Ozan Ağaç heybesi dolu oyunculardan… Aslında sadece oyuncu demek eksik kalır onun için, o nedenle onu “hikaye anlatıcısı” olarak tanımlamayı tercih ediyorum. Çünkü yazıyor, yönetiyor, tasarlıyor ve oynuyor. Aklı, fikri, bedeni, ruhu üretmeye programlanmış. Hep hikaye anlatmak, söylenmek, kahkaha atmak ve hep derinlere dalıp söylenmemişleri söylemek istiyor. Sadece hayatın sınırlarında gezenleri değil, rutinin içinde olmamışları, olmayanları, olamayanları da anlatmayı seviyor. Daha önce oyunculuğuna şahit olmuştuk, şimdi puhutv orijinal dizisi Seyyar’da hem Cem Özüduru’yla birlikte yazıyor, hem de oynuyor. Seyyar bana kalırsa sıradanın içindeki “sıra dışı”yı gözler önüne seriyor. Kahveler alındıysa buyurun röportaja…
Tanıdığım en yaratıcı insanlardan birisin Ozan. Daha bir hikayeni konuşurken diğeri “Ben buradayım” diyor. Hayatın seni beslediği ve bu yaratımları yaptığın kaynakta neler var?
Hayatı ve insanları anlamakla ilgili bir kaygı duyuyorum hep. Çocukluğumdan beri birazcık böyleydi. Etrafımdaki olayları ve insanları izler çözümlemeye, anlamlandırmaya çalışırdım. Kendime anlamlar bulma ihtiyacı duyuyorum. Sınırları her an genişleyen karanlık bir evrende hikayeler düşünüp onları anlatacak veya oynayacak bir fırsat bulmak büyük şans benim için. Terapi adeta. Heybem dolu, daha çok içinde olmak istediğim hikaye var. Ama sektörde ilerledikçe hikayelerimizi kimlerle anlattığımızın da önemli olduğunu anlıyoruz. Umarım doğru insanlarla yan yana gelip anlatma fırsatımız olur.
Aslında seni oyuncu olarak tanıdık ama son birkaç yılda senaristliğine de şahit olduk. Pek çok dizi yazdın ama şahsen ben özgün hikayelerini çok seviyorum. Yazmak ve oynamak, yaratmak ve yaşatmak birbirinden ayrılmaz tutkulu bir sevgili mi senin için yoksa tesadüf eseri ya da mecburiyetten bir araya gelen ve artık alışkanlık haline gelmiş rutin bir ilişki mi?
Evet oyunculuk okudum. Ama okul zamanlarımda zaten kendi oyunlarımı yazmaya başlamıştım. Yazmakla ilgili benimle 20’li yaşlarımdan beri kavga eden, beni yapabileceğime ikna eden kuzenim Cem Özüduru’dur. O sürecin başlamasında etkisi büyük. Yazmak şimdi bir sevgiliden fazlası açıkçası. Asla vazgeçmek, bırakmak istemeyeceğim bir yolculuk. Öğrenecek, keşfedecek çok yolu var. Cem’e her seferinde teşekkür ediyorum yakama yapıştığı için… Tekrar teşekkür edeyim senin aracılığınla, teşekkürler Cem!
Film olmak istemeyen bir karakter Yasin
Seyyar’da aslında bir karakter draması izliyoruz. Açıkçası Türkiye’de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olduğunu düşünüyorum. Yasin’de sıradan bir adam… Küçük bir adam ama kendisi için büyük bir hayali var. Deden kalma tarifle dükkan açmak ve sevgilisiyle mutlu olmak. Seyirciye büyük adamların küçük hedefleri yerine, küçük adamların büyük hayallerini anlatmak gerektiğine inanan biri olarak Yasin’i fazlasıyla sahiplendim. İşin sırrı nedir Ozan, sıradanı sıra dışı hale getirmek mi?
