Bu hafta sonu kar ve kış tatillerinde gidilen yerlerden paylaşılan fotoğraflarla sosyal medya ve internet siteleri dolu taştı. Seyahat etmek kadar karı da kışın soğuğunu da özlemişiz. Kimimiz yağmur kimimiz kar duasına çıkarak girdik yine karantinaya. Sınırlı kaynaklarımızdan su hızla azalıyor, hız kazanan küresel ısınma ile izlediğimiz bilim kurgu filmlerdeki su savaşları kapımızda.
Su, havadan sonra elementler içinde şüphesiz en vazgeçilmezi. Dünyamızın 4/3’ü, insan vücudunun ise %60’sı sudan oluşuyor. Yemek yemeden günlerce dayanabilirken su içmeden sadece 3 gün hayatta kalabiliyoruz. Dünyada kişi başına su tüketimi yılda ortalama 800 m3 civarındayken. Dünya nüfusunun yaklaşık % 20'sine karşılık gelen 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan mahrum olup, 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasret.
2050 yılında su sıkıntısı çeken ülkelerin sayısı 54'e, bu şartlarda yaşamak zorunda kalan insanların sayısı 3,76 milyara yükseleceği ön görülüyor. Bu durum 2050 de 9,4 milyar olması beklenen dünya nüfusunun % 40'ının su sıkıntısı çekeceği anlamına geliyor. Yeryüzünde her yıl çoğunluğu çocuk olmak üzere 2 milyon insan uygunsuz su kullanımı ve kötü hijyenik şartlar neticesinde ortaya çıkan barsak enfeksiyonlarından hayatını kaybetmekte.
Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için, kişi başına düşen yıllık su miktarı en az 8000 - 10.000 m3 arasında olmalıdır ve Türkiye su zengini bir ülke değildir. Türkiye'de kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.430 m3'tür. Ve bu her geçen yıl daha azalmaktadır. Ve en önemlisi de Doğa yeniden su üretemez. Geri dönüşen su milyonlarca yıl önceki suyun aynısıdır. Bu nedenle kullandığımız suya sahip çıkıp çok daha fazla tasarruf tedbirleri alıp yakınlarımızı da teşvik etmeliyiz. Kaçınılmaz sonu yok edemesek de iyileştirici çözümler bulabilmek için vakit kazanmış oluruz.
Hep bir şeyleri yitirince kıymetini bilmek bir türlü alamadığımız derslerden. Meğer covid belasından önce ne güzelmiş hayatımız, özgürce dolaştığımız, görüştüğümüz, sarılıp öpüştüğümüz, seyahat ettiğimiz günler ne kadar muhteşem ve eşsizmiş de biz yeterince fark edememişiz. Kar fotoğraflarını ararken sanki dünmüş gibi gelen ancak üzerinden 4 koca yılın geçtiği Finlandiya turumuzun fotoğraflarını buldum. İnanılmaz güzel bir gezi oldu Kuzey Kutbu hep merak ettiğim çok gitmek istediğim bir lokasyondu. İyi ki de gitmişiz, insanın bu dünya da yediği içtiği yanına kar gerisi de aklında kalıyor.
Helsinki’den sonra Kuzey Kutup dairesini de geçip Kuzey Buz Denizine 40 KM uzaklıkta cam iglolarda kaldık, ren geyiği, Husky çiftlik gezileri, orman safarisi, buz otel ve herkesin görmeyi dilediği Kuzey Işıkları ile unutulmaz bir gezi oldu. Normale dönersek tekrar gitmek istediğim yerlerden kesinlikle. Bu kez Finlandiya yerine Norveç’ten yakalamak Aurora Borealis ‘i ne harika olur. Ancak gezinin kendisi kadar en unutulmaz hatırası dönüş yolculuğunda Eren sayesinde başımıza gelenler olmuştu. Çocukla tatil hem de böyle -22 dereceleri gördüğün kurallara uymazsan hayati tehlikesi olan bir gezi ister istemez daha da maceralı gerçekleşiyor.
