Kutuplaşmanın zirvesine oynayan ülkemiz için 12 Kasım’dan beri bir cephe daha açıldı. Yayınlandığı günden beri üzerinden sosyolojik tespitler, durum tespitleri, ülke okuması yapılan Bir Başkadır dizisi resmen iki ayrı kutupta. Ya seviliyor ya nefret ediliyor. Gride yani orta taraflarda takılanı pek görmedim çok şükür. Her zamanki hadsizliğimizle diziyi beğenen ya da beğenmeyenlere “Cahil, ne anlarsın, senin kapasiten yetmemiştir, sen git Akasya Durağı izle, çok biliyorsan en çek (en sevdiğim)” gibi ya da “Amma abarttınız be, tam bir balon, çok biliyorsun sen zaten, ya sus öf yeter baydınız be” gibi kalite kokan yorumları halkımızın kafasına çay atan kainat liderimiz gibi attık.
Fakat konumuz Bir Başkadır dizisi değil, onu başka bir zaman (izlemeye sabredebilirsem) inceleriz inşallah.
Malum dizi ile birlikte zaten bir çoğumuzun kalbinde ve zihninde hala çok özel bir yeri olan rahmetli Ferdi Özbeğen de tekrar popüler oldu. Ve Oray Eğin’in zamanında aktardığı, Özbeğen’e ait bir sırrı da. Ben bu hafta izninizle, bu olaydan yola çıkarak ikiyüzlülüğümüze biraz değinmek istiyorum. Ama bir anlaşma yapalım, lütfen yazıya devam etmeden önce ön yargılarınızı, değer yargılarınızı -aslında ön yargıya da bunlar sebep oluyor- birkaç dakikalığına bir kutuya koyup kapağını kapatın.
Sevgili Eğin’in yazısında anlattığı olay kabaca şu: Eşcinsel olan Ferdi Özbeğen hayatını paylaştığı, kalbini açtığı sevgilisi Hilmi Mutlu ile mevzuatlar gereği evlenemediği için – ki o dönemde dünyada da eşcinsel evlilik henüz yok- hayatını kaybettikten sonra mirasını bırakmak maksadı ile Mutlu’yu evlat ediniyor. Yani mevzuatların kenarından dolaşarak sevdiği insanın geleceğini garanti altına alıyor.
Bu mevzuyu ilk duyduğumda gerçekten çok etkilenmiştim. Birbirini seven iki insandan biri; akli dengesi yerinde, kendi kararlarını verebilen, kanunlar karşısında birey sayılan bir insan mirasını dilediği gibi devredemiyor. Dilerseniz önce konuyu cinsiyetlerden, tercihlerden bağımsız olarak bu yalın hali ile değerlendirin. Yani toplumun direttiği konular sebebiyle sevdiğiniz birine yardımcı olamamak.
Şahsen ben dediğim gibi her türlü yargıdan ve öğretilmişlikten uzak olarak bu duruma baktığımda içimi müthiş bir sevgi ve huzur kaplıyor. Ortada hayatı paylaşan, birbirini seven iki insan ve kendisine bir şey olduğunda diğerinin hayatını rahat geçirebilmesi için didinen bir taraf.
Düşünsenize tüm mirasınızı çocuğunuza bırakacaksınız ama siz Fenerbahçe taraftarı, çocuğunuz ise Galatasaray taraftarı olduğu için kanunlar müsaade etmiyor. Benim nezdimde ilişkinin iki tarafının da erkek olması, yani eşcinsel bir birliktelik olması sebebi ile bazı kısıtlamalar uygulanması bu FB-GS örneği kadar saçma.
Belki bir çoğunuz şu an bana kızıyorsunuz. Hatta amiyane tabirle -çok özür dileyerek- “İbneliği mi savunuyorsun sen ya, zaten Netflix de bizi ibne yapmaya uğraşıyor” diyorsunuz. Diyebilirsiniz ben alışığım.
Ben sadece dünyanın daha huzurlu bir yer olmasını savunuyorum. İnsanların kendi doğrularının dünya kuralı olması gerektiğini düşünecek kafa yapısından uzaklaşmasını hayal ediyorum.
