Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği, 2001 yapımı Vizontele filmi Türk halkının televizyonla tanışma hikâyesini bir köy üzerinden anlatıyordu. Altan Erkekli’nin oynadığı belediye başkanı köy meydanına çıkıp televizyonu “Radyonun resimlisidir. Radyoda Zeki Müren şarkı söylemiyor mu? İşte o söylerken hem dinleyip, hem de göreceksiniz aynı anda” diye tanımlamıştı televizyonu. Filmde Cem Yılmaz’ın canlandırdığı Fikri’nin bu açıklama karşısında “Peki, Zeki Müren de bizi görecek mi?” sorusu sinema izleyicisini çok güldürmüştü ama 1970’li yılların başında televizyonla yeni tanışan herkesin merak ettiği soru aslında buydu. O nedenle ilk zamanlar televizyon karşısında güzel kıyafetler giyinilir, oturuşa kalkışa dikkat edilirdi. Aile sohbetleri televizyon karşısında yapılmazdı. Maazallah, aile sırlarını ekrandaki kişiler duyabilirdi.
ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAKTI
Televizyonun hayatımıza girdiği yıllarda Türkiye demokrasi sınavı veriyordu. Sokaklar sağ-sol diye ikiye ayrılmış, hayat siyaset üzerinden akar olmuştu. 1970 yılında Süleyman Demirel liderliğinde iktidara gelen Adalet Partisi sokağın alevini söndürmemiş, aksine körüklemişti. Sokaklarda ölüm kol geziyordu. İhtilalin gölgesi aylar öncesinden ülkeye sirayet etmişti. Artık herkes yaşanacak sonu biliyordu. Başbakan Demirel bile gelecek felakete engel olamıyordu. Sonunda 12 Mart 1971 günü muhtıra yayınlandı. Televizyon henüz yeni doğmuş bir bebek olduğu için ihtilal anonsu TRT radyosundan yapıldı. 12 Mart Muhtırası’na giden olayların cezası da bir yıl sonra öğrenci liderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’a kesildi. Hiç kimseyi öldürmemişlerdi ama 6 Mayıs 1972’de idam edildiler.
Tam bir gün sonra bu defa Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularından, siyasetin ulu çınarı İsmet İnönü CHP Genel Kurultayı’nda genç genel sekreteri Bülent Ecevit karşısında yenildi ve siyasete veda etti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
HALKI EVLERE ÇEKTİ
Siyasetin kaosu ekonomiye dolayısıyla Yeşilçam’a da sıçramış ve seks filmleri furyası başlamıştı. Müziğe arabesk ayar verir olmuştu. Yükselen hippilik modası uzayan saçlarla gösteriliyordu. O dönemler modaya mini etek, İspanyol paça pantolon ve apartman topuk damgasını vuruyordu. Büyülü kutu böyle bir dönemde hayatımıza girdi. Bir zamanlar meydanları dolduran halk artık evlerine çekilmiş ve bu yeni oyuncağın yani televizyonun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Geçim sıkıntısı artarken halkın yeni uyuşturucusu televizyon olacaktı.
DİZİLERLE NASIL TANIŞTIK?
Televizyon pahalı bir kutu, ona sahip olmaksa statü sembolüydü. Evinde televizyonu olmayanların ise komşularına gitmekten başka şansı yoktu. “Müsaitseniz babamlar size oturmaya gelecekler” cümlesi de, bize o dönemlerden yadigâr kaldı. Aslında bu cümle “Müsaitseniz babamlar size televizyon izlemeye gelecekler” anlamına geliyordu. Kuruyemişler yenir, soluk almadan televizyon izlenir ve tek kelime konuşmadan misafirlikler sona ererdi. Halk arasında misafir yerine artık “telesafir” denir olmuştu.
KAYNANALAR TÜRKİYE’NİN İLK DİZİSİ OLDU
Tarih 1973 yılını gösterdiğinde televizyonla yeni tanışan halk için Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncusu ve rejisörü, 49 yaşındaki Tekin Akmansoy yepyeni bir fikir buldu. Ekranda yabancı diziler gösteriliyordu ama bize ait bir hikâye yoktu. Akmansoy, neden Türk halkını anlatan bir dizi olmasın diyerek radyoda oynadığı bir skeci genişleterek TRT Genel Müdürlüğü'ne sundu. Daha evine yeni ulaşmıştı ki, TRT’den “Hemen 48 bölüm çekelim” talebi geldi. Akmansoy’un tavrı netti: “Yazamam.” O nedenle altışar bölümlük anlaşmalar imzaladılar. Akmansoy, Nebahat Kutur'un hazırlayıp sunduğu Hayat Akarken programında o günleri şöyle anlatmıştı: “Nuri Kantar tipini zaten oynuyordum. Orta Anadolulu bir tipti. Ama tek tipti. Bunun karşısına tam tersini getirdim. Döndü’süyle, katibiyle, Tijen’iyle sevildi. Nedeni çok açık. Çünkü bizdendi.” Aslında haklıydı. Kaynanalar, Kayseri'den İstanbul'a göç eden işadamı Nuri Kantar ve ailesinin büyükşehrin koşullarına ayak uydururken geleneklerinden kopmamasını anlatıyordu. Dizinin karşıt çatışmasını ise kentli, elitist Tijen ve Timur oluşturuyordu. Aslında bugünün tohumları 1974 yılında ekilmişti. Kaynanalar, Türkiye'nin aynası gibiydi. Kentli olmak opera aryasıyla, Tijen'in inlemeleriyle anlatılıp dalga geçilirken, mazlum görünüp, parayı bulup köşeyi dönen ve sonunda gelenekleriyle elitistlere ders veren hep Anadolulu işadamı Nuri Kantar yani Nöri Gantar oluyordu. Her bölüm Kantar Ailesi'nin zaferiyle bitiyordu. Aslında Tekin Akmansoy yeni Türkiye'nin resmini 1974'te görmüştü.