Dönüşten bir gün önce Husky köpekleri ile ormanda safari yapıp akşama da kar motosikletleri ile gece turumuz vardı. O gün -22 dereceleri göreceğimiz için eldiven ve ayakkabılarımızın içine termal ısıtıcılar yapıştırdık. 10 euro satılan bu ısıtıcı bantlar donmanın ilk başladığı ayak ve parmak uçlarını sıcak tutarak tehlikeyi ortadan kaldırıyor. Ancak içinde kömür de bulunduğu için patlatmamak gerekiyor. Tabii bizim turun Türk çocukları durur mu, eldivenlerin içinde sıkıp sıkıp patlatmış ısıtıcı torbaları eldivenin içi simsiyah toz, yapışıyor bir de temizleyene kadar canımız çıktı. Kazasız belasız, güzel anılar ve hatıralarla ayrıldığımız turda hava alanında filmleri aratmayan bir olay yaşadık.
Tüm gece Kuzey Işıkları'nı görme nöbeti tutuğumuz için hepimiz uykusuzuz. Kuzey Kutbu'nun en uç köşesinden önce başkent Helsinki’ye oradan İstanbul’a uçacağız. Biz Eren'le turdan ayrılıp erkenden içeri girip uyulalım diye güvenlikten geçmek istedik, ben geçtim bir şey yok Eren geçti ortalık yangın yerine dönüştü. X-Ray cihazından bir ses çıkıyor havaalanı inliyor. Üzerinde ise gökkuşağı gibi bütün renkler aynı anda yanıp sönüyor. Daha ne olduğumuzu anlayamadan Viking tipli takım elbiseli siyah güneş gözlüklü adamlar Eren’in üzerine çullandı. Eren’in sesi bile çıkmıyor, değil İngilizce kelime anne bile diyemiyor panikten.
Finlandiya’nın CIA’leri tuttuğu çocuğu kolundan bir yere götürüyor, eşyaları bavulları ise özel kıyafetli biri taşıyor. Annesiyim beni de alın diye bağırıp zor yetiştim. Bizi sorgu odası gibi bir odaya aldılar. Maskeli eldivenli adamlar eşyaları dedektörle arıyor, fırçalarla bir şeyler sürüyor. Tam film sahneleri gibi inanılmaz. Sorgu sual anladım ki Eren’de bomba yapımında kullanılan bir madde bulunmuş. Anlatıyorum turistiz buralara gittik şunları yaptık. Her şeye el koydular, panikten insanın aklına bir şey gelmiyor turdan kimsenin haberi yok aldılar bizi uçak kalkacak. Konsolosluğa haber verelim derken elimi cebime attım ki kullandığımız ısıtıcının ambalajı geldi parmaklarıma. İşte dedim her şey birbirine bağlandı kurtuluş ampulümüz yandı beynimde.
Dedim bunu koyduk patladı eline bulaştı yıkadık filan eldivenine bulaşmıştı iç kısımlarına. Baktılar içeriğine incelediler. Hikaye birbirini tutuyor. En çok montunda, telefonunda iPadi’nde ve eldivenin içinde var. Fakat iki uçuş yapacağız her yerde böyle terör protokolüne yakalanacağız. Temizlik prosedürüne tabi tutup özel ilaçlarla kömürlü adını şimdi hatırlamadığım maddeden arındırdılar. İnanılmaz kibardılar, olayın en olduğu anlaşıldıktan sonra Eren'le özellikle ilgilendiler. Hatta turumuzu bulmakta yardımcı oldular. Uçağa 10 dakika kala Vikinglerin eşliğinde binmemiz ayrıca havalı oldu. Hele başımıza gelenleri öğrenince turdakilerin suratı en az yaşadıklarımız kadar unutulmazdı.
Yeni seyahatleri dört gözle beklerken yağmurumuz da karımız da bol olsun. Hepinize karlı romantik bir pazar dilerim.
.