Yaşadığımız çağın bir sonucu aslına bakarsan bu söylediklerin. İlgi çekici olanın uçlarda olduğu, basit hayaller kurmanın hiç cool olmadığı bir zamandayız. ‘Like’ kültürü bizi sarıp sarmaladı. Attığımız her adımın ‘like’lanmış olmasını ve emoji'ye boğulmasını istiyoruz hepimiz. Bu doyumsuz ruh hali üretilen işleri ve onun her basamağını etkiliyor. Bu noktada Yasin’in basitliği olarak algılanan şey benim çok hoşuma gidiyor. Ben Çehov’un kısa hikayelerini çok severim. Çok ilham verici bulurum. Yasin’i biraz oralarda dolandırdık biz de Cem’le birlikte. Başına bir macera gelmesin diye elinden geleni yapıyor neredeyse. Film olmak istemeyen bir karakter Yasin. Ama macera bu ya, bir şekilde onu buluyor. Bu kontrast çok hoşumuza gitti en başından beri. Bu tarz bir karakter yazıyor olmak, canlandırıyor olmak ayrıca heyecan verici. Silik birinin yaratım süreci, değişimi, yürüyüşü, konuşması, kostümü… Bunları ilk konuşmaya başladığımızda bile çok heyecanlanmıştık. Seyirciden aldığım tepkilerde tıpkı senin söylediklerin gibi. Yasin’i izleyenler kabul etti. Bunu duymak ayrıca mutluluk tabi.
Peki, Cem Özüduru ve senin dünyanda Yasin ve Seyyar nasıl doğdu?
Beyoğlu’nda büyüdüm ben. Kasımpaşa, Tarlabaşı buralar çocukluğumdan beri dolandığım yerler. Cem’le bir Beyoğlu dönüşü her zaman yaptığımız sohbetlerde aklımıza düştü. Film olmak istemeyen bir karakter üzerine konuştukça hikaye gözümüzde daha ilginç ve üzerine gidilebilir bir hal aldı. Çok evrim geçirdi tabi ilk halinden. Mesela bir gecede geçen bir filmdi ilk aklımıza geldiğinde.
Puhutv’nin de uzun süre sonra yaptığı ilk iş Seyyar. İzlemeler nasıl gidiyor?
Ben etrafımdan güzel yorumlar duyuyorum. Star TV’de yayınlandıktan sonra ilgi daha da arttı. Umarım iyi gidiyordur.
Bu aşkın kaynağı güven duygusu
Yönetmen Cem Özüduru senin kuzenin aynı zamanda… Siz birlikte yazıyor, birlikte üretiyorsunuz. En önemlisi bunu beraber yapmaya gönüllüsünüz. Sizde Türk sinemasının “Kuzenler”i olmaya talip misiniz?
Cem benim hayatımın ve çocukluğumun büyük bir parçası. En büyük destekçim ve en sert eleştirmenim. Memnum etmesi zor bir adam. Bu da benim işime geliyor. Yaratıcılığımızı evrensel ölçekte yapılan işlerle kıyaslıyoruz. Sürekli yeni hikaye olasılıkları konuşuyoruz. Çocukken ne yapıyorsak aslında şimdi de aynı oyunları oynuyoruz. Bunu meslek haline getirmek en sevdiğim oyun arkadaşımla içinde olmak müthiş bir his. Kuzenler olarak anılmak fena fikir değil valla.
Yasin ve Çiğdem arasındaki ilişki de etkileyici… Aslında önyargılarımızla baktığımızda Yasin’in işini yapan kişinin Çiğdem’in geçmişine sahip birini bu kadar sahiplenmesi şaşırtıcı. Bence işin güzel taraflarından biri de o. Yasin tüm zaaflarına, korkaklıklarına rağmen Çiğdem’e güvenli bir liman olmak istiyor. Ülkede her gün yüzlerce kadın sevgilileri, eşleri, eski eşleri, aileleri tarafından şiddete uğrarken, Çiğdem karakterini yaratırken Ozan ve Cem izleyicinin vicdanına ne demek istedi?
