünyayı gezip kültürünüzü geliştirmeli, çok film izlemeli, çok kitap okumalısınız.
Senaryo toplantısı akşam 9’da biter, size “Bu konuştuğumuz değişiklikleri bu akşam yaparsın, yarın sabah sete yetiştirmemiz lazım” denir. Siz sabaha karşı bölümü gönderirsiniz, yardımcı yönetmen yeni bölüm ne zaman gelir diye sorar. Çünkü onların da hazırlık yapacak vakti yoktur ve senaryo ne kadar erken gelirse o kadar iyi hazırlanabilirler. Yani herkesin gözü sizin üzerinizdedir. 100 kişinin akşam evine erken gidebilmesi, bir gün tatil yapabilmesi, ailesiyle, sevdikleriyle birlikte olabilmesinin yükü de sizin sırtınızdadır. Bir kış günü dışarda soğukta çalışan set çalışanları sizi çok iyi anmazlar. "Elinde kahvesi sıcak evinde yazıyor biz burada donuyoruz" derler. Siz sete gidince bunun mahcubiyetini yaşarsınız.
Senaristin kızma hakkı yoktur
Daha da uzatabilirim ama yeterli sanırım. İşte dizi senaryosu yazmak böyle bir şeydir.
Bir de herkesin rahatlıkla görüş beyan edebildiği bir şeydir senaryo. Herkes üzerine konuşur, yorum yapar, eleştirir. Nasıl yapılacağı hakkında hiçbir fikri olması da gerekmez.
Bir şey önemliyse, o işi yapan da önemli olmalıdır değil mi?
Bu evrensel kural bizim sektörde işlemez. Senaristin psikolojisi, sağlığı, tercihleri, kaprisi olamaz. Hastalanma, kızma, kendini iyi hissetmeme hakkı da yoktur.
Birçok Hollywood senaristinin hocası, bütün dünyada başucu kitabı olarak değerlendirilen Story kitabının yazarı Robert Mckee’ye Amerikan sinemasının başarısının en önemli nedeni sorulduğunda şu cevabı vermişti: “Çünkü senaristlere yeterli zaman ve olanak veriliyor”
“Ben senaryoya en bütçeyi vermek lazım dedim, veririm demedim”
Bir evrensel ekonomi kuralı daha var. Bütçe, yapılan işin önem sırasına göre belirlenir. En önemliye bütçede en büyük payı verirsin. İşte bu kural da işlemez bizde.
Türkiye’de önemli bir yapımcıyla programa katılmıştım. Senaryonun en önemli unsur olduğunu, en büyük bütçenin senaryoya ayırılması gerektiğini söyledi. Ben de bu sözünü ona hatırlatacağımı söyledim. Bundan sonra iş yaptığımızda en büyük bütçeyi talep edeceğim deyince, “Ben senaryoya en bütçeyi vermek lazım dedim, veririm demedim” diye cevap verdi. Aslında bu yazıda anlatılanları bir cümle ile özetlemiş oldu.
Önceki hafta Oya Doğan, Instagram canlı yayınında yapımcı Banu Akdeniz’i ağırladı. Akdeniz’in şu sözü özellikle çok dikkatimi çekti. “Dizinin başarısında en önemli unsur senaryodur, bu nedenle hiçbir oyuncu senaryodan daha büyük bütçe almamalı. Ben bu kuralı uyguluyorum.” Bu tavrından dolayı bir kez daha teşekkür ediyor ve örnek olmasını diliyorum. Benzer bir münferit vakayı da çok sevgili arkadaşım senarist Nilgün Öneş anlatmıştı. Yapımcı Tomris Giritlioğlu’na şart koşmuş. En pahalı oyuncu parası senaryo bütçesini aşarsa ben yokum demiş.
Senariste vermediğiniz zaman asıl zaman kaybınızdır
Bir dizinin ortalama bütçesi 1 milyon lira civarında. Sinema bütçeleri 10 milyonlara kadar çıkıyor. İşte bütün bu para aslında o senaryoda yazılanları gerçekleştirmek için harcanıyor. Senaryo, nereye ne kadar harcayacağınızı da belirler. Küçük bir kalem oynatmakla sizin aynı sahneyi çok daha az emekle, çok daha ucuza çekmenizi sağlayabilir ya da tam tersi. Yani stratejik bir önemi de vardır.
Tüm bunlara rağmen senaryo bütçesi konuşulurken, yazım aşamasında avans almak için akla karayı seçer senaristler. Senariste verilen para çöpe atılıyor gibi bir yaklaşımla karşılaşırsınız. Neden derseniz, çünkü sizin bir maliyetiniz yoktur. Evde çayınızı alır, bilgisayarın başında yazarsınız. "Bu kadar kolay ve ucuzsa otur yaz" diyemezsiniz.
Bilinmesi gereken şudur. Senariste vermediğiniz yeterli zaman asıl zaman kaybınızdır. Ve ondan sakındığınız para sadece kar ihtimali değildir. Ondan ne kadar sakınırsanız kalan para o kadar büyük olur doğru. Çöpe gitme ihtimali de…
Karubi 4 Yıl Önce
Çok doğru tespitler!