Sabah kalkarsın... Bi' kahve, bi' sigara... Sonra prodüksiyon arar ve “Geldim” der. İnersin aşağı ve “Günaydın” deyip koyulursun yola... Sete varırsın ve önce kostüm karavanına ışınlanırsın. Orada ince bi' dedikodu başlar. (Şanslı oyunculardanım, severler ve biraz anlatırlar bana. Aramızda kalsın, iyi sır tutarım yani...) Herkes önce çaya, kahveye muhabbette düşer, ben o işi çoktan evde bitirip sete geldiğim için kimse yokken, karavan boşken genel dedikoduyu alırım.
Şu şununla dün odada basılmış.
Aaaaa...
Hoca şuna fena giydirdi. Neyse onu boş ver. Şu oyuncu var ya acayip ter kokuyor. Sen öyle misin?
Değilim değil mi? (Kendimi kokladım, valla kokladım.)
Yok değilsin. Kameraman çocuk var ya, ikinci ekipten...
Kim?
Anladın o yakışıklı çocuk, makyöze yanlıyor. Yeni sesçi geldi ama o gelen çocukla birinci ekip makyöz önceden bir şeyler yaşamış. Bakalım neler olacak?
Onu boş ver de, paralar yattı mı?
Yatacak mı?
Bilmem.
Sen bilmezsen ben nasıl bileceğim. Dün biri kafa iyi gelmiş sete...
Aynen! Kim gelmiş?
Bilmem ama kamyoncular kahvaltıda meyve sularını stokluyormuş. Asıl dur acayip bomba var.
Ne?
Karavan şoförü dün bi' kızla karavanda basılmış.
Neee? Geçen o oyuncu diğer oyuncunun arkasından konuştu. Orada olan başka bir oyuncu da gidip ona yetiştirdi. O da çok kızıp karavana çağırdı onu.
Gördüm, gördüm. Birkaç bağırıp çağırış sesi, üçüncü oyuncuya gömülen laflar.
Eee sonra?
Sonrası ne? Yüz yüze gelince sarılıp sahte sahte gülüştüler.
Sen cevap vermedin? Para yatacak mı?
Dün prodüksiyon benzin alamadığı için ekipler 2 saat sette beklemişler. Dur sana bomba bir haber daha. Kostüm asistanı hamile.
Hadi canım. Sanattan da biri dün bayılmış.
Neee?
Işık ekibi hep aynı, yardımcı yönetmen ekiplerin arkasından konuşup herkesi birbirine düşürmüş. Reji koordinasyon herkese gömmüş.... Bütün bu dedikoduların alındığı yerin ilk durağı kostüm karavanıdır. Ama güvenilir olacaksın, öyle boş boğaz değiller...Biraz zaman geçecek, sen de onlara sırlarını anlatacaksın. Ardından da can ciğer olacaksın.
Kostümde işin bitince makyaja diğer karavana geçersin. Orası bazen dinlenme karavanı, bazen de makyaj olduğu için çok rahat edemezsin. Giren çıkanı eksik olmaz. O yüzden sakinleşene kadar sadece iş yapılır. Genel muhabbet “Günaydın, naber, selamlar, detox içecek tarifi” üzerinden ilerler. Daha sonra ekonomi girer devreye ve bitcoin konusu konuşulur. Ekonomi hızla gece hayatına bağlanır. “Dün gece bir yere yemeğe gittim çok fenaydı” cümlesiyle başlayan boş boş muhabbettin ardından sosyal medya seansı başlar. Twitter, Instagram ve ayılma derken bir ses duyulur.
“Oyuncularımızı alalım.”
Bütün ekip sahne çekmek için settedir. Karavan sessizliğe bürünür. Sahne aralarında karavana geçersin. Bu kez sadece oyuncularlasındır. Ve işte orada başlar dostluklar. Dertler anlatılır, acılar tekrar deşilir, eskiler, yeniler, sevgililer, hanımlar, beyler muhabbete konu olur. Hastalıkta ve sağlıkta can ciğer muhabbet döner. Kimi evlat haberini alır, kimi ölüm... Kimi iş teklifi alır o karavanda, kimi köpeğinin, kedisinin acı haberini... Ev kredisine girmeye çalışır biri, diğeri açacağı dükkan için sana derdini açar. Kimi boşanır, eşi manyağın teki çıkmıştır, kimi evlilik teklifi hazırlığındadır... Kimi gizli aşkını o karavanda anlatır, kimi de aldatıldığını...
Bazen de sette döner aşk üçgeni, bak işte o zaman daha eğlenceli... Yönetmenle (hocayla) kapışan olur, yapımla tartışan olur. Doktordan kötü haberini alan da gelir, ehliyet sınavına hazırlanan da... Şu kadar yağ yakmam lazım deyip bütün karavanı yumurta kokusuna boğan da, YouTube kanalı için beynimizi şişiren de... Daha neler, neler... Karavan evden çok kaldığımız, ailemizden eşimizden, çocuk çocuğumuzdan daha çok vakit geçirdiğimiz bir beyaz kutudur. Buzdolabı gibi... Tüm ürünler içerde, raflarda dururuz. Kimi bozulur hemen atarsın. Kimi öylece köşede bekliyordur. Kimi ilaç rafındadır, bazıları buzlukta... Kimileri sebzelikte, bazıları tencerede, kimisi de cam kavanozda ve buzdolabı poşetinde, konservede... Herkesin lezzeti ayrı... Kimi acı, kimi ekşi, kimi biraz tuzlu, kimi fazla tatlı... Öylece dururuz karavanda, buzdolabı gibi...
“Oyuncularımızı alalım” der biri bir anda..
Dolabın kapağı açılır ...
Ve masaya, ocağa dizilmeye başlarız..
Afiyet olsun..
Özledik bu dönemde o sesi..
“Oyuncularımızı alalım...”