Aşkta tutunamayan kadın teması düşündürecek
“İnsan nasıl iyileşir?” Zeytin Ağacı dizisinin ikinci sezonunda doktor Ada’nın makalesinin başlığıydı. Ada modern tıp doktoru olmasına rağmen bilimin neden-sonuç ilişkisinde yetersiz kaldığına inanıyor. Zira modern tıp sonucu bulur ve iyileştirmeye çalışır. Durum bir süre sonra tekrarlayabilir. Son yıllarda moda olan spiritüel yöntemlerin çoğu ise psikolojik nedenle ilgilenir. Eğer bir hastalığın nedeni bulunursa yok olduğunda tekrarlanmayacağına inanılır. Modern tıp doktorlarının çoğu için bu bir savsatadır. İnsanların duygularını, hastalıklarını istismar eden şarlatanlar olarak tanımlarlar spiritüel şifacıları… Bir de hastalıkların psikolojik nedenlerini kabul edip modern tıbbın araçlarıyla nasıl bir iyileşme süreci yaratacağına inanan doktorlar var. Reddetmek yerine bütünsel bir yola inanıyorlar. Ben de bütüncül tıpa inananlardanım. Tıpkı Ada gibi… Gelelim Zeytin Ağacı’na… Bu sezon bu kadar riskli bir konuyu tartışmaya açan senaryosu, sevdiğimiz Erdem Tepegöz rejisi, Seda Bakan’ın enerji patlaması yaşatan Leyla karakteri, aşkta tutunamama teması ve dostluk hikayesiyle izleği kuvvetli bir 8 bölüm izledik. Aşkta tutunamayan kadın bölümleriyse eminim hepimizi düşünmeye teşvik edecek.
Bambaşka bir Bodrum deneyimi
Benim için Bodrum denilince gürültü, trafik, pahalı fiyatlar, podyuma çıkıyormuş gibi şıklık yarışı akla gelir. Tabii yanında aidiyet, arkadaşlar, konfor alanı da… O nedenle senelerdir Bodrum’la aşk-nefret ilişkisi yaşıyorum. Hem şikayet ediyorum, hem de gitmekten vazgeçemiyorum. Fakat bu yıl bambaşka bir Bodrum deneyimledim. Havalimanına 14 kilometre uzaktaki Güllük’te yıllardır anlatılan Bodrum’u; yani sessizliği, uygun fiyatlı tatili ve trafiksizliği yaşadım.
Pınar İyisaraç - Şükran Çatalbaşoğlu
AKRABANIZA GİTMİŞ GİBİ AĞIRLANMA
Güllük’te geçen sene açılan Ni Marin Otel’de kaldım. Kendine ait bir koyu olan, ev konforuna önem veren, sabah saatlerinde çarşaf gibi olan deniz öğleden sonra dalgalara teslim olunca deniz suyuyla doldurulmuş sonsuzluk havuzu olan, lezzetli ve uygun fiyatlı yemek alternatifi sunan samimi bir işletme burası. Müşterilerinin çoğunu İngilizler, Ruslar ve Türkler oluşturuyor. En azından benim kaldığım dönemde öyleydi. Şükran Çatalbaşoğlu oğlu Nihat ve kızı Burcu’yla ortak ve birlikte işletiyorlar oteli. Bu aile duygusu otelin tamamına sahip. O nedenle siz de akrabanıza gitmiş gibi ağırlanıyorsunuz. Şükran Hanım kahvaltıda size özel zeytinlerini ikram ediyor, Nihat Bey her müşterisinin memnuniyetini soruyor. Şanslıysanız; Şükran Hanım’ın film gibi hikayesini dinleyip “Vay be” diyorsunuz. Otel müdürü Pınar İyisaraç’ı eskiden tanırım ve pek severim. Benim sessiz tatil sevgimi bildiği için o önerdi Ni Marin’e gelmemi…
Şükran Çatalbaşoğlu - Merve Şendoğdu - Oya Doğan - Mine Şendoğdu - Pınar İyisaraç
Z KUŞAĞINA ÖNYARGIMI ALDILAR
Burcu Hanım’ın kızları Mine (14) ve Merve (15) tatilde vakit geçirmekten en keyif aldığım kişiler oldular. Z kuşağına olan önyargımı da alıp götürdüler. İkisinin de ne istediğini bilen tavrı, geleceğe olan inançları ve çalışkanlıkları umudumu artırdı. Mine Şendoğdu 14 yaşında ve gözümü boyamayı kesinlikle başardı. Bu devirde dakik, meraklı, öğrenmeye istekli, etrafında neler olduğunu gözlemleyen, susması gereken yerde susan, misafir ağırlamayı bilen, şahane sunumlarla sizi şaşırtan bir Z kuşağı bulunca “Asistanım ol” diye yalvardım adeta! Özel hazırladığı limonataların bağımlısı oldum. Mine’nin büyük bir iş insanı olduğunu göreceğime eminim. Merve Şendoğdu 15 yaşında ve doktor olmak istiyor. Ve emin adımlarla ilerliyor. Sınava daha 2 yıl var ama yaz tatilinde bile çalışıyor. Bu arada suflelerini unutmak mümkün değil!
Mine Şendoğdu - Oya Doğan
DAHA SESSİZ, DAHA UCUZ BODRUM
Küçücük bir yer Güllük ama Bodrum’un küçük İstanbul olmasından şükür ki nasibini almamış. Hala kasaba meydanına düğün alanı kuruluyor ve zeybek oynanıyor. Ezcümle; bu yıl daha sessiz, daha ucuz, daha samimi bir Bodrum deneyimledim. Lezzetli yemekler karşısında diyetimi bozdum, denizin en güzel saati için erken kalktım, bol bol kitap okudum, insanların yaşam öykülerini dinledim, Pınar’a “Çok çalışıyorsun, biraz da benimle otur” deyip durdum. Yedim, içtim, sustum, dinledim, okudum, yüzdüm, bronzlaştım, dinlendim ve Ni Marin’den akrabalarımla vedalaşır gibi ayrıldım.