Neslihan Atagül Doğulu, Engin Akyürek, Uraz Kaygılaroğlu’nun başrollerini paylaştığı Sefirin Kızı, mart ayında verilen Covid-19 arasının ardından yeni bölümüyle pazartesi akşamı ekrana geldi. Açıkçası bu kadar ara verdikten sonra ekrana gelecek bölümden beklentim daha yüksekti. Nare’nin Sancar’ın Menekşe’den çocuğu olacağını öğrenmesini işleyen bölüme dair merakımın nedeni; hem hikayede ciddi bir kırılma yaşanacak olmasıydı, hem de pandeminin ardından yeni normalin nasıl tasarlandığını görecektik. Ancak yeni normal eskisini mumla arattı. Bölümde sarılan sarılana, bakışan bakışanaydı. Normalde bile bu kadar sarıldıklarına şahit olmamıştık. Anladık sarılmayı özlediniz, ki biz de çok özledik, ama biraz sabır!
Sancar’ın spermleri iyi yarışıyor
Bölümde de finaldeki kaza sahnesi dışında top sektirmekten başka maalesef bir şey yoktu. Oysa hamilelik hikayesi nasıl bir kırılma noktası yaratır, bambaşka bir boyuta getirirdi diziyi… Sonuçta Sefirin Kızı Sancar ve Menekşe evlendikten birkaç dakika sonra düğünü basan Nare’nin Sancar’a çocuğu olduğunu söylemesiyle başlamamış mıydı? O açıklama Menekşe ve Sancar’ın evliliğini kağıt üstünde değil ama ruhen bitirmişti. Yine RTÜK nedeniyle tam olarak anlamasak da 16 bölüm arasında bir yerde bedenen bitirmemiş ve halvet olmuş Menekşe ile Sancar. O nedenle son bölümde Menekşe’nin hamile olduğunu öğrendik. Yalnız dikkatinizi çekerim Sancar’ın spermleri iyi yarışıyor. Her iki kadınla da bir defa beraber oldu ve ikisi de hamile…
Her neyse hamile olan Menekşe de kocasının aşık olduğu kadına göğsünü gere gere hamile olduğunu açıkça söyleyebilirdi. Sanki Menekşe suçu tek başına işlemiş gibi, ki burada suç hamile kalması, onu iyice kötü yapmak adına küçücük bir çocuğun canını yakarak ve amcasını kullanarak hamileliğini açıklaması o kadar zorlamaydı ki söyleyecek söz bile bulamıyorum. Melek’in kilitlenip kalmışken o bagaja da binebilmesi ayrı muamma! Kazada hiçbir şey olmaması ayrı muamma! Önemli değil biz izleyiciyiz inanırız.
Kadınlar neden kapı önünde kalıyor?
Bölümde takıldığım bir başka şey ise dar alanda uzun bakışmalardı. Nare ve Sancar’ın müzikli, bakışmalı, flashback'li sahneleri yedi ama Yahya ve Dudu’yu da RTÜK’e mi bağlayalım? Dudu ve Yahya’nın ilki yetmezmiş gibi hayalleriyle tekrar gittiğimiz anahtarı elinden alma sahnesinde etkilenecek ne vardı anlamadım ama ona da RTÜK sağ olsun aradaki boşlukları hayal edip doldurduk diyelim. Bu dizi zaten kadına bakışı ve yansıtışıyla mimli! Ama Elvan karakteri bambaşka bir bakış açısı getirmişti diziye. Açıkçası Elvan’ın kadın haklarını savunduğu sahneleri izlemek çok keyifliydi ve Sefirin Kızı’nı başka bir yere taşıyordu. Konağa dönmesi, hem de onu sevmeyen bir adama dönmesi çok yanlış bir mesajdı. Elvan çaresiz değildi, aşık değildi, üstelik Nare ona İsviçre’de bir hayat sunmuştu. Korktuysa bile bunu biz anlamadık. Müzik altı konakta ağlama sahnesi de dönmesi için gerçek bir sebep yaratmadı. Bu dizide neden kadınlar çaresizliğinin üstüne basılmadan klişe nedenlerle kapı önünde kalıyor hala anlamadım.
Efsaneler topluma da katkı sağlayanlardır
Sefirin Kızı; oyuncuları, yönetmeni, yapımı, tasarımı, senaristleriyle izlenir, yurt dışında satılır ve efsaneye dönüşebilir bir dizi. Ama çok önemli bir şeye dikkat etmesi gerekiyor. Hikayesinde kadınları başının tacı yapacak. Kadının çaresizliği içinde içindeki gücü bulmasını anlatacak. Aksi taktirde bir süre daha reyting alır ama efsane olamaz. Efsaneler kendilerine de ve topluma da katkı sağlayanlardır.