İnsanların sosyal yaşamları, yeme ve izleme alışkanlıkları, sohbet konuları içinde bulundukları toplumun aynasıdır. Siyaset de öyle, bebeklikten başlar bu durum insan kendine söyleneni değil gördüğünü yapar. Önce ailede babasından annesinden gördüğünü sonra da öğretmen, arkadaş çevresinden gözlemlediklerini davranışlarına geçirir. Bugün izlediklerimiz üzerinden yapılan bir araştırmayı ve toplumumuzdaki etkilerini paylaşacağım.
Türk dizileri son 10 yılda özellikle Orta Doğu ve Latin Amerika’da inanılmaz popüler. 146 ülkede izleyici bulan dizilerin ihracatı sayesinde yılda 500-700 milyon dolar arası bir kazanç elde ediliyor. Bu diziler ülkemizin ve toplumumuzun da dünyaya tanıtımı bir bakıma ancak Dizilerde kadına karşı şiddet konusunu ele alan bir araştırmada, popüler dizilerin 8 bölümü incelendi ve 14 sahnede kadına karşı zor ve şiddet kullanıldığı, 67 sahnede kadınların ağladığı ve yalvardığı, birçok bölümde ise kadınların kaçırıldığı ve tecavüze uğradığı tespit edildi.
Ne yazık ki toplum dizide gördüğünü uyguluyor!
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü’nün BBC İzleme Servisi'ne yaptığı bir açıklama bu durumun korkutucu boyutlarda olduğunu gösteriyor. Federasyona birçok kadından telefon geldiğini ve bir dizinin yayınlanmasından kısa bir süre sonra dizideki kadın karakter gibi tecavüze uğradıklarını anlattıklarına özellikle dikkat çekiyor. Bazı yapımlardaki senaryo yazarları da dizilerdeki şiddetin gerçek hayatta yaşanan şiddeti yansıttığını belirtse de araştırmalar bunun kısır döngü bir etki yarattığına dikkat çekiyor. Gerçek hayatta yaşanılan bu kabul edilemez olaylar aslında bu durumu eleştiren ve yermek amacı ile dizilerde işlense de örnek teşkil ediyor, hasta zihniyetli insanlar için.
İşkence, tecavüz ve şiddet sahnelerinin aslında ders olmaktan çok özendirdiği ve sapkınlığa teşvik ettiği yönünde. Hal böyle olunca bir değil bin kez durup düşünmek gerek. Hele ki evlere kapalı olduğumuz bu dönemde televizyon tek eğlence aracı, diziler de en iyi vakit öldürücü kaynak durumunda.
İllaki bir şeyi yermek ya da doğrusunun bu olmadığını göstermek için onu göze sokmaya en ince detayına kadar vermeye gerek yok ki. 2015’te en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi uyarlama senaryo ve en iyi kadın oyuncu olmak üzere dört dalda Oscar’a aday gösterilen Gizli Dünya, buna en iyi verebileceğim örneklerden. Daha bir çok buna benzer film ama beni en etkileyenlerden biri o olmuştu. Tek kelimeyle insanın aklını alan bir çalışma. Emma Donoghue’nun aynı adlı çok satan romanından beyazperdeye uyarlanan film, 17 yaşındayken ‘Old Nick’ adını taktığı bir adam tarafından kaçırılan ve adamın evinin arka bahçesinde yer alan bir kulübeye hapsedilen Joy Newsome ile kulübede doğan oğlu Jack’in hikayesini anlatıyor.
15 yıla yakın güneş görmeden bu adam tarafından tecavüze uğrayan kadının dramı tek bir şiddet ya da cinsel temas olmadan bu kadar mı iyi anlatılır. Oğlunun bu tecavüzlerden birinin sonucu olduğunu daha bunun gibi insan doğasına aykırı, kabul edilemez pey çok şeyi en ince detayına kadar sana anlatıyor. Ama bunu tüylerini diken diken eden PR malzemesi olacak, sosyal medyada olay yaratacak sahneler yerine o kadar naif ve ince detaylarla veriyor ki ruhunu incitmeden kalbine dokunmayı ve yer etmeyi başarıyor. TV sektöründe özellikle yapım TV tarafında kadın nüfusu erkeklerden fazla ama buna rağmen bazı şeyleri nasıl gözden kaçırdığımızı izin verdiğimizi anlamakta zorlanıyorum.
Örümcek kafalar her zaman ve çağda Avrupa’da dünyanın başka herhangi bir ucunda olmaya devam edecekler. Onlarla başa çıkmanın yolu toplumu aydınlatmak olabilir ama neyi nasıl kullandığımıza çok dikkat etmek durumundayız. Çünkü burada eleştirmekten bilinçlendirmekten çok özendiriyorsak durum gerçekten içler acısı. Oyuncu neden oynadı, bu sahne neden yazıldı tartışmalarına hiç girmek istemiyorum. Ancak Camdaki Kız’da yer alan bekaret testi beni de rahatsız etti. Çok eleştirilen bu sahnenin hiç o detaylara girilmeden hatta muayene sahnesine bile gerek olmadan çekilebilecekken tıpkı Gizli Dünya ve onlarca benzerlerindeki gibi yapılmamasından dolayı üzgünüm. Çok daha yaratıcı ama iğreti etmeyen daha naif ve ince detaylarla verilebilseydi yine çok konuşulur ancak böyle olumsuz tepki ve eleştirilere maruz kalmazdı. Bunlar toplumumuzun gerçekleri olabilir, bu çirkinliklere göz yumamayalım tabii ki ama reyting alacağız diye de kısır döngü etkisi yaratıp hasta ve örümcek beyinlilerin iştahını kabartmaya onları cesaretlendirmeye de hiç mi hiç gerek yok.
Ülkemizde son 1 yılda 266 kadın şiddet görüp cinayete kurban giderken sadece geçen şubat ayında 28 kadın vahşice öldürüldü. Rakamlar bu kadar korkutucu iken lütfen ne yazdığımıza, ne çektiğimize, ne izlettirdiğimize ve neyi savunduğumuza çok daha fazla dikkat edelim. Özellikle bu konunda çok daha fazla sağduyulu olmamız gerekiyor.
Küçük ve ucuz hesaplarla günü kurtarmak kimseye uzun vadede ne fayda ne de huzur getirmiyor. Unutmayalım ki suya yazılan yazı gibi en çok izlenen reyting rekorları kıran dizilerin yerine her zaman daha iyisi geliyor, en çok konuşulanı bile 5 yılda unutuluyor. Her sektörde her ne iş yapıyorsak bize, kendimize önce biz kadınlar sahip çıkalım. Değişim ve fark yaratmaya en önce buradan başlayalım. İyi pazarlar.