İstanbul'da konsere gitmek, ne ayrıcalıklı değil mi?
Uzun zamandır, kapalı devre müzik ile bir araya geliyordum. Konser videolarıyla eski dönemleri ve canlı müzik ihtiyacımı kapamaya çalıştığım da doğrudur. İhtiyaç meselesi canlı müzik olunca, Dave Matthews Band'in 2003 yılında Central Park'da gerçekleşen konseri ile buluşuyorum evin metrekaresinde. Ardından Guts'un Groove Music and Visual Art festivalinde gerçektirdikleri konserin kapısından giriyorum. Evin ışıkları kapalı ve İsviçre'de gerçekleşen festivalde olduğumu hayal ederek izliyorum. Sert bir iniş gerçekleşiyor, kapının zili çalması ile kısa bir İstanbul arası deyip, tekrar play ve İsviçre'ye dönüş. Sıcaklık farkına rağmen, beynimi ikna edip, konser yolculuğuna devam ediyorum.
Ardından rotayı Güney Amerika'ya kırıyorum. Seu Jorge'nin 2019 yılında gerçekleşen, Novabrazil festivaline kendimi bırakıyorum. Ses miksajının ve görüntü tekniklerinin alt ligde kalmadığı ama daha iyisinin de olabileceğini düşünerek, kısmete bağlıyorum. Brezilya müziğinin efsane ismi Seu Jorge'nin bir çoğumuzun bildiği ve etkilenerek sinema salonlarından çıktığımız, Tanrı Kent (City of God ) filminin müziklerine de imza attığını hatırlatıp, sizlere biraz daha yaklaştırayım, Jorge'yi. Türkiye sahnelerinde kendisini kanlı canlı izlemek ve dans etmek dileği ile...
Saatler ilerledikçe, metrekarenin olmazsa olmazı, Serge Gainsbourg'un Live Zenith konserinin zamanının geldiği aklıma düşüyor. Kırmızı renkli bir içki hazırlayıp, kornişon turşumu da yanına iliştirip , son ışık ayarlarını da yapıp arkama yaslanıyorum. Kapının bir daha çalmaması duası ile...
Konser atmosferine girdikçe kendi kendimle konuşur buluyorum kendimi. Niyeti güzel ağızdan çıkanların, lakin burada paylaşamayacağım kadar da özel... Benimle konsere gelenler bilir, ağzımdan çıkanları. Tersden düşünen hep anlamıştır.
Ev içi arabasız konser serisi cumartesi günümü ve pazara bağlayan geceyle devam ediyor. Pazar sabahı, dünya turumun bittiğini anlıyor ve tecrübeli kahve makinama sarılıp, arkaya Güneş Özgeç'den Kahve parçası ve dijital plartformlara koyduğu parçaları dikkatle dinliyorum. Büyüdüğümü ve dedikodulardan daha da uzaklaşmam gerektiğini hatırlatan Güneş'in, asla koşmayan vokaliyle, "İyi ki üretiyorsun" deyip. Metropol gerçeğini yüzümüze yüzümüze vuran ''Güneş Yüzüm'' parçası ile hayat inşaatıma yıkanmış kum ile devam kararı alıyorum.
Sonrasında, Bülent Ortaçgil'in 1974 yılında çıkardığı albümünde olan Şık Latife'ye inat, telefonun metin paylaşma yetisi ile bir konserin olduğunu öğreniyor ve sahneye çıkan grubun da bir zaman önce, benim için sahneye çıktıklarını düşünüp, konser yoluna düşüyorum. İstanbul'da konsere gitmek, ne ayrıcalıklı değil mi?
Sahnede olan grup sevgili Cem Köklükaya'nın kurduğu Cümbüş Cemaat. Gustosu bir çok arkadaşım için önem taşıyan mekana giriyor ve kendimi konsere hemen adapte olmuş buluyorum. Konser kondisyonum, kaldığı yerden devam, oysa ki ne çok avans vermiştim pandemi sürecinde. Konsere katılanları gözlemlerken buluyorum kendimi, herkesin pandemide verdiği avansları geri topladığını görüyorum. Sahne önü bir an olsun boş kalmıyor. Kalori yaktıran ve zayıflatan konser olarak şuraya bir not düşeyim. Garanti veriyorum, konsere gelen oynayan oynamayan herkes evine daha hafif dönmüştür. Konserin açık havada olması da başka bir güzellik. Terle buluşursa sahne sanatları, hiç hayra değildir kokusu...
Cümbüş Cemaat'i dikkatlice dinliyorum, sahneye Derya Köroğlu'nu davet ediyorlar. Cümbüş Cemaat ve Köroğlu kısa bir yan ses işkalini, bertaraf edip, iki Yeni Türkü parçası ile, yan yağları yaktırıyorlar. Derya Köroğlu bu kısa performansı ile PT'liği daha kimseye bırakmadığını ispatlayıp, sahneyi Cümbüş Cemaat'e bırakıyor.
Sahne sonrası, kapalı devre çalan müzikle farklı bir elin Cümbüş Cemmat'e dokunduğunu fark ediyorum. Kısa bir lobi çalışması ile düşüncemde haklı olduğum ortaya çıkıyor. Mayıs 2020'de çıkan yeni Cümbüş Cemaat albümünün prodüktörlüğünü, ülkemizin de yakından tanıdığı Stefan Hantel'in ( Shantel) yaptığı bilgisiyle, "Doğru çarpışma" deyip, albümü tüm hafta dinliyorum.
Mayıs ayında çıkan yeni Cümbüş Cemaat albümü için yapılan röportajları didiklerken, Cem Köklükaya'nın içtenlikle ifade ettiği, grubun daha önce birçok kez albüm kaydına girdiği lakin sahnede ki Cümbüş Cemaat müzikal kimliğini, stüdyo kayıtlarında asla alamadıkları. Başka bir aranjörün el atması gerektiğini düşünürken, albüme el atanın Shantel olmasıyla stüdyo kayıtları sırasında, Cümbüş Cemaat'in sahne dışında, albümde de Cümbüş'ün kimliğini verebildiklerini tüm samimiyetiyle aktarıyor.
Albümde ayrıca Mahzar Alanson ve Fuat Güner'in yetmişlerde kayıt altına aldıkları ve 45'lik olarak sürdükleri, Adımız Miskindir Bizim şarkısınıd a, Cümbüş Cemaat ve Shantel dokunuşuyla tekrar dinlemenizi tavsiye ederim.
Çekimlerini tamamladığımız, yayın hayatını da başlatığımız müzik performas programımız dijital plartformlarda yerini aldı. Kalben'i türkü performansıyla da göreceğiniz ilk bölümde başka süprizlere de açık olmanızı hatırlatırım.
İyi seyirler...
Dipnot: Evde, ışık ayarlarınızı yapıp öyle izlemenizi tavsiye ederim.