Yönetmen yardımcısı olarak çalıştığım reklam projeleri ülkemizde ilk korona vakasının görülmesiyle durdu. Dizi yapımcıları bu konuyu ciddiye almak için ayak direse de sektör çalışanları konuyla ilgili hassas davrandılar, hemen hemen bütün reklam projeleri bir süreliğine askıya alındı. Daha önce çekilmiş, post prodüksiyon süreci devam eden işler yayına yetiştirildi. Erken davranıp reklam çeken dondurma üreticileri hazırda bekleyen kampanyalarını vakti gelince yayına sokarken, bir yandan da eski reklamlar ekranlarda dönmeye devam etti. Ancak buna bir yere kadar dayanıldı. Üretimin olduğu yerde tüketim de olmalı ve bunun için şartlardan biri reklamla sağlanan rekabetti. İnsanları tüketime sevk etmek için hiçbir özel gün atlanmamalı, şartlar n'olursa olsun imajlar taze tutulmalıydı.
Mahremiyet kavramı azaldı
23 Nisan, Anneler Günü, 19 Mayıs, Ramazan Bayramı gibi özel zamanları es geçmek istemeyen reklamverenler boş durmadı. Şartların el verdiği ölçüde, Covid-19 önlemleri çerçevesinde reklamlar üretildi. Karantina kuralları çiğnenmeden drone kullanılarak, insanları evinden çıkarmadan, çevrimiçi görüşmeler ya da evde kendi çektikleri videoları kurgulayarak ortaya çıkan işleri hep birlikte izledik. Mahremiyet kavramı oyuncu ve reji ekibi arasında iyiden iyiye azaldı böyle projelerde. Oyunculardan kendi kıyafetlerini fotoğraflayıp göndermelerini, evlerinin uygun olup olmadığını anlayabilmek adına çeşitli açılardan fotoğraflarını çekmelerini beklemek, alışık olduğumuz bir çalışma şekli değildi bizim için. Tipoloji olarak role çok uygun olsalar da sırf dekorasyon veya moda zevkleri düşük olduğundan elenen oyuncular oldu maalesef.
Sırada ev yapımı reklamlar
Nasıl ki ev yapımı diziler izlediysek bu süreçte ev yapımı reklamlar da olmadı değil. Dizilerde yakalanamayan yaratıcılık ve kalite ev yapımı reklamlarda çok daha yüksekti. Kuntay Alpman'ın yönetmenliğinde Alp Korfalı'nın hem kamera kullanıp, hem de ailesi ile birlikte rol aldığı bir Anneler Günü reklamı çekildi. Tolga Karaçelik de kendi evinde, oyuncu eşi Tuğçe Altuğ ile yine bir Anneler Günü işi çekti. Ve sette sadece ikisi çalıştı. Bunlar göze ilk çarpanlar... Bence en farklı iş Barış Çorak'ın stop motion tekniğiyle ve özel bir gün sınırlaması olmadan çektiği yeni ürün filmi olsa gerek. Bu dönemi yaşamasak böylesi kreatif işler ortaya çıkmayacaktı belki de. Reklam ajansları ve prodüksiyon şirketleri bir şekilde bu sürece ayak uydurdu ancak sektörden çok fazla insanın ekmek yediğini düşünürsek nasıl eskiye döneceğiz kaygıları arttı.