KAYNANALAR 32 YIL SÜRDÜ
Kaynanalar, 12 Mayıs 1974 Pazar akşamı başladığında hiç şüphe yok ki; ne TRT, ne de Akmansoy Türkiye’nin ilk, dünyanın da ilk sit-com örneklerinden birini çektiklerini bilmiyorlardı. Dizinin yayınlandığı akşam Akmansoy halkın tepkisini görmek için Ankara sokaklarında gezmeye çıktığında kimse kendisini tanımayınca hayal kırıklığına uğramıştı. Ama üçüncü bölüm yayınlandıktan sonra artık sokakta yürüyemiyordu. Kaynanalar’ın yayınlandığı saatte hayat duruyor, şehirler adeta hayalete dönüşüyordu. 48 bölümü yazamayacağını söyleyen Akmansoy, 32 yıl sürecek bir serüvene başladığının farkında bile değildi.
KALORİFER DAİRESİNDE PROVA YAPIYORLARDI
Kaynanalar başladığında ülke yeni bir savaşa hazırlanıyordu. İktidarda Bülent Ecevit vardı. Karaoğlan efsanesi dağlara taşlara yazılırken, Kıbrıs Barış Harekatı'nın hazırlığı yapılıyordu. Yunan savaş uçakları yerleşim yerlerini bombalamasın diye evler ve arabalar önlem amacıyla karartılıyordu. Yani halkın gülmeye ihtiyacı vardı. Kaynanalar tam da böyle bir anda görevini yerine getiriyordu.
Kaynanalar, Türkiye'nin ilk dizisiydi. Haliyle bugünün dizi koşullarından çok uzaktı. Bir kere 45 dakika ekrana geliyordu. Sesli çekiliyordu ve o nedenle prova yapılması gerekiyordu. Ancak 1974 yılında ekibin bir araya gelip çalışacağı büyük bir oda tesis etmek bile lükstü. O nedenle kalorifer dairesinde fareler cirit atarken, çoğunlukla aç ve uykusuz provalar yapılıyordu. O yıllarda yetişmiş kalifiye eleman bulmak çok zordu. Bugün bir dizinin teknik ekibi en az 50 kişiden oluşurken o yıllarda oyuncular dahil sette 25 kişiyi bulmak bile büyük nimetti. Herkes taşın altına elini koyuyordu.
DÖNDÜ KOLYESİ HER ÇEYİZİ SÜSLÜYORDU
Şimdilerde dizilerin kostüm tasarımcıları var. Kaynanalar'da her oyuncu kendi kostümünü ya kendi gardırobundan tamamlıyor ya da satın alıp sete öyle geliyordu. Dizi modası Sıla'yla başladı zannedenler yanılıyorlar. Çünkü Kaynanalar'da evin hizmetçisi Döndü'nün kendisine yaptığı kolyeler o yıllarda Anadolu'da her genç kızın çeyizini süslüyordu. Tekin Akmansoy, Leman Çıdamlı, Defne Yanlız, Sevda Aydan, Haşim Hekimoğlu, Münir Canar, Sermin Hürmeriç, Muammer Çıpa, Gülseren Morgan, Ege Aydan'ın rol aldığı, Haşim Hekimoğlu ve Hüsamettin Ünlüoğlu'nun yönetmenliğini üstlendiği Kaynanalar ekranda tam 32 sene hükmünü sürdürdü. Nöri Gantar Ailesi sinema filmini çıkardı. Akmansoy'un kızı Arzu Akmansoy sette büyüyüp 15 yıl sonra dizinin yönetmenliğini bile üstlendi. Dizi TRT'den sonra 1997'de Kanal D'ye transfer oldu. Çağa kendini adapte etti. Nesiller Kaynanalar'la büyürken, geçen 46 yılda Nöri Gantar formülü hem siyasete, hem de topluma sirayet etti.
OYA DOĞAN YAZDI
ilyas bahadır akalın 2 Yıl Önce
ilk bölümünden beri seyrediyordum 1974 de 14 yaşındaydım ilk yerli dizimizdi