Bir "tatlı cadı" olabilseydim
Annemden ne zaman olmayacak bir şey istesem “Tamam, burnumu oynatayım da hemen olsun bari...” derdi. Annem Samantha değildi; altı üstü bir faniydi. Burnunu ne kadar oynatsa da o iş olmayacaktı belli ki. En iyisi istemekten vazgeçmekti.
Yine de sadece burnunu oynatarak iş bitirmek, sözgelimi bir saniye içinde mükellef bir kahvaltı masası kurmak, dağınık bir evi şıpınişi derli toplu hale getirmek gibi bir meziyet sahibi olmayı eminim annem de çok isterdi. Ben de isterdim. O yaşlarda sahip olmak istediğim her plak şak diye elime gelirdi mesela. Az şey miydi? Bir “Tatlı Cadı” olabilmeyi kim istemezdi ki?
“Tatlı Cadı”, Amerikan ABC televizyonunda ilk kez 17 Eylül 1964 günü ekrana geldi. Bir “sit-com”du ama fantastikti. O zamanın şartlarına göre yapılmış görsel efektleriyle izleyenleri sihirli, gerçeküstü bir dünyaya götürüyordu. Zamanın ruhu gereği bu dünyada kötülük, aksiyon, vurdu kırdı, kavga gürültü yoktu. Her şey toz pembeydi, her bölümün sonu hep mutluydu. Tatlı Cadı Samantha’yı canlandıran Elizabeth Montgomery, çok güzel, çok sevimli bir genç kadındı. Bir cadı, ancak bu kadar tatlı olabilirdi.
“Tatlı Cadı” dizisi Türkiye’ye 10 yıl gecikmeli geldi ve 1974 yılında düzenli yayınlara yeni başlamış olan TRT televizyonunda ilk bölümü 14 Eylül 1974 günü yayınlandı. Kısa sürede siyah beyaz ekranın en sevilen dizilerinden biri olacaktı. Türk izleyicisi, Tatlı Cadı Samantha, fani kocası Darrin, kızının bir faniyle evlenmiş olmasını bir türlü hazmedemeyen huysuz Endora’yı pek sevmişti.
Amerika’da 1964-1972 yılları arası sekiz sezon olarak yayınlanan dizi, Türkiye 1977 yılı Nisan ayına kadar sürdü ve bir ‘70’li yıllar fenomeni oldu. Öyle ki 1975 yılında Filiz Akın’ın başrolünde oynadığı “Tatlı Cadı’nın Maceraları” adlı bir Yeşilçam filmi çekildi. Aynı yıl içinde “Tatlı Cadı” adlı bir 45’lik plak da yayımlandı. Ülkü Aker’in sözlerini yazdığı şarkı Semiha Yankı tarafından seslendiriliyordu.
“Burnumu şöyle oynatınca, ellerimi böyle uzatınca
Bir bakarsın her şey olur, sonra karışma ha, ha ha ha ha
Hokus pokus pokus bak işte karşımdasın
Hokus pokus pokus yüz elli yaşındasın
Aynaya baksana, çok komik oldun ha ha ha ha hay”
“Tatlı Cadı”nın memleketteki etkisi bu kadarla da kalmadı. TRT, diziyi 1982 ve 2000 yıllarında iki kez yeniden yayınladı. ‘90’larda başlayan özel televizyon dizi furyasında da “Tatlı Cadı”dan esinlenilmiş birçok dizi çıktı karşımıza. Bunlar arasında en popüleri hiç kuşkusuz “Sihirli Annem”di. Yine bir faniyle evlenen bir cadı (bu defa “peri) ve yine bundan hiç hoşnut olmayan ve kızını kocasından ayırmaya çalışan bir huysuz anne ve yine meraklı komşular vardı bu dizide de.
Dizinin 2005 yılında çekilen sinema filminde ise Tatlı Cadı Samantha bu defa Nicole Kidman olmuştu ama film, dizinin bir hayli kötü bir uyarlamasıydı ve dizinin yarattığı büyülü dünyanın bile geçmiyordu. Zaman değişmiş, burun oynatarak yapılan sihirlerin yerini hayal gücü çok daha geniş görsel efektler, büyük büyük aksiyonlar almıştı.
Her ne kadar Türkiye’de ‘70’li yıllara damga vurmuşsa da, görsel estetiği, kostümleri, dekorları, oyunculuk, senaryo ve reji anlayışıyla bir ‘60’lı yıllar belgeseli gibi de izlenebilecek “Tatlı Cadı” bugün bir klasik. İnsanoğlu ise hâlâ fani. Burunlarımız hâlâ sadece solumaya ve koku almaya yarıyor. Yetmezmiş gibi bir de üstüne maske takıyoruz nicedir.
Dizinin Howard Greenfield ve Jack Keller tarafından bestelenmiş, ne zaman, nerede denk gelsem beni derhal o siyah beyaz yıllara ışınlayan jenerik müziği bir yana, Semiha Yankı’nın şarkısı da o günlerdeki naifliğimizin ve saflığımızın bir hatırası olarak dinlemelere seza:
“Bir Tatlı Cadı olabilseydim
Senin kalbine girebilseydim
Aklından neler neler geçiyor
Ah bir bilebilseydim…”