Biz ne yazacağız şimdi?
Dünya değişti… Sistemler değişti… Sektör değişti… Değişti de, biz ne yazacağız şimdi? Maskesiz sokağa çıkmak, toplu taşıma araçlarını kullanmak, markete gitmek, hatta özel aracını bile maskesiz kullanmak yasakken evde kendi ekranlarımızın karşısına geçip, kendi dizilerimizi yazıp, kendimiz mi çekeceğiz?
Hadi yaptık ve çektik diyelim, ne yazacağız? İzleyici ne kadar sıkılmadan bir oyuncuyu bilgisayarın ekranında görmeye dayanacak? Bilgisayar ekranında kameraya bakarak oynayan bir oyuncu, arkasında aynı duvar ve tablo… Oysa, izleyiciyi yıllardan beri çeşitli atmosferlere alıştırmıştık… İzleyici öyle diziler izledi ki, dizide gördükleri mekanlara turlar düzenleyip gitti… Asmalı Konak’ın konağıyla başladı izleyicinin ekranda gördüğü yerleri görme arzusu… Yıllarca yönetmenlerimiz çektikleri dizilerde büyülü atmosferler yaratıp izleyicinin hayranlığını kazandı.
Şimdi her oyuncu kendinin yönetmeni… Senaryoları yazsak bile kendileri çektiği sürece her biri kendinin yönetmeni…
Peki, biz ne yazacağız?
İstanbul sessizliğe büründü
Geçenlerde internette bir yazı görmüştüm. Ortam sesi çok azalırsa insan kendi kalp ve damarlarında akan kanın sesini duyabiliyormuş. Bana enteresan geldi. Gece daha sessiz olur diye yatağa yattığımda kendi kanımın damarlarımdan aktığı sesi duymaya çalıştım. Tabii ki sonuç olumsuz oldu. Nispeten kalp atışlarımı duyabildim ama damarlarımda akan sesi duyamadım.
Sokağa çıkma yasağı günlerinde bir arkadaşımla telefonda konuşurken birden sesini kıstı ve kısık sesle konuşmaya başladı. Ben de merak edip ne olduğunu sordum, balkona çıktım. “Her yer o kadar sessiz ki eminim bütün mahalle benim konuşmalarımı duyuyordur” dedi…
Vay be… Koskoca İstanbul sessizliğe büründü…
Avrupa’nın alışkanlıklardan en sevdiğim ve bizde de olmasını çok istediğim, arabaların korna çalmaması… Şimdi İstanbul’da ne araba var, ne de korna sesi… Sessizlik iyidir bazen. Kan akışını duyamasanız da kendinizi duymanızı sağlar. Dinlemeyi öğrenir insan…
Duyguları yazacağız
Eğer şanslıysanız, evinizin etrafında bir ağaç ya da park varsa kuş seslerini daha net duyabilirsiniz. Ama bu aralar uzaktaysanız da duyma olasılığınız çok yüksek sessiz İstanbul’da.
O zaman biz de içimizdeki sese kulak vereceğiz. Dünya değişse de duyguların değişmeyeceğini düşünüp duygulara yöneleceğiz. Tabii sosyal mesafeyi unutmadan… Sosyal mesafeli filmler, diziler yazacağız… Belki tek başına bir insanı… O insanın kendi içinde komiğini, hüznünü, savaşını, kazanımını, gülüşünü, ağlamasını… Belki de yok oluşunu…
Bana kalırsa bu dönemden sonra birbirimize sosyal mesafeli davranırken empatimiz gelişecek. Belki birbirimize sarılamayacağız ama karşımızdaki insanın durumunu değerlendirip ön yargılarımızı kıracağız. Sağlıklı günlere…