Aç kalsam dahi yemeyeceğim tek yemek bakladır. Çocukluğumdan beri “Aaaaaa bakla yenmez mi hiç?” cümlesinden bıktım. Yenmez arkadaşım, ben yemem, yiyene afiyet olsun. Neden dünya üzerindeki herkes senin fikirlerinle uyuşunca, senin tuttuğun takımı tutunca, senin dinine mensup olunca mutlu olacakmış gibi yaşıyorsunuz? Böyle bir şey olamaz, işte siz de bu sebeple asla mutlu olamayacaksınız. Bırakın insanlar mutlu olsun, mutlu ölsün. Çünkü hayat gerçekten boş beleş mücadeleler için çok kısa. Sana ne adam ya da kadın kendi hemcinsinden hoşlanıyorsa. Hatta ne haddine bunu kendi iğrenç jargonunda hakaret unsuru olarak kullanmak?
Şeytanın avukatlığına devam edip madalyonu çeviriyor ve diğer yüzüne bakıyoruz.
Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor ve tehlikeli olduğu malumunuz. Fakat bundan çok daha zor ve tehlikeli olan bir şey daha var, LGBTQ birey olmak.
Sözde çok zengin olan argomuzun, küfür dağarcığımızın tamamı eril bir dildedir ve malum eylem kişi için övünme karşı taraf için cezalandırma biçimidir. Hatta eşcinsellik bu kültürde en aşağılık şeydir. Hatta bir adam aynı masadaki arkadaşlarını, kendisini eşcinsel aktör Rock Hudson’a benzettiği için öldürür. Azıcık tarih okusalar bu konuya ecdatlarının yaklaşımı hakkında neler neler öğrenecekler ama neyse…
İşte bu ortam ve coğrafyada, yani eşcinsel ilişkinin en aşağılık, eşcinsel olmanın en büyük zayıflık sayıldığı bir ülkede yakın tarihin en büyük iki sanatçısından biri eşcinsel, diğeri trans bireydir mesela. Nurlar içinde yatası Zeki Müren ve Allah’tan uzun ömürler nasip edilesi Bülent Ersoy.
Mesela vakti zamanında Bülent Ersoy’un babası ile tanıma şansı yakalamıştım. Dikkatimi çeken ilk şey oğlum ya da kızım değil, çocuğum demesi olmuştu. Çocuk yaşıma rağmen çok sevimli gelmişti bana bu. Tek şikayeti ise Ersoy’un babası olduğu bilindiği için esnaf tarafından “kazıklandığı” olmuştu. Burayı aklınızın bir köşesinde insan kalitemize bir örnek olarak tutun.
Türk Sanat Müziği'nin en muhteşem sesi -bence- olan sevgili Zeki Müren ise muhteşem sesi, kültürü, tavrı ve tarzı ile her daim hayranlık uyandırmıştır. Frapan ve şık sahne kıyafetleri ile hep gündemde olmuş hatta sahnede etek dahi giymiştir. O devir için kabullenilemeyecek olan bu hareket Paşam’a atfedilen sonsuz kredi ve sevgi ile kabullenilmiştir. Sadece kıyafetleri değil aşk hayatı da mesela.
Peki bu iki güzide isim bu kadar ilgi ve sevgi görürken sıradan bir eşcinsel ya da trans birey neden hayatını korku olmadan ya da eğilimlerini gizleyemeden yaşayamıyor?
2000'lerin başında bir kız arkadaşım bana “Mesela çocuğun –tekrar çok özür dileyerek- ibne mi olsa daha çok üzülürsün yoksa uyuşturucu bağımlısı mı?”. Ruh hastalığına bakar mısınız? Eşcinselliğe uyuşturucu bağımlılığı kadar kötü bir durummuş gibi yaklaşan bir zihniyet. Ne acıdır ki bu zihniyet sadece ülkemizde değil tüm dünyada mevcut ve aşırı büyük bir orana sahip.
Yani insanoğlunun iki yüzlülüğü LGBTQ bireyler konusunda tüm dünyada bir sorun ama ülkemizde çok daha fazla. Tatlı su demokratlarının Lgbtq’ya yaklaşımı tam olarak “Bize kadar lgbtq”. Gerçi benimki de saçmalamak sanırım; 13 yaşında çocuklara tecavüz edenlerin ceza indirimi aldığı, çocukların taciz edildiği bir vakfın başka bir konu başlığında devler tarafından plaketle ödüllendirildiği, mahkemeye kravatla çıkan tecavüzcünün cezasının indirildiği, hayatını kaybeden kızının katilini bulmak için uğraşırken deli raporu verilerek hastaneye kapatılan bir babanın olduğu ülkede “Bırakın insanlar hayatını yaşasın, mutlu olsun, özgür olsun” diyorum. Olsun be, hayali bile güzel.
Mutlu ve huzurlu haftalar dilerim.