‘Do Not Disturb’ sevgisizlerin otelinden sesleniyor
Cem Yılmaz denilince herkesin yüzü daha adını duyar duymaz gülümser. Koşullu şartlanmanın koşulsuz bir sonucu gibi az sonra kahkaha atmaya hazır hale gelir izleyici. Çünkü Cem Yılmaz eşittir “güldüren” demektir çoğunluk için… Oysa “güldüren” Cem Yılmaz için söylenecek sıfatlardan sadece bir tanesidir. Cem Yılmaz esasen bir hikaye anlatıcısıdır. Bazen hikayesini yazıyla, bazen görüntüyle, çoğunlukla bedeniyle ama bazen de sesiyle anlatır. Son yıllarda bunu daha görünür kıldığı seçimler yapıyor. Şimdilerde 2019 yılında Karakomik Filmler 2’de yarattığı arabalı vapurda garsonluk yapan karakteri Ayzek’le gündemde… Karakomik Filmler’in en sevilen karakterlerinden biriydi Ayzek! Benim de favorimdi. Ayzek tek başına bir film oldu. Netflix’te “Do Not Disturb” adıyla izleyebileceğiniz film; pandemi nedeniyle işsiz kalan Ayzek’in Komodor Palas’ta bir gece vardiyasında yaşadığı olayları anlatıyor.
ANAYURT OTELİ’Nİ REFERANS ALIYOR
Pandemi nedeniyle gemiden ayrılışını, onu karanın tuttuğunu ve internette bulduğu @perisozler hesabının ona ne kadar iyi geldiğini anlatarak başlıyor Ayzek Metin filme. Aslında en büyük kavgasının kendisiyle olduğunu da Peri Sönmez’in videosunu izlerken yapıyor. “Kendimi kabul ediyorum ve onaylıyorum.” Bu cümleyi söylerken o kadar içselleştiremiyor ve dış uyaranlara teslim oluyor ki, ikinci dakikada Ayzek Metin’in en büyük ihtiyacının sevgi ve anlaşılmak olduğunu anlıyorsunuz. Sorununun da kendisini kusurlu gördüğü için kabul edememek olduğunu…
Bir aile dostlarının tanıdığı yardımıyla Komodor Otel’de gece müdürü olarak işe başlayan, daha doğrusu deneme sürecine giren Metin, günümüzde yaşanıyormuş gibi görünen ama zamansızlığın içinde bir geceye toplumun izdüşümlerini sığdırmaya çalışan bir film “Do not Disturb…” Otel alegorisi kullanarak bugün toplumun içine düştüğü sorunları; iletişimsizliği, yönsüzlüğü, bireyselleş(me)meyi, yabancılaşmayı, şiddeti, aşağıdakiler ve yukarıdakiler arasındaki uçurumu; sınıf farkını, sevgisizliği, anlaşılamamayı, onaylanmamayı, ötekileştirmeyi, yozlaşmayı, beğenilme arzusunu anlatıyor. Üstelik bunu yaparken Yusuf Atılgan’ın aynı adlı romanından Ömer Kavur’un sinemaya uyarladığı Anayurt Oteli filmini referans alıyor.
YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDAKİ İKİYÜZLÜĞÜ İZLİYORSUNUZ
Filmin dünyası karanlık, derdi gerçekten her zaman güncel ve komediyi de dengeli bir şekilde kullanıyor. Film tek mekanda geçiyor ve tekinsiz dünyasında sizi de aşağıdakiler ve yukarıdakiler arasındaki iletişimsizliğin içine alıyor. Ve bize adeta sevgisizlerin otelinden sesleniyor. Özellikle Celal Kadri Kınoğlu’nun canlandırdığı edebiyat profesörü olan müzisyen Bahtiyar ve hapishaneden pandemi nedeniyle çıkmış Davut arasındaki diyaloglar bunu çok net ortaya koyuyor. Bu arada bence Türkiye’nin en önemli entelektüellerinden biri Celal Kadri Kınoğlu. 10 parmağında 10 marifet bir sanatçı. Onu izlemenin keyfi benim için bir başka güzeldi. Sahte entelektüellik ve yaşamla ölüm arasındaki ikiyüzlülüğe ayna olma görevi muazzamdı.
ÖLÜMÜNE SEVEN DAVUT
Ahsen Eroğlu’nun canlandırdığı Suhal karakteri aksak ve o nedenle toplumun gözünün görmeyeceği yerde… Toplumun ötekisi olarak bodrumda, fareler arasında çalışıyor. Oysa çok yetenekli ve çizim yeteneğiyle konservatuara girmek istiyor. Ahsen Eroğlu abartıya kaçmayan minimal oyunculuğuyla dikkat çekiyor. Nilperi Şahinkaya, bugün Türkiye’de içi boşaltılmış kişisel gelişim-şifacılarının en iyi temsilcilerinden birini canlandırıyor filmde. Onu izlerken çok eğlendim. Bülent Şakrak’ın hayat verdiği Davut, daha ilk dakikadan finali bize fısıldıyor aslında! Karakter sürprizsiz, adam gibi adam olarak tanımlanan ama kadına silah çekip ateş ederken adamlığını unutan biri Davut! Net adamlar vardır ya, hep net olmakla övünürler, kötülüğü yapıp “ama ben söylemiştim” diyerek bunu da dürüstlük sayarlar ve ölümüne severler… Onlardan biri işte Davut!
AYILANA GAZOZ BAYILANA MATCHA ÇAYI
Filmin en dikkat çeken performanslarından biri Özge Özberk’e ait… Eczacı Saniye olarak filmde herkesin en çok kahkaha attığı karaktere hayat verirken, aslında “Neysem oyum” diyen filmin en dürüst karakterine hayat veriyor. Diren Polatoğulları’nı izlediğimiz Çarli ise bugün Türk toplumunun görmezden geldiği belanın ta kendisini temsil ediyor…
Ezcümle; Cem Yılmaz sırtını bir platforma dayayıp çok iyi bildiği formülleri uygulamak yerine yeni bir şeyler deneyerek risk alıyor, bu çok kıymetli bir tavır. Bu denemede de karakterin içine girdikçe olay örgüsünden kopma, sarkma gibi bazı sorunlar yaşanıyor, ilacını almadığı zaman içine düştüğü durumlarda aksaklıklar oluyor. Ama genel olarak finalinde kadına kalkan silah beni her ne kadar rahatsız etse de; işin sonunda ortaya üstüne düşüneceğimiz bir film çıkmış. Gülmek isteyeni de unutmamış… Yani karaya oturan Ayzek ayılana gazoz, bayılana matcha çayıyla izleyicilerini beklemeyi sürdürüyor.