Günümüz ilişki dinamiklerinin çok ötesinde bir bağları var. Tam olarak istediğimiz şey de buydu. Hayata omuz omuza vererek karşı duran, birbirinden başka kimsesi olmayan bir çift. İkisi de birbirine büyük bir aşkla bağlı. Bu aşkın kaynağı bizim ilgimizi çekti. Güven duygusu. Fiziksel görünümün, paranın ya da başka bir denklemin merkez olduğu bir ilişki değil onlarınki. Yasin ve Çiğdem birbirlerini çok seviyorlar ama aynı zamanda çok güveniyorlar. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde de bu güven duygusunun üzerine gidiyoruz zaten. Çiğdem hikayemizin kalbi adeta. Onun gibi kadınların hikayelerine ihtiyacımız var. Onun vicdanı ve onun terazisi bizim için ve Yasin için çok önemli. Ve iyi ki Özge Özacar hayat veriyor Çiğdem’e. Kadına şiddet meselesi üzerine her gün konuşmamız gerekir, her gün utanmamız ve unutmamamız gerekir. Ama ne yazık ki sıradanlaştırılmaya çalışılıyor. Bu konunun süslü cümlelere de ihtiyacı yok artık. Çözüm bulunmalı bir an önce. Eğitim seviyemiz düştükçe ilkelleşiyoruz.
Özge ve Erdem’le oynamak çok keyifli
Erdem Kaynarca da zaaflı Suat karakteriyle karşımızda… İşin yazarı olarak tam hayalindeki cast olmuş galiba…
Yazarken en çok keyif aldığımız karakterlerden Suat. Erdem müthiş bir performans çıkarıyor. Özge ve Erdem bu projenin başına gelen en güzel şeylerden. Onlarla oynamak çok keyifli.
Seyyar bize uzun süre pilav verecek bir hikaye mi yoksa mini bir derdi var anlatıp başka bir hikayeye mi geçeceksiniz?
Başka hikayelere çoktan geçtik zaten. Ön hazırlık sürecinde yeni hikayemizi yazmaya başlamıştık. Seyyar için planlarımız var tabi ki. Ama zaman gösterecek.
Dijitaller ana akım kaygıları taşımaya başladı
Ozan televizyon hakkında ne düşünüyorsun? Dijital bu kadar yükselişe geçmişken, televizyon kanallarının durumunu nasıl görüyorsun?
İçinde olmanın artıları var tabii. Müthiş bir ekonomi. Büyük bir iş alanı. Ama kısır bir döngü içerisinde. Ana akım televizyonculuk anlayışı değişecek ya da dönüşecek bir heveste değil. Benim için asıl hayal kırıklığı dijital platformları da kendine benzetmesi oldu. 50-60 dakikalık hikaye anlatıcılığı bir nefes getirir, tembel yazarlıktan, sıkıcı yönetmenliklerden ya da kolaycılığa kaçan oyuncu performanslarından kurtuluruz, yaratıcılığa alan açılır diye umuyordum ama tam tersi oldu. Dijitaller ana akım kaygıları taşımaya başladı.
“Dizi doktoru”mdan vazgeçmem
Ozan Ağaç’ın heybesi dolu. Seyyar sonrası veya aynı anda bizi hangi yolculuğa çıkarmayı hedefliyorsun?
Seyyar sonrası Börü 2039 olacak. Yazdığım HEDİYE isimli oyunumun Eylül’de galası planlanıyor. Zuhal Acar yönetmenliğini yapıyor, çok yetenekli oyuncu arkadaşlarım oynuyor. Benim için sonrası aynı, oynamaya ve yazmaya devam…
dizidoktoru.com yazılarına ne zaman devam edeceksin? En azından ayda bir yazı yazmak ister misin?
En kısa zamanda dönmek istiyorum. Bu sıralar izleme alışkanlığım da azaldı set yüzünden ama dönüceğimm. ‘Dizi doktoru’mdan vazgeçmem. :)