12.12.2024, 19:00

Gidip de kalamanyanların hikayesi: Başlangıçlar

Uzun zamandır Türkiye bağımsız sineması şehirli insanın kasabada karşılaştığı kurnazlığa kapılmış gidiyordu. Hepimizin emekli olunca küçük kasabada yaşama hayalini de bu sayede yok ettiler. Çünkü yıllardır izlediğim bağımsız filmlere dayanarak diyebilirim ki, Türkiye’nin köylerinde ve kasabalarında linç var, şiddet var, kurnazlık var, hırsızlık var. Olan da hep masum şehirliye oluyor. Ne acayip bir tezat değil mi? Ancak tam da bundan bıktım dediğim bir dönemde farklı filmlerle karşılaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Mesela yarın vizyona girecek olan Başlangıçlar-Inpaintings bunlardan biri… Yapımını Vigo Film üstleniyor. 5 genç, sinema sevdalısı arkadaşın kurduğu bir yapım şirketi Vigo. Çoğu Fransız okullarında okumuş, Boğaziçi Üniversitesi ya da yurtdışında önemli üniversitelerden mezunlar. Okurken de sektöre girmiş ve önemli yönetmenlerle çalışmışlar… Kendileri üretiyor, birbirilerini büyütüyorlar ve yeni yetenekler keşfediyorlar. Yolları çok ilham verici. Bu sene de Başlangıçlar ve Büyük Kuşatma filmleriyle hem Türkiye’de, hem de yurt dışında ses getirdiler.

PEKİ, BİZ KİMİZ?

Bu yapım şirketinden bahsetmek istedim çünkü çektikleri filmlerde bizim sorunlarımız var. Peki, biz kimiz? 20 milyonluk bir metropole sıkışmış, stres yüklü, aidiyet kuramayan, kökünü salamayan, acı çekmekten korkan, her şeyden korkan, o nedenle kaçan, hayalet olan, sinirli, sabırsız, gitmek ve kalmak arasında kalan fakat ikisini de başaramayan, okuyan, sorgulayan, kibirlenen, yas tutamayan, acıyı konuşmaya ve şikayet etmeye bağımlı hale gelen ve eleştirilmeye tahammül edemeyen Türkiye’nin “eğitimli” bireyleriyiz. Yani karmakarışığız. İşte tam bu karmaşıklığımızı anlatan bir film giriyor vizyona. Ozan Yoleri’nin yazıp yönettiği, Ahsen Eroğlu’nun harika bir performansa imza attığı Başlangıçlar-Inpaintings… Film, 26 yaşında Paris’te doktora yapan Defne’nin arkadaşının ölümüyle girdiği yas sürecinde her şeyi bırakıp Türkiye’ye dönmesiyle başlıyor. Üstelik annesi tarafından eleştirilmemek için soluğu bir arkadaşının evinde alıyor. Orada tutunamayınca valizini alıp annesine geliyor. Yani ait olduğu yeri bulamayan, valizi elinde ve hiçbir yere kök salamayan biri Defne…

KÖK SALMAK VE AİT OLAMAMAK METAFORU

Üstelik mesleği de resim restoratörlüğü… İstanbul’da tutunmak isterken bir serginin restore edilecek resmi üzerinde çalışıyor. Yani geçmiş ve şimdi arasında bir resmi restore ederken aslında kendi yaşamını da restore etmeye çalışıyor. Ve bu öyle bir resim ki, araştırdıkça altından başka bir sır çıkıyor. Çünkü Defne Osmanlı dönemine ait genç bir kızın resmini restore ederken, bu resme “Kayıp İkizler” dendiğini ve Osmanlı sonrası aynı kıza ait bir resim daha olduğunu öğreniyor. Bu tip sembolik anlatımları bireysel olarak çok seviyorum. Yönetmen Ozan Yoleri bize aslında “Kayıp İkizler” resimleriyle hepimizin yas öncesi ve sonrası, kök salmak ve ait olamamak arasında sıkıştığımızı bu metaforla anlatıyor. Defne’nin restore ettiği resmin Osmanlı dönemine ait olması ise aslında geçmişi düzeltmeden ya da bulamadığın geçmişi orada bırakmadan geleceğe yol alamayacağımızı gözler önüne seriyor.

FİLM OLAYLARI DEĞİL DUYGULARI ANLATIYOR

Filmin vurucu yanlarından biri oldukça büyük anlatımlara neden olabilecek konuları göstermemesi… Örneğin Defne’nin arkadaşının öldüğünü de, dedesinin öldüğünü de, babasına ne olduğunu da bilmiyoruz. O nedenle Ozan Yoleri’nin filmi bir olay etrafında yaşanmıyor, Başlangıçlar duyguların etrafında dönen ve onları da sakin, naif bir dille anlatma kaygısı taşıyan bir film. İyi ki de böyle yapıyor.

NE KADAR KORKAK OLDUĞUMUZU GÖSTERMİŞ

İçinde yaşadığımız coğrafyada, üstelik her gün bir felakete uyanıyorken, ekonomik kriz almış başını gitmişken, her sabah gitmek ve kalmak arasında bir seçim yaparken, ilmek ilmek hayal ettiğimiz ve kurduğumuz hayatımızın sürekli hasar almasıyla yüzleşiyoruz. Ve hayatımızı biz de restore etmek zorunda kalıyoruz. Tıpkı Defne gibi… Üstelik Defne daha 26 yaşında… Yani çocukluktan yetişkinliğe geçmiş ama tam da yetişkin olmayan bir yerde… Bir çoğumuz ise yetişkinliğin tam göbeğinde ama büyüyemeyen ve her seferinde ait hissetmeden yola düşen, her şeyden kaçan birer birey olmadık mı? Ozan Yoleri ilk uzun metrajlı filminde katmanlı ve çok zor bir konuyu, büyük gürültülerle değil acıdan kaçarak anlatmayı seçmiş. İyi ki öyle yapmış, çünkü hepimize aslında ne kadar yalnız, korkak ve çaresiz olduğumuzu bağırmadan göstermiş. Başlangıçlar yarın vizyona giriyor. Başka Sinema’nın dağıtımını yaptığı filmi hafta sonu izlenecekler listenize almanızı tavsiye ederim.

Yorumlar (0)