Ayşe’yle ortak yanımız gönüllü feda edilen hayatlarımız

RÖPORTAJ

Altın Portakal Film Festivali’nin açılış filmi Ayşe’de kendisini down sendromlu kardeşi Rıdvan’a adayan Ayşe olarak izlediğimiz Binnur Kaya, “Ayşe’yle ortak yanımız; feda edilen ama gönüllü feda edilen hayatlarımız…” diyor.

Röportaj: Oya DOĞAN

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni Necmi Sancak’ın senaryosunu Ahmet Sancak ve Binnur Kaya’yla birlikte kaleme aldığı ve yönetmen koltuğuna oturduğu Ayşe filmiyle açtık. Down sendromlu Rıdvan’ın ablası Ayşe’nin hayatından küçücük bir an izlediğimiz film, gerçeğin insanın içini titreten soğuğuyla yüzleştirdi bizi… Zira annesi ölmüş, babası komada olan Ayşe’nin gönüllü olarak kendi hayatından vazgeçişine şahit olduk filmde. Üstelik film bitiminde yönetmen Necmi Sancak hikayenin gerçek olduğunu, başrol oyuncusu kuzenleri Rıdvan Sancak’ın ablası Fatma’nın hikayesini perdeye taşıdıklarını söyledi. Ve tesadüf Fatma Hanım’la filmi yan yana izledik. Gözyaşlarımız tabii ki tüm salonla birlikte akıp gitti. İnsanlık dediğimiz o kelimenin ağırlığı altında ezildik. Ayşe’ye hayat veren Binnur Kaya karaktere ruhunu, kalbini ve tecrübesini koymuştu. Bana dizi-film sektöründe kalbinin iyilik dolu olduğuna inandığın birini söyle deseniz, hiç düşünmeden ilk Binnur Kaya cevabını veririm. Onun mütevazılığı, oynadığı karakterleri yorumlayışı, hayvanlar için yaptıkları, kazandığını ihtiyacı olanlarla paylaşma tutkusu ve empati duygusunu uzun yıllardır hayranlıkla izlerim. Ve insana “Oh be dünyada iyi insanlar da var” duygusunu yaşatır Binnur Kaya… Hal böyle olunca film çıkışı Ayşe’yi ve Binnur’la benzerliğini konuşmak için buluştuk Binnur Kaya’yla. Sohbetimize Menderes Samancılar ve Ali Seçkiner de dahil oldu ve Ayşe’nin insanda bıraktığı duyguyu birlikte anlamlandırmaya çalıştık.

KURTULMAK İSTEDİĞİMİZ ŞEY BAZEN BAĞIMLILIĞIMIZ OLABİLİYOR

- Ayşe filmiyle açtık ve hikayesiyle mahvolduk. Sen de film sonrası “İzlemesi zor bir filmdi. İçinde müzik, estetik bir şeyler yoktu. Sadece gerçekler vardı. İzlediğiniz için teşekkür ederim” dedin izleyiciye… Evet zordu, her sahnede seni takip etmek, her an ensende olmak, seninle uyanmak ve hiçbir şey yapamamak zordu. Belgesel gibiydi, dökü-drama gibiydi. Gerçeğin yansımasıydı. Öncelikle hepinize tebrikler…

Teşekkür ederiz…

Binnur ben seni tanıyan ve kalbini bilen biriyim. Sanırım en zorlandığın sahne Ayşe’nin Rıdvan’ı boğmayı düşündüğü andı. Çünkü senin aklının bir köşesinden bile birini boğmak geçmez…

