Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 10. Boğaziçi Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Yarışma filmlerinden olan “Eflatun”, dünya prömiyeri yaptı. Cüneyt Karakuş’un yönetmenliğini üstlendiği filmin gösterimi, 24 Ekim Pazartesi günü Atlas 1948 Sineması’nda gerçekleşti. Gösterim sonrası düzenlenen söyleşide filmin yönetmeni Cüneyt Karakuş, ortak yapımcısı Melis Dumantepe, oyunculardan İrem Helvacıoğlu, Kerem Bürsin ve film ekibi yer aldı. Söyleşinin moderatörlüğünü ise festivalin ulusal film programcısı Ebubekir Elkatmış üstlendi.
Festivalde Akli Film tarafından verilecek “En İyi İlk Film Ödülü” için de yarışan “Eflatun” filminin yönetmeni Cüneyt Karakuş, daha önceki projesinde yer alan sarı şemsiyenin burada da bulunmasıyla ilgili “Sarı bana sonbahar ve hüznü hatırlatır. İlk profesyonel kısa filmimde şemsiye atölyesinde çalışan bir adamın öyküsünü anlatmıştım. Aslında o öykü üç parçalı uzun metrajdı ve o parçaların bir tanesi de şimdi adı ‘Eflatun’ olan izlediğiniz filmdi.” diye konuştu. Hüznün insana dair bir duygu olduğunu ve o duygunun da katmanlarının varlığına inandığını söyleyen Karakuş, “Öykümde o katmanları deşmek istedim aslında. Umarım seyirciye geçmiştir.” ifadelerini kullandı.
Filmin başrol oyuncularından İrem Helvacıoğlu da senaryo ve oynadığı karakterle ilgili “Burada bir görme engellinin dramından bahsedilmiyor, aksine onun hayata nasıl tutunduğunu anlatmaya çalışıyor.” diyerek, asıl etkilendiği kısmın da bu olduğunu söyledi. Role hazırlık sürecini anlatan Helvacıoğlu, beyaz renkte bir lens alıp, o lensle nasıl bakabileceğini denediğini ifade ederken, “Eğer görmüyor olsaydım, sesleri nasıl dinlerdim, nasıl ilerlerdim diye düşündüm.” dedi.
Bir diğer başrol oyuncusu Kerem Bürsin ise konuşmasında filmin en sevdiği yönünün melodrama yer vermemesi olduğunu söyleyerek, “Burada kör bir kadının hikayesini anlatmak ve bunu acındırmadan yapmak gibi gerçekler var.” sözlerine yer verdi.
Cüneyt Karakuş’un ilk uzun metraj filmi olan “Eflatun”, görme yetisini küçük yaşta yitiren Eflatun’un baba yadigarı bir saat dükkanında tanımadığı ama sesine aşık olduğu bir adamı bekleyişini anlatıyor.