Bir devir bitmedi!
“Bir devir bitti…” Gidenlerin ardından illaki söylenen klişe laflardan biridir bu. Birini kaybettiğimizde bir devir biter mi gerçekten? Timur Selçuk’un kaybının ardından da söyleyebilir miyiz bunu? Bence söyleyemeyiz; söylememeliyiz.
Timur Selçuk bu ülkede bir devri açtı, bu doğru ama o devir hiç bitmeyecek. Bugün Türkiye’de şarkı üreten, şarkı yazan, söyleyen kim varsa, farkında olsa da olmasa da, bunu biraz da Timur Selçuk’a borçlu. Şayet o, 60’lı yıllar Türkiye’sinde kendi bestelerini üretip, kendi şarkılarını, “Ayrılanlar İçin”i, “Sen Nerdesin”i, “İspanyol Meyhanesi”ni ve daha nicelerini söyleyerek yolu açmış olmasaydı, sayısız müzisyen adayının elinden tutup, eğitmiş, onlara ilham vermiş olmasaydı, pek çok şey geç kalır, kusurlu kalır, eksik kalırdı. Timur Selçuk, müziğimizde bir kilit taşıydı.
Babasının, üstat Münir Nurettin Selçuk’un başarısı ve çevresinin gölgesinden gidip alaturka müziğin sınırları içinde kalabilirdi. Bu şansı vardı. O, klasik batı müziği normları ile Türk müziği ezgi ve makamlarının bileşimine kafa yordu. Şarkılarında, oda müziklerinde, tüm beste ve düzenlemelerinde bunun peşinde koştu, yerelden evrensele giden yolu aradı. Türk popüler müziğinin ilk örnekleri de bu arayışın sonucu ortaya çıktı.
“İspanyol Meyhanesi” albümünün kartoneti için yazdığı yazıdaki şu cümleler, onun bu konudaki görüşlerini özetliyor:
“Ey çok sesli müzik okulları, öğrencilerinize Türk musikisini ve Halk müziğimizi, batı müziği ile birlikte öğretin. Çocuklarınızı ‘ana sütüyle’ besleyin ki sağlıklı olsunlar. Yalnızca ‘yabancı sütnineyle’ beslenen müzik sanatçısının, kendi halkına söyleyecek bir çift ‘hayırlı gönül sözü’ olamaz.”
Siyasi duruşunu hiç saklamadı, fikirlerini söylemekten hiç sakınmadı. Bu da 80’li yılların başında bir süre TRT’nin yasaklı listesinde kalmasına yol açtı. 1983 yılında ise ilk kez bir televizyon dizisinin müziklerine imza attı. TRT’nin iddialı prodüksiyonu “Üç İstanbul”, Mithat Cemal Kuntay’ın aynı adlı romanından uyarlanmış bir dönem dizisiydi. Feyzi Tuna’nın yönettiği ve kalabalık bir oyuncu kadrosunun rol aldığı dizi, o günlerde büyük ses getirdi. 1989 yılında çekilen “Cahide” de Timur Selçuk’un müziklerini yaptığı bir başka görkemli TRT dizisiydi. Cahide Sonku’nun hayatını anlatan dizi, Ziya Öztan tarafından çekilmiş ve başrollerinde Hale Soygazi ile Rutkay Aziz oynamıştı.
Sinemada ise ilk kez Ferit Edgü’nün aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan ve Erden Kıral tarafından çekilen “Hakkari’de Bir Mevsim” adlı filmin müziklerinde gördük Timur Selçuk imzasını. Film Türkiye’de uzun süre yasaklı kaldıktan sonra, ancak 1988 yılında gösterime girebilmişti. 1994 yılında “Mavi Sürgün” filminin müzikleriyle Altın Koza Film Festivali’nde ödül kazanan Timur Selçuk, 2003 yılında ise “Abdülhamit Düşerken” filmine yaptığı müziklerle Altın Portakal Ödülü’ne layık görüldü.
İlk tiyatro oyunu müziklerini yaptığında, sadece 17 yaşındaydı. 1963 yılında, Arena Tiyatrosu’nun sahnelediği “Aslan Asker Şvayk” ve “Kayıp Mektup” adlı oyunlardı bunlar. Sonrasında Ankara Sanat Tiyatrosu’nun “Sakıncalı Piyade”, “Nereye Payidar?”, “Tak-Tik” ve “Rumuz Goncagül” gibi Türk tiyatro tarihine geçecek önemli prodüksiyonlarında müzikler hep Timur Selçuk’un elinden çıktı. Selçuk, 2017 yılında Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü’ne layık görülmüştü.
“Karantinalı Despina”, “Halet Rezaki’nin Şarkısı”, “Pireli Şarkı”, “Ekonomi Bilmecesi” gibi hem teatral hem de siyasi taşlamalar içeren şarkıları, onun hayata bakışının ve dünya görüşünün biraz uzantısı oldu. Hem sert, hem politik, hem zeki ve espriliydi.
Şairlerin dizelerini taçlandırdığı sayısız bestesi, film, dizi, tiyatro müzikleri, senfonik çalışmaları, olağanüstü düzenlemeleri ile bir dolu miras bıraktı Timur Selçuk. Dahası, Çağdaş Müzik Merkezi adını verdiği müzik okulunda yıllar boyunca nice gencin müziğe ilk adımlarını atmasına vesile oldu. Asıl büyük mirası da bu oldu galiba. İşte tam da bu yüzden Timur Selçuk gitti ama bir devir bitmedi. Onun başlattığı devir, onun izinden gidenlerle hep devam edecek.
Ruhu şâd olsun…