Festival ruhunu kaçırmayın!
İKSV'nin düzenlediği ve Covid-19 salgını nedeniyle ertelenen 39. İstanbul Film Festivali, 15 filmlik bir seçkiyle 15-29 Mayıs tarihlerinde dijital ortamda izleyiciyle buluşacağı haberini okuduğumda aklıma hemen festivalin benim için en heyecan verici olduğu zamanlar geldi. Üniversite yıllarımda, İstiklal Caddesi'ne takım elbiseyle çıkılmasa bile kültür-sanat için Beyoğlu'nun gözde olduğu zamanları hatırladım. Emek Sineması'nın hala var olduğu, AKM'nin yıkılmadan önceki zamanlar... Emek Sineması'nın sokağından uzayıp İstiklal Caddesi'ne taşan bilet kuyruğu geldi sonra gözümün önüne. Sınav tarihleri açıklanmadan önce riske girip kısıtlı öğrenci bütçesiyle alınan festival biletleri ne değerliydi. Gidemediğin filmlerin biletlerini “Aman ziyan olmasın” diyerek mutlaka gidecek bir arkadaşa verme çabaları, başkalarının biletlerine talip olmalar... Film süresini hesaplayıp, sonraki seans için bir salondan diğerine koşturmalar İstiklal Caddesi'nde...
Sinema biletlerini saklamıyoruz
Bütün sinema salonlarının ilk sırası ile perde arasında ne kadar mesafe olduğunu bilirdik biz. En önden film izlenir mi hesaplamaları yapılırdı. Bilet kalmadıysa razı gelirdiniz ilk sıraya. Bir keresinde Atlas Sineması'nda, ki benim en sevdiğim salonlardan biridir kendisi, “Benim Sinemalarım”da Nesibe'nin sürekli film izlemeye gittiği sinemadır aynı zamanda. Onu hatırlarım pasajdan içeri her girişimde. Finalde Ülkü Ülker'in başka başka filmlerde defalarca canlandırdığı ve her seferinde yeni bir karakter olduğuna sizi ikna ettiği oyunculuğu ile fahişe rolünde salınışını hatırlarım. Daha çok film çekseydi Füruzan ile Gülsün Karamustafa derim hep. Hülya Avşar daha çok iyi filmde oynasaydı... – en son ne zaman gittiğimi hatırlamasam da en sevdiğim salonlardan biri olmaya devam ediyor Atlas Sineması. Ne diyordum; festivalde bir numaralı sıradan bilet bulmuştum. Boynum ağrıyacak ama olsun diye almıştım o bileti, risk buydu benim için. Atlas'ta en arkadan başlıyormuş meğer sıralar. En arka sıranın orta koltuğunda izlediğim filmi hatırlayabilsem keşke. Artık sinema biletlerini saklamıyoruz, anı kutusu var mı kimsenin acaba hala?
Atlas Sineması'nın merdivenlerinde Esin Afşar'ı görmüştüm. Aman Allah’ım, küçücük bir iletişim fakültesi öğrencisi için ne büyük heyecan. Zeki Demirkubuz'la karşılaşmıştım Emek Sineması'nda bir film çıkışında. Sınava girmemiştim de “Margot at the Wedding”i izlemek için telafiye girmiştim. REXX'le ilgili pek anım yok ama hasta yatağımdan kalkıp “Kaldırım Serçesi”ni izlemeye gidişimi unutmuyorum. Film bitince ayağa kalkıp coşkuyla alkışladığımı hatırlıyorum. “Yönetmen burada değil, kimi alkışlıyorsun!” diyerek dalga geçmişti ablam. Olsun, iyi bir film evde bile izlense coşkuyla alkışlanmalı, tek başınıza bile olsanız.
Online izlemek mümkün seçili filmleri
Online bile olsa İstanbul Film Festivali'nin yeri ayrı. Son yıllarda ihanet ettik birçoğumuz ona. Bahanemiz hep iş oldu; önümü göremiyorum, o akşam setim mi olur, işten kaçta çıkarım bilmiyorum diye savsakladık, bilet almadık, riske girmeye değer bulmadık. “Zaten çoğu film var artık dijitalde, bulunuyor ya! İzlerim sonra” dedik hep. Pişmanız! Bu yıl İstanbul Film Festivali yapılamıyor. Online olarak izlemek mümkün seçili filmleri. Evde tek başınıza da olsa festival ruhunu kaybetmeyin. Hatırlayın, festival kitapçığından film seçmenin heyecanını, bilet bulamayanların merdivenlerde oturmaya razı olduğu festival salonlarını, bütün koltukların dolduğu tiyatro oyunlarını, sold out olan konserleri...
Yakında olduğunu hayal edin.