Hayatımıza hoş geldin Clubhouse! Sayende sektörü kurtardık
İşte yalnızlıktan evde krem peynirle konuşacak kıvama gelmiş bünyelerin yeni ilacı. Meğer ne çok kelime biriktirmişiz içimizde. Hayatımıza kim tarafından nasıl aniden girivermiştir, düşünmeye bile fırsat bulamamışken, kendimi içeride konuşurken bulduğum bir sesli sohbet ağı, Clubhouse. Buralar çok karışacak, vaziyet alın.
İlk olarak haberleri takip ettiğim, ekşi sözlük gündeminde gördüğüm ve ilgili yazılarını okuduğum platform, sabahında yine neler oluyor hayatta diye izlediğim, Cüneyt Özdemir’in konusuydu. Sadece ios işletim sisteminde çalışan ve davetiyle girilebilen uygulamayı hemen indirdim. Telefon rehberindeki kontaklara erişim hakkı verildiği için neredeyse anında içerde buldum kendimi. Akşamına Dizi Doktoru sevgili arkadaşım Oya Doğan’ın açtığı odada hemen sektörü masaya yatırdık.
Üç buçuk saat boyunca Türk yapımlarını, sektörü, içeriği, dijitalı, gelenekseli, evrilebileceği geleceği, yurt dışı açılımlarını, dertleri hatta Akademi Ödülleri’ni bile konuştuk. Kimler kimler yoktu ki. Yapımcılar, dağıtımcılar, kast direktörleri, menajerler, yönetmenler, oyuncular. Sektör dışından biri olarak, sadece buradaki kalem hakkımın bana verdiği yetkiye dayanarak madde madde konuşulan dertleri sıraladım. Her madde için eminim söylenecek daha çok söz, yapılacak daha çok iş var. Elini taşın altına koymak isteyene. Yaratan değil, tüketenin gözünden bakınız gecenin en çarpıcı soruları ve cümleleri...
Ulusal kanalların dizi dışındaki içerikleri mesela yarışma programları uyarlama formatlar dışında neden farklılaşmıyor?
Kore, Fransız, İngiliz uyarlamaları yapıyoruz hatta biri ile Akademide En İyi Yabancı Film aday adaylığına gidiyoruz. Buna sevinelim mi yoksa neden özgün hikayelerle gitmedik diye dövünelim mi?
Global dijital devlerin yanında Exxen, Blutv gibi lokal platformlarımız ne kadar dayanır?
Biz neden Game of Thrones çekemiyoruz?
Bu ülke topraklarında hikayemiz çok, paramız yok.
Cesuruz diyoruz ama risk alamıyoruz.
Oyuncularımızı aynı cesaretsizle isimsiz seçemiyoruz.
Sansüre maruz kalıyoruz. Yönetmenimiz çekerken, yazarımız yazarken, oyuncumuz oynarken özgür değil.
Fikirlerimizi senaryolaştırmakta zorluk çekiyoruz.
Kendi özgün formül geleneğimiz yok. Yazmayı bilmiyoruz, belli formüllere yoğunlaşıyoruz. Hatta devlerin formüllerini bile anlatmak adına, mentorluk edemiyoruz. Sektöre girmek isteyen gençleri kırıyoruz ve yolun başında kaçırıyoruz.
Amerika, Birleşik Krallık ve Avrupa’nın başarıp, bizim başaramadığımız durum endüstri olamamamız, hatta biz bir sektör bile değiliz, sadece piyasayız.
Menajerlik ve kast direktörlüğünün ülkede girift olması. Halbuki bu iki kavram batıda bizdeki gibi uygulanmıyor.
Çocuklar ve gençlere yönelik içerik üretmekte kısır kalıyoruz.
Ürettiğimizi biz tüketmiyoruz.
İlkokulu bitirmeden master tezi veriyoruz.
Oldukça yetenekli oyuncularımız olmasına rağmen onları uluslararası platformlara taşıyamıyoruz.