Türk dizileri yurt dışında izlenmeye başlamış ve ciddi bir Türkiye sempatisi oluşmuştu. Tam da öyle bir dönemde Bloomberg HT’de hazırlayıp sunduğum Yerli Dizi programıma iyi bir konuk almak ve bunu konuşmak istiyordum. Global Agency adlı bir şirketin genç ve başarılı bir CEO’su olduğunu duydum ve İzzet Pinto’yu davet ettim. İzzet davetimi kabul etti, program öncesi sohbet ettik ve masaya geçtik. Tam “Kayıt” dememize birkaç saniye kalmışken “Bu benim katıldığım ilk program” dedi. Ben küçük bir panik yaşadım ama saniyeler sonra İzzet programı ele geçirdi ve verdiği bilgilerle tansiyonu hiç düşürmedi. 45 dakikanın nasıl geçtiğini ne o, ne de ben anladık. İddia, cesaret ve adaptasyon o gün tanıştığım İzzet’in 45 dakikalık program sonrası arkasından söylediğim üç kelime olmuştu. Aradan 11 yıl geçti. İzzet Muhteşem Yüzyıl, Paramparça, Anne, Erkenci Kuş gibi yurt dışında çok izlenen dizileri sattı. Bu diziler için Cannes’da inanılmaz konuşulan lansmanlar yaptı. Her biri hem Türkiye’de, hem de dünyada haber oldu.
“Hayat sana güzel” örneğiydi
İzzet Pinto demek iddia demekti. Her yaptığı ses getirmeliydi. En azından dışarıya gösterdiği yüzünde hep başarıdan başarıya koşuyordu. Zaman içinde Cannes’da billboardlarda da gördük İzzet’i, TED konuşması yaparken de izledik, onur madalyası almasını alkışladık. Dışarıdan baktığımızda tam bir “Hayat sana güzel” örneğiydi. Ama işte kocaman bir AMA var bu süreçte. Meğer bizim için partilerin, eğlencelerin, başarının ve iddianın göbek adı İzzet o süreçte neler yaşamış. İçi ağlarken dışarıya hep gülen yüzünü göstermiş. Bunu nereden mi biliyorum? 3 yıldır üzerine çalıştığı, “Ben 44 Yaşındayım Oğlum 53” kitabının da yazarı olan kuzeni Stella Trevez’le beraber kaleme aldığı kendi hayat hikayesi olan “Babam İçin” kitabından öğrendim.
Gözyaşları içinde okudum
UEFA EURO 2020 kapsamında Türkiye-Galler karşılaşması için Bakü'ye giderken Babam İçin kitabını yanıma aldım. 2 saat 20 dakikalık uçuşun sonunda yarısından fazlasını bitirmiştim ve şaşkındım. Tamam başarısızlık hepimizin başına gelmişti ama İzzet’in ensesine adeta yapışmıştı. Ve sorgulamaya başladım. Başarı dediğimiz şey ne büyük bir illüzyonmuş meğer… Kime ve neye göre başarı var? Başarısızlık ve başarı tutkuyla birbirine aşık gibi değiller mi? Sanki ne birbirleriyle yapabiliyorlar ne de birbirlerinden kopabiliyorlar. Dönüş yolunda kalanını bitirdim kitabın… Baba ve oğulun vedasını ise uçakta gözyaşları içinde okudum.
En büyük miras babasının ona inanması
Bir çocuğa bırakılabilecek en büyük mirasın babasının ona inanması olduğunu çok iyi anladım. Affetmenin gücünü, başarmanın baskısını, başarısızlığın rahatlığını ve düştüğün yerden kalkıp “Nerede kalmıştık” demenin nelere sebep olacağını anlatmış İzzet. Akşam eve gelince babama sarıldım. Sonra İzzet’i aradım. Çok güzel bir gelişmeden bahsetti. Babasını kaybetmiş ve onu bırakıp gittiği için kızgınlığından mezarına hiç gitmemiş bir okurunun kitabı bitirdikten sonra babasına gittiğini söyledi. Çok mutlu oldum. Kitap amacıma ulaşmıştır. İzzet Pinto, Stella Trevez kaleminize sağlık.
Bence bu kitaptan güzel bir dijital platform dizisi de çıkar. Demedi demeyin.
Pazar Babalar Günü. Tüm babaların günü kutlu olsun.