Son zamanlarda hepimiz enteresan bir geçişe şahit oluyoruz. Bugüne kadar bildiğimiz ve kullandığımız tüm sosyal medya uygulamaları görsel içeriklere dayalıydı. Bilgisayarlarımızı veya cep telefonlarımızı açtığımız zaman en çok kullandığımız organ kesinlikle gözümüzdü. Bize ulaşan her türlü bilgiyi gözlerimizle ölçüyorduk. Her şey gözümüzden geçiyordu. Hayatımıza giren her yeni sosyal mecrayla birlikte gözümüzün kaprisleri arttı. Renkli, simetrik, temiz ve net olmalıydı karşımıza çıkan her şey. Olayı o kadar çok büyüttük ki artık Instagram’da yüzlerimizin üzerinde kullandığımız filtreler gerçek olsun istedik. Peki bu giderek daha acımasız olan ve sınır bilmeyen görsel dünyanın sonu geldi mi? Gözünün yerine kulak mı (geri) geliyor?
Bizi bu durumdan kurtarmayı çalışan bazı yeni uygulamalar oluşmaya çoktan başladı bile. Örnek vermem gerekirse; sesli kitaplar, podcastler ve en son karşımıza çıkan Clubhouse... Görünen o ki bu tür içerikler ve mecralar daha da artacak ve hayatımızda yerlerini alacak.
Dinleme izlemekten çok farklı bir şey. Emek, sabır ve zaman gerektiriyor. Dinlemek sandığımız kadar pasif bir eylem değil. Hatta tam aksine bazılarımızı, özellikle yaşadığımız bu modern ve hızlı değişen çağda, oldukça zorlar. Sağlıklı ve verimli bir şekilde dinlememiz için vakit ayırmamız gerekiyor. Dinlediğimize karşı ilgi duymamız gerekiyor. Bunu baştan sonuna kadar dinlememiz için de sabır... Bütün bunlar kulağa çok zor geliyor değil mi? Hem de görme ile kıyaslanınca dinleme inanılmız güç duruyor. Çünkü gördüklerimizi hemen algılayıp anlıyoruz. Okuyarak veya bakarak istediğimiz sonuca hızlıca varıyoruz. Ve bir sonrakine geçiyoruz vakit kaybetmeden. Diğer yandan dinlemeye yönelik artan ilgimiz ise tam bu hızlı ve çabuk değişen dünyaya karşı duran, bir nevi protesto gibi de görünüyor açıkçası. Çünkü dinleme hayatımızı yavaşlatır, onu daha sakin kılar.
Dinlemenin kötü tarafları da var. Bir yandan hayatımızı yavaşlatabilir ama aynı zamanda daha çok da hızlınabilir. Çünkü dinleyerek multitasking moduna geçebiliriz. Dinleme bize birden fazla şeyi aynı zamanda yapma olanağı sunar. Bir sesli kitap veya podcast dinleyerek bulaşıkları yıkayabiliriz veya spor yapabiliriz. Bu zamanımızı daha verimli kullanmamızı sağlar ancak ne zaman ve nerede duracağımızı bilmekte büyük fayda var. Çünkü bu aslında konsantrasyonumuzu bozar ve verimliliğimiz azalır.
Gözlerimiz aksine kulaklarımız bizi daha özgür kılar. Onlar sayesinde sınırlar olmayan işitsel bir dünyada yaşamak fırsatımız var. Gördüklerimiz daha çok ilgimizi çekiyor, onları daha çekici buluyoruz. Ama onlar bizi hapsedebilir. Çünkü belli sınırları var. Ve biz bunların ötesine istesek de çıkamıyoruz. Duyduklarımız ise çok daha farklı bir şekilde beynimizi çalıştırıyor. Onu provoke ediyor. Daha çok düşünmeye, daha çok hayal etmeye itiyor. Dinlemenin en değerli ve olumlu yanı da budur.
Farkında mısınız bilmem ama pandemi boyunca biz daha çok birbirimizi duymayı ve dinlemeye çalışıyoruz. Pandeminin getirdiği koşullar bizi bu konuda çok zorladı. Çünkü birbirimizi göremediğimiz zamanlarda dinlemeye ve konuşmaya yöneldik. Zoom, Teams vb. mecralar hayatlarımızın vazgeçilmez bir parçası oldu. İş, okul, üniversite, atölyeler hatta partiler ve konserler bu tür mecralar sayesinde yürütebilir hale geldi. Ama biz kameralarımızı açmayı bir türlü öğrenemedik, buna alışamadık. Ve doğal olarak gözlerimiz ve yüzlerimizin yerine ön plana seslerimiz çıktı. Bu şekilde de kulaklarımızı daha iyi açtık.
Dinlemenin avantajları ve dezavantajlarını iyice derledik. Sonuç olarak tarihte baktığımız zaman insanoğlu önce dinlemeyi, sonra da görmeyi öğrenmiş. Önce konuşmaya ve duymaya, sonra da okumaya ve yazmaya başlamış. Radyo, televizyondan önce gelmiş. Binlerce yıl içerisinde geçirdiğimiz evrime bakarsak bu dinlemeye doğru giden yaşam tarzıyla aslında sanki biraz geriye dönüş yapıyoruz. Bunun farkında olmamız ve o büyüyen kulağımıza küpe olmasında fayda var!