Binnur Kaya: Zordu ama bu her insanın aklından geçebilecek bir şeydi. Bu çok insani bir şey, bunu anlayabiliyorum. Zaten kafamızdan hep iyilik mi geçiyor? Bazen hepimizin aklından kötü düşünceler de geçiyor. Bizi iyi ya da kötü yapan, iyileri kötülerden ayıran şey bunu eyleme dökmek. Filmde Ayşe Rıdvan’ı boğmak istedi ama yapamadı. Ama ne yaptı? Her zaman kilitlediği kapıyı açık bıraktı. Çünkü hayatını kurabilmesi için özgürlüğe ihtiyacı vardı. Babası da öldü, kimsesi kalmadı ve hayatı boyunca Rıdvan’a bakması gereken tek kişi o. Tam böyle bir anda, aklında yokken, bir umudu bile yokken birisi ona evlenme teklif etti. Bir yuvası olmasını söyledi. İşte o zaman kilitlenen kapıyı açık bıraktı ve sonucu kadere bıraktı. Fakat sonra pişman oldu. Kardeşine bir şey olsaydı çok üzülürdü. Çünkü bazen bazı sebeplerle kurtulmak istediğimizi sandığımız şeyler en büyük bağımlılığımız olabiliyor. Hele bir de işin içine merhamet, vicdan girerse durum daha acıklı oluyor. Yönetmenimiz Necmi Sancak ve Ahmet Sancak bu sahneyi daha sert yazmışlardı. Bu o sahnenin epey yumuşatılmış hali, çünkü insan oynarken de Rıdvan’a kıyamıyor.

ÜSTÜMÜZE DÜŞEN GÖREVİ YERİNE GETİRMEK ZORUNDAYIZ

Menderes Ağabey seni filmde Ayşe’nin patronu olarak izliyoruz. Genelde benzin istasyonunda bir patron varsa serttir, yanında çalışan kadını ezer, hatta taciz eder. Ama Ayşe filminde kendi yoluna baksa da babacan olmaya çalışan bir adam izledik. Daha sert biriydi ama sen böyle mi yorumladın?

Menderes Samancılar: Hikayede de biraz öyleydi ama oyuncu olarak ben de kendimden bir şeyler kattım. Fakat senaristlerimizin kurdukları karakterin genel çizgisi buydu. Adam; Ayşe ve Rıdvan meselesiyle ilgili gibi görünüyor ama o kadar da umurunda değil. Rıdvan’ın elinden tutuyor, gezdiriyor ama onun için bir çözüm aramıyor. Aslında biraz kendi halinde bırakıyor. Benzim istasyonunun etrafına TOKİ gelsin ve ler yapsın diye bekliyor. Diğerleri kaygıyla “Biz ne yapacağız?” diye düşünürken, adamın derdi potansiyel müşterilerin deposunu doldurmak. Yani bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen, tuzu kuru, zamanın insanlarından bu karakter. Ayşe’nin tüm bu sıkıntılar arasında yalnız kalması da sistemin suçu… Bu kadının hiç yardım edeni yok, bir tane komşusu var, yardım etmeye çalışıyor ama o da çözüm değil! Bu noktada sistemi de eleştirmek gerekiyor. Ayşe hastanelere down sendromlu çocukla gidip geliyor. Yalnızlık, çaresizlik içinde ve ekonomik olarak da parlak değil! Bunlar açıkça görülüyor. Aslında buradan baktığında işi devlet güvencesine kadar getirmeliyiz. Çünkü bunlar sosyal güvenceyle ilgili durumlar… Bu gerçeklikte devletin kurumları devreye girmeliydi. Böyle bir çocuğun sağlıklı yaşaması için aileye destek olmaları gerekirdi. İşimize gelince Türkiye’ye Avrupalı diyoruz ama Asya’nın bile çok gerisindeyiz. Aslında bu film bir sıkıntı filmi. Bu meseleleri dert edinmiş, kendine iş edinmiş, sosyal mesajları da olan bir film. Yani yönetmen de bu sıkıntıyı duymuş ve bunu da bize böyle aktarmış. Oyunculuğumuzu konuşmaya gerek yok. Ali de, Binnur da çok başarılı oyuncu arkadaşlarımız. Biz sade yani film değilmiş gibi bir film izledik. Bu tarz sıkıntılı olan projelerde yer almak bile yetiyor insana. Çünkü bu inşaatın tuğlalarından biri benim diyorsunuz. Bunlar önemli, hayatın köşe taşı olan projeleri… Bu projelerin daim olması için hepimiz üstümüze düşen görevi yerine getirmek zorundayız.

