Hayata attığımız ilk adım, söylediğimiz ilk kelime, ilk aşk, ilk randevu, ilk öpücük, ilk dans, ilk karne, ilk maaş, ilk araba gibi listeyi istediğimiz kadar uzatabiliriz. İlkler unutulmazdır, üzerinden kaç yıl geçtiği fark etmez, eskimezler. Kalplerdeki heyecanı taze, yerleri de hep ayrıdır kendinden sonra gelenlerden...
İşte bu yüzden iletişimini üstlendiğim her projenin ilk çıkış fotoğraf karesine fazlasıyla özenirim. Çünkü dizi 1 yılda 10 yılda sürse fark etmez. Döner dolaşır hep o ilk servis ettiğiniz kareler çıkar karşınıza. Projenin kelimelere dökemediğiniz enerjisini yansıtır o kareler. Kurduğunuz dünyanın izleyicisi ile ilk temasıdır. Ne kadar güçlü olursa o ilk buluşma diziye duyulan heyecan da, beklentide o kadar artar.
Ekrana gelmeden önce her yapımın arkasında aylar süren bir koşturmaca ve yorucu tempoda geçen hazırlık süreci yaşanır. Çekim mekanları, kostüm, aksesuar, styling çalışmalarının ardından oyuncuların tam kadro ilk kez bir araya geldiği okuma provasından çekilen fotoğraflarla projenin PR’ı resmi startını alır. (Projede hangi isimlerin başrol oynayacağı ya da partner olacağı haberlerini buna dahil etmiyorum. Çünkü bu haberler genellikle yapım şirketi daha açıklama yapmaya fırsat bulamadan basına ya da internete illa ki düşer.
İmaj fotoğrafları önem kazandı
Fakat bu haberlerde kullanılan fotoğraflar oyuncuların ya günlük hallerinden ya da bir önceki projelerinden olan karelerdir. Çekimlerine yeni başlanan yapımın yaratılan dünyasını yansıtmadığı gibi kafalarda istenilen beklentiyi de yaratmaz. Sosyal medyanın da hayatımıza girişi ile PR kareleri ve dizinin ilk imaj fotoğrafları daha da önem kazandı. Dizi ya da filmin castında (oyuncu kadrosunda) ve afişinde yer alacak isimlere göre organize edilen fotoğraf çekimine yapım şirketleri de artık daha fazla özenip, set dışında bir tam günü bu çekimlere ayırıyorlar. Dizinin (film ve projenin) konseptine göre stüdyo ya da ana mekanda (köşk, yalı, konak, malikane vb.) çekilmesi planlanan fotoğraf çekiminde o sezon kullanılacak önemli tüm kareler (karakterlerin ilişkilerine göre ikili, üçlü kombinler) ve afişin çıkartılması hedeflenir. Çok kalabalık afişler tercih edilmezken (her zaman az ve öz olan daha güzeldir) şimdilerde afişlerde alternatifli çalışılıyor. Gazete ilanları için (basılı) ayrı, dijitalde kullanmak üzere karakterlerin biraz daha fazla göründüğü iki farklı afiş tasarımı artık daha çok tercih ediliyor.
Kıvanç ve Songül’ün uyumu heyecanlandırdı
Projenin ekranda izleyici ile buluşmadan önceki ilk sinyalleri de bu fotoğraf çekimlerinde alınır. Partner olan başrollerin uyumu, karakterlerin role oturup oturmadığının ipuçları bu arada netleşir. Bazı projelerin fotoğraf çekimleri akar gider zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. Enerji de uyum da yüksektir, gerginlik yaşanmaz. İşte o zaman anlarsanız bu iş nasıl başladıysa öyle gidecek, su gibi akıp ekranda izleyicisini bulacak. Bu hissi çok kuvvetli hissedip yaşadığım pek çok proje sayabilirim. İlk aklıma gelen örnekler; Asmalı Konak ve Gümüş dizileri... Asmalı Konak’ta figüranına kadar tüm zarlar o kadar doğru gelmişti ki, ekstra bir çabaya gerek hiç olmadı. Gümüş’te ise Kıvanç Tatlıtuğ o zaman Best Model yarışmasını kazanmış çok gözde bir manken. Ama daha önce hiç kamera karşısına geçmemiş, ilk dizisi olacak. Oyuncu koçlarından ders alıyor. Hırslı ve öğrenmeye acayip hevesli. Songül Öden ise tiyatrodan biliniyor, kaliteli bir oyuncu ama o da ekranda henüz popüler değil. Ancak ikili bir geçti objektif önüne sanki 10 yıldır aynı dizide çalışıyorlar. Enerjileri de, uyumları da hepimizi heyecanlandırdı.
