30 Ekim günü İzmir Seferihisar açıklarında meydana gelen deprem sonrası yine hepimiz, karşısında aciz kaldığımız gerçekle yüzleştik. Ülkenin bütünlüğünü vücut sistemine benzetiyorum. Bir yerde yaşanan felaket tüm milleti sarsıyor. Psikolojimizin bozulması bir yana yine sorular sormaya başlıyoruz. 1999 Gölcük depremiyle başlayan, deprem bilincimiz yeniden harekete geçiyor. İlk yapılan refleks GEÇMİŞ OLSUN GÜZEL İZMİR yazmak. Duyarlılığımız üzerinden mizah yapmaya çalışmıyorum. Elimizden gelen bu tabii ki başka ne yapabiliriz? Önce zararı anlamaya gayret ediyoruz. Yıkılan bina olup olmadığını, can kaybının yaşanıp yaşanmadığını öğrenmeye çalışıyoruz. Haber kanalları, deprem bilimcileri ağırlarken, depremin türünü, zamanını, derinliğini öğreniyor, yine lafı beklenen büyük İstanbul depremine getirip, geleceği gün hazır olup olmadığımızı konuşuyoruz.
Sosyal medyanın gücüyle toplu bir kurtarma timi, repost yoluyla bilgi yaymaya başlıyor. Felaketzedelerin çağrıları, yakınların verdiği bilgiler doğrultusunda kollar sıvanıyor. Arama kurtarma ekipleri derhal sıfır noktasına intikal ediyor. Çalışmaları görsel basından pür dikkat takip ediyoruz. Bu esnada bozulan sinirlerin yarattığı psikolojik tepkiler vermeye başlıyoruz. Oturduğumuz yerde sallandığımız hissi başlıyor. İnsanoğlu "Önce can" der, malum. Benim başıma gelseydiler, ya burada olsaydılar. Vahlar, ahlar. Korku, öfke ve üzüntüyle başetme konusunda biz sıcakkanlı Türk milleti benzer tepkiler veriyoruz. Engellenme hissi, tehdit edilmişlik ve incinmişlik ilk olarak bizi saldırganlaştırıyor. Küfüre muhatap arıyoruz. Duygularımızı yansıtmak bizi rahatlatacak. İktidar, müteahhit, hazine, belediye, muhalefet, bakanlar, zemin etüdü analiz firması, galerici, market sahibi, Şeyma Subaşı, Kerimcan Durmaz ve kapanış.
Öfkemiz biraz dindiğine göre şimdi empati, yardım ve takdir etme aşamasına geçebiliriz. Artık kesin olarak bilinen zararlar ve süren çalışmalar. Enkaz kaldırma çalışmalarını izlemek, gündemin en önemli durumunu haber yapmaya çalışmak gazetecilerin en tabi görevi. Bizler ise yaşadığımız acının tesellisini arıyoruz. Kader görülenin yaşanmamasına, mucize diyoruz. Gerçekten orada olmayı hayal bile edemezken, mini mini yavruları gözyaşları içinde izliyoruz. Bu sırada kendi çocuğumuza dönüp, "Ödevini yap" diye talimat veriyoruz. Artık verilen o sayılar, evet sayılar, kanıksamış ruhumuza dokunmuyor. Sayı oluyor, ateşin düşmediği yerde acının adı. Binbir türlü insanoğlunun, aymaz beyanatları sinirimize dokunuyor, ama isyanımız yine bazı kökleşmiş tedbirsizliklere yetmiyor.
Unutmamak istiyoruz ama öyle bir ülkenin bireyiyiz ki, gündemimiz kaldırılan enkazla birlikte değişiyor. Bireysel tedbirleri uygulamak, yine dönüp kendi meskenimizde neler yapabileceğimizi düşünmek ve uygulamakla başlayacağız. Sayılar kimilerinin hayatlarını altüst edecek artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Gerçekten bir şeyler yapacak yetkililerin bu kez önlemleri ve gereken tüm çalışmaları yapmalarını bekliyoruz. 114 insanımıza Allah'tan rahmet, tüm bölge halkına sabır diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar, sağlık ve arama kurtarma ekiplerine minnettarlıkla güç, kuvvet diliyorum.
Elimizden en azından bir mesajla destek vermek gelebilir. 10 TL bedelindeki SMS'ler için ilgili numaraları buraya bırakıyorum.
AKUT yazıp 2930’a kısa mesaj yazıp gönderebilirsiniz
DEPREM yazıp 1866'ya göndererek AFAD'a SMS ile bağış yapabilirsiniz.
Kızılay için, 2868'e “DEPREM” yazıp mesaj (SMS) yollayarak bağışta bulunabilirsiniz.
Deprem ülkemizin bir gerçeği madem, bedelleri ağır olmadan atlatılabilecek, Japonlar gibi yaşayacağımız depremler olsun sonrakiler.
Geçmiş olsun Türkiye.