SEVDİM FİLMİMİZİ ETKİLEYİCİYDİ

Merkezine kadını koyan bir işte iki başarılı oyuncu yanda olmayı kabul etmişsiniz, ki bu çok kıymetli bir şey… Ali Ağabey seni ilk defa bir film projesinde aşk adamı olarak izledik. Sevilmeyi bilmeyen ama sevmeye gönüllü bir adam… Gözümü doldurdun o evlenme teklifiyle…

Ali Seçkiner: (Gülümsüyor) Teşekkür ederim Oya. O konuya geleceğim ama Menderes Ağabey’in de söylediği gibi hepimizin böyle bir görevi, ödevi var. Ülkenin hali ortada malum! Bu ortamda ilk filmini yapan bir yönetmen bana çok heyecanlı geldi… Üstelik böyle bir senaryo, oyuncu kadrosu ve görüntü yönetmeni Meryem Yavuz olunca kabul ettim. Necmi’nin sıcaklığı, gerçeklik, Binnur, Menderes olunca koşar adım böyle bir işin içinde olmak istiyorsun. Hepimiz sete aynı duygularla gittik ve elimizden geleni yaptık. Ben daha önce aşk yaşayan adam oynadım ama sinemada aşkı bu kadar naif, gerçek yani Hulusi bir kalple kendi gerçekliğini ve kadının gerçekliğini dile getiren bir karakterle oynamamıştım. Üstelik bu duygularla böyle şık bir evlenme teklifi izleyeceğimi çekerken de hissetmemiştim. Ama şimdi “Güzel sahne” dedim. Ben sevdim filmimizi, gerçekti ve etkileyici bir filmdi.

SEYRETMESİ ZOR BİR FİLMDİ

Binnur filmden sonraki söyleşide “İzlemesi zor bir film. Çünkü müzik yok, estetik bir şey yok” dedin. Ancak bu benim sinemada görmeyi arzu ettiğim bir şey. O nedenle kendi adıma mutluyum. Çünkü estetik kaygıların her şeyi ele geçirdiği performanslar izlemekten sıkıldım. Senin de bu konuda dertli olmana sevindim…

Binnur Kaya: Seyretmesi zor bir film, çünkü müzik yok. Filmi satacak hiçbir şey yok. Ayrıca yönetmenimiz Necmi Sancak, Rıdvan üzerinden çok ahlaklı davranmış. Rıdvan’ı daha çok gösterip ajitasyon yapmamış. Ve insanlar gerçek hayatta nasıl konuşuyorlarsa, ne yapıyorlarsa hiçbir süs olmadan çekti filmi. Karanlıksa karanlık… Ayrıca ben de senin gibi bir şey izlerken performansa ya da anlatılmak istenilene odaklanmak istiyorum. Ve izlediğim şey de doğal olmayan bir hal varsa oraya takılıp başka şeyleri kaçırabiliyorum. Şu an estetik açıdan öyle bir hale geldik ki, doğal olan yapay olanmış gibi yaşanıyor. Bizim yaşanmışlığımızı gösteren kırışıklıklarımız, lekelerimiz doğal değilmiş de, yapay olan doğal olanmış gibi bir algı oluştu. Ama bence hayatta böyle değil! O yüzden bu mesleği yaparken bunu gösterebiliyorsak bu da bir şans.