Engin ve Neslihan’ın ne kadar yakıştığı tescilli
Aynı şekilde Öyle Bir Geçer Zaman Ki; Ayça Bingöl-Erkan Petekkaya, Aras Bulut iyinemli, Farah Zeynep Abdullah, Wilma Elles daha ilk günden anlaşıp kaynaştılar. Eğlence içinde geçti tüm tanıtım planlama ve çekimlerimiz. İstanbullu Gelin’de ise Özcan Deniz ve Aslı Enver nasıl olacak diye çekimlerden önce çok konuşulmuştu. Çifti yakıştıranlar kadar şüphe edenlerde vardı. Yine ilk PR karesi için tüm ekibin bir araya geldiği gün çok özel bir işin geldiğini hücrelerimize kadar hissettik. Özcan ve Aslı ekrana yakışmakla kalmayıp ortalığı kasıp kavuracaktı o günden anlayıp emin olduk ve zaman bize yanılmadığımızı da gösterdi, çok şükür. Aynı şekilde Sefirin Kızı’nda Engin Akyürek ve Neslihan Atagül’ün de ekran çifti olarak birbirine ne kadar yakıştığı fanları ve izleyicilerinden gelen yorumlarla tescilli. Bu bahsettiğim kimya öyle bir şey ki, belli bir tarifi de yok. Tutarsa tutuyor, tutmasa da zorla olmuyor. Ama bir dizinin tutmasında, fenomen olmasında en az senaryonun kendisi kadar önemli. Televizyonda pek çok örneğini de görüyoruz aslında. Senaryo yüzlerce kez tekrara düşüp saçmalasa bile sırf başrollerin uyumu ve ekranın yakışan çiftti olmalarından dolayı kalkması gereken işler devam edebiliyor.
Ufak Tefek Cinayetler’in ilk karesini bulmak zordu
Fotoğraf çekimlerinde yakalanan bu kimyanın tanıtımlarda görücüye çıkması da başlı başına bir ekip çalışması. O gün çekilen binlerce kare arasından en doğru ifade, bakış ve duruşu bulmak. Seçilen favori karelerin oyunculardan onayını almak günler süren bir fotoğraf trafiğine neden oluyor. Bu konuda en zor olanı ise kalabalık başrollü dizilerin fotoğraf seçimi. Ufak Tefek Cinayetler’de 4 kadın ve 4 erkek başrolün aynı karede harika göründükleri çıkış fotoğrafını mı bulmak yoksa roket yapıp uzaya çıkmak mı kolay diye sorarsanız; direkt roket yapmak derim. Çünkü toplu çekimlerin kaderidir bu. Seçilen kareyi bir oyuncu beğenirken diğeri beğenmez. 3 oyuncunun onay verdiğini diğerleri okey’lemez. O nedenle herkesin bir arada fotoğraflarını aldıktan sonra mutlaka tekli fotoğraflarını da çekeriz ki gerekirse o tekli kareleri yan yana getirip toplu bir afiş çıkartabilelim. Pek çok kez projenin afiş ve PR karelerinin hayatını photoshop adlı mucize sayesinde kurtarmışızdır.
Gündemi takip etmek zorundasınız
İster kapris ister aşırı titizlik deyin oyuncunun kendisini beğendiği fotoğraflardan kafasını, elini, bacağını alıp afiş için seçilen karedeki ile yer değiştirip o gün aslında hiç çekilmemiş bir kareyi masa başında sıfırdan yapmışlığımızda çok olmuştur. Estetik ameliyatları gibi düşünebilirsiniz bu operasyonu... Herkesin en iyi göründüğü karede kendini beğenmeyen oyuncunun başı, beğendiği kareden incelikle kesilip afişi karesine yerleştirilir. Bunun teknoloji sayesinde fotoğrafçıyı delirtme pahasına el, bacak ve göz nakli gibi çeşit çeşit versiyonlarını da yapmışlığımız vardır.
Kare beğenildi, onaylandı, haberi yazıldı ama iş bununla da bitmez. Gündemi de takip etmek zorundasınız. Ülkenin nabzını tutmak, yoğun gündem haberlerinin çıkacağınız ilk kare haberini gölgelemeyeceğini garantilemek gerekir. Hatta bazen haberi bekletip daha geniş yer bulacağı bir güne ertelemek de iyi bir çözüm olabilir. Genellikle ben ilk çıkış haberlerini okuma ve tıklama oranlarının daha yoğun olduğu hafta sonu özellikle de pazar günlerinde kullanmayı tercih ediyorum.
Dizinin ruhunu taşır ilk kareler
Dizinin ruhunu, duygularını taşır, ritmini anlatır o ilk kareler. Sizi yayın gününe taşıyan kuvvetli başlangıçtır. Ve onda öyle bir sihir vardır ki, bir kez bulaşırsa izleyiciye kolay kolay çıkmaz akıllarından... Yarattığı beklenti ile gün sayarlar yayına. Hayatta öyle değil mi zaten. İlklerle ilerleriz yaşamda. 100 metre engelli ya da maraton fark etmez bizi ileriye taşıyan sıçrama tahtasıdır tüm ilkler. Ve bizler ilklerle sonlar arasında dolaşıp durur, mutlu olmanın yollarını ararız. Hayattaki tüm ilkleri anlamlı sonlara, tüm sonları da heyecan dolu yeni başlangıçlara dönüştürebilmek mutlu olmanın anahtarı aslında. Uzun lafın kısası; ilklerin sizi ileriye taşıyan enerjisi kalbinizden, yeni başlangıçlara dolu mutlu sonlarda hayatınızdan eksik olmasın.
Sema Yücel 5 Yıl Önce
İşin mutfağından çok önemli dersler!! Teşekkürler