Pijamalı toplantılara adapte olduk
Korona salgınıyla birlikte bir daha nasıl sete çıkacağımız, bu işlerin nasıl devam edeceği soruları normalleşme söylemleriyle birlikte yerini tecrübe etmeye bıraktı benim için de. Markete gitmek dışında 2 aydır evden çıkmayan ben, bir projenin içinde buldum kendimi. Reji ekibine dahil olmam için arandığımda evet demek kolay olmadı tabii. Hayatımıza yeni girmiş kriterler vardı. Ancak cesaret gösterip çalışmaya başladıktan sonra adapte olmam uzun sürmedi. Evden çalışarak bir reklam projesinin ön hazırlığında görev almak alışık olmadığım bir deneyim oldu benim için. İletişim ve ilişkiler üzerine kurulu bir sektörde uzaktan uzağa çalışmak kolay değildi. Oyuncularla yüz yüze görüşemeden ev şartlarında kendi çektikleri videolarla ajansa/müşteriye sunmak, onların bu rol için uygun olduğuna kefil olmak riskliydi. Büyük sorunlar yaşanmadı neyse ki. Kurumsal şirket çalışanlarının bir kısmı karantina boyunca evden çalışmaya devam etti malum. İşin hiç bitmediği, mesai saatinin belirsizliğinden şikayetlerini dinledik. Evdesiniz ve her an ulaşılır olmak bir reklam projesi için de isteklerin hiç bitmemesine yol açtı. Bir zamanlar sabahın köründe yapılan toplantılara yetişmek için koştururken, bu sefer de gecenin köründe yapılan toplantılar için uyanık kalmaya çabalarken bulduk kendimizi. Pijama partileri misali pijamalı toplantılara adapte olduk mecburen. Özel hayata zaten duyulmayan saygının gösterilmesine de gerek olmadığına çoktan ikna olundu artık!
Peki pandemi şartlarında set nasıl olacak?
Aynı anda onlarca insanın çalıştığı, zamanla yarıştığımız, çekilen her karenin ajans ve müşteri tarafından 'okeylendiği', sürecin onaylar üstüne ilerlediği bir reklam setinde koronadan korunmak ne derece mümkün olabilirdi? Kendimizi korumak isterken, nasıl hızlı hareket edebilecektik? Zira bir reklam setinde zamanla yarışılır. Hele ki setin son saatinde çekilmesi planlanan kareler yetişmiyorsa ortalık yangın yeridir tabiri caizse. Bir zamanlar 36 saat aralıksız devam eden setlerin olduğu anlatılıyor hala. Sormayın nasıl olduğunu, benim havsalam almıyor. Anlatılan hikayeleri aktarmak için bile fiziksel dayanıklılığım yetersiz. Kameramanlar Derneği'nin aldığı kararlar neticesinde 16 saat sınırlaması gelmişti reklam setlerine neyse ki. Evet sizin izlediğiniz 30 saniyelik bir reklam için koskoca bir ekip 16 saat çalışıyor. Ve bu sadece çekim aşaması. Ön hazırlık sürecinde en az bir hafta, hatta haftalarca çalışıyor reji ve prodüksiyon ekibi. Post prodüksiyon sürecinden bahsetmiyorum bile. Elbette ki şartların göz önünde bulundurulması ve yeniden düzenlenmesi gerekiyordu.
Sette sosyal mesafeyi korumak çok zor
Korona salgını sonrası duran setler alınan tedbirler ve uyulması gereken kurallarla yeniden başladı. Covid-19 kısıtlamaları altında film yapımlarında güvenli çalışma koşulları ve alınması gereken önlemler Sinema TV Sendikası tarafından duyuruldu, set süreleri 12 saatle sınırlandırıldı. Henüz başlayan bir uzun metraj seti yok. Aldığım duyumlar dizi setlerinde bu kurala uyulmadığı yönünde. Ama reklam setleri için kurala riayet edildiğini söyleyebilirim. Sterilizasyon ve set hazırlığı içinse yapım şirketi istediği kadar önlem alsın en basit tabirle iş ekiplerin kararlılığı ve bilinçli olmasında bitiyor. Ve bir sette sosyal mesafeyi korumak çok zor. Aynı kadraja sığdırılan iki oyuncunun sosyal mesafe kuralına uymasıysa neredeyse imkansız. Dizi ya da reklam farketmeksizin yazılan senaryolar aynı kaldığı sürece oyuncular ve ekip için risk devam edecek gibi görünüyor. Set ekibinin de başta gösterdiği kendini koruma çabası, yerini rehavete bırakıyor ve günün sonunda kendinizi bana bir şey olmaz teselliyle buluyorsunuz. Umalım ki kimseye bir şey olmasın.