Filmde Ayşe sigarayı bile çok hızlı içiyor. Kendine zaman ayırdığı tek an o anlar ama ona bile vakti yok. Özellikle elektronik sigara içtiğinde çıkan sese ben fazlasıyla takılı kaldım. Ayşe’nin nefessiz kalıp, nasıl sıkıştığını o sigaradan çıkan seste duyduk… Recep içerken o ses farklı çıkıyordu…

Binnur Kaya: Ben o sigaradan içmediğim için zorlandım. O sesi çıkarmak zordu. Arkamı dönüp içime çekiyordum, kayıt denilince o ses çıkıyordu. Ben de senin gibi yorumladım. O sigaranın çıkardığı ses fokurdayan bir şeyin sesi, alınamayan nefes gibiydi. Ayşe içtiğinde o nefessiz kalışını görürken, Recep içtiğinde farklı ses çıkıyordu. Çünkü Recep’in akan bir hayatı var ama Ayşe’ninki durmuş. Recep para biriktirdim, arsa alıp ev yaparız diyor. Hatta çocuk bile yapabiliriz diyor. Akıcı bir hayatın göstergesi bu… Sigarasını da rahatlıkla içiyor. Ayşe de ise tıkanıklık var. Biz bunu tasarlayıp sahneye çıkmadık. Ama sonuçta ortaya bu çıktı. Bazen de işini dert edince ortak bir düşünceyle aynı şey ortaya çıkıyor ve bu çok değerli bir şey!

BİR AN ÖNCE SONBAHAR GELSİN DİYE BEKLERİM

Ayşe’nin Rıdvan’a gönüllü bir bağımlılığı var. Bile isteye kendi hayatını feda etme hikayesi izledik. Ancak senin de benzer bir özelliğin var. Hayvanlarına gönüllü olarak kendi hayatından, anlarından fedakarsın…

Binnur Kaya: Ben de senaryoyu okuduğumdan aynı şeyi düşünmüştüm. Ayşe’yle ortak yanımız; feda edilen ama gönüllü feda edilen hayatlarımız… Fatma mesela Rıdvan’ı 5 dakika yalnız bırakamıyor, Rıdvan hep Fatma’yı istiyor. Ben yıllardır yaz tatiline çıkamam. Çünkü bunun için bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekir. O nedenle bir an önce sonbahar gelsin diye beklerim. Sonbahar gelsin ki hayvanlar sıcakta zorlanmasın. Benim yaşlı bir köpeğim var, sıcakta çok zorlanıyor. Sokak hayvanlarını düşünüyorum, su içebiliyorlar mı, sıcakta ne kadar zorlanıyorlar? Sonra kışın soğuğu onları zorluyor diye üzülüyorum. O nedenle hep ilkbahar ve sonbahar olsun.

Sosyal medyada sonbahar gelsin diye günleri sayma sebebin bu muydu?

Binnur Kaya: Evet ama sonbaharı da seviyorum. Çünkü hayatın dış yüzünü hissettiriyor sonbahar bana! O hüznü yaşatıyor, hissettiriyor. Bu da bana çok gerçek geliyor.

Bu filmin aynı zamanda senaristlerinden birisin. İlerleyen zamanlarda seni ortak yapımcı olarak da görür müyüz?

Binnur Kaya: Çok isterim. Kazandığını biraz fazla paylaşan biri olmasaydım, bu zamana kadar olurdum. Ama bu da niyetlerimden biri… Tabii ki ülkenin gittiği ekonomik durumla da çok bağlantılı… Gönlümde, niyetimde var. Ülkemiz için rahat zamanlar gelsin ve biz de daha fazla katkı olabilelim.

ÖDÜL ALIRSAM SÜRPRİZ OLUR

Festivalde “En iyi Kadın Oyuncu” ödülünü alma beklentin var mı?

Binnur Kaya: Filmleri izleyemedim ama sadece afişinden bile görüp ödül alabilir dediğim oyuncular var. Çok güçlü kadın oyuncular var seçkide… Kim bilir ne harika performanslar olacak, ödül bana verilirse sürpriz olur, beklediğim bir şey değil!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.