Ankara Film Festivali ilk gösterim gününü geride bıraktı!
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 32. Ankara Film Festivali film gösterimleriyle dolu bir günü geride bıraktı. Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda yer alan 7 film jüri ve sinemaseverlerle buluştu. Kurtuluş Özgen’in “Habitus of Self ‘alçak sesle’”, Mustafa Aydın’ın “Haymatlos”, Aslı Akdağ’ın “Bekleyiş”, Mehmet Emin Öztürk’ün “Doğu’nun Işığı”, Doğuş Algün’ün “Sıcak Yatak”, Feyzi Baran’ın “Baba Ne Oldu” ve Ahmet Necdet Çupur’un “Yaramaz Çocuklar” filmlerinin gösterimleri sonrası filmlerin yönetmenleri izleyicilerin sorularını yanıtladı.
Kurtuluş Özgen: Aslında Bourdieu'nun habitus kavramı üzerinden üretilmiş bir iş bu. Sorguladığım şey; özgür irade var mı tercih var mı? Bilinç dışının, bilincin ve bilinç üstünün asamblajını yapmaya çalıştım.
Mustafa Aydın: Benim bu filmi yaparken hiç imkânım yoktu, zorlu bir süreçti. Yokluklardan buraya geldim. Afgan göçmenlerin yaşadığı trajik sorunları dile getirmeye, ön yargıları yıkmaya çalıştım.
Aslı Akdağ: Bekar anneliğin sadece benim seçtiğim yola özgü olmadığı, ülkemizde de birçok kadının bekar olarak çocuğunu evli dahi olsa büyütmek zorunda kaldığı, daha çok bu ipi göğüsleyenin anneler olduğu gibi gerçekleri de gördükçe aslında bunun çok toplumsal bir mevzuya da dayandığını hissederek bu belgeseli çocuğuma mektup bırakmanın ötesine geçirip en azından ülkemizdeki kadınların da kendiyle bağdaştıracağı şeyleri görebileceği bir belgesele dönüşmesini istedim ki birbirimizden destek ve güç bulalım.
Mehmet Emin Öztürk: Film rulosu ilk üretildiği andan bir fotoğraf karesi haline geldiği ana kadar ilginç bir serüven yaşıyor. Açıkçası bunu ben kişisel hikâyemle de örtüştürdüğüm için anlattım, burada tek başına bir fotoğraf karesi hikâyesi anlatmıyoruz elbette. Işık veya bilim, sanat, fotoğraf ne derseniz buna; Doğu’dan baktığımızda farklı bir şey görülebiliyor mu veya farklı bir yorum yapılabiliyor mu sorularının arka planda olduğu bir hikâye.
Doğuş Algün: Hikâye çıkış noktamız Afrikalı göçmenlerin kaldıkları yerlerde yatakları dönüşümlü kullanıyor olmasıydı. Böyle kafamızı yastığa koyduğumuzda hayatın içinde günün tahlilini yaparız ya ama orada o kavram bile kalmıyor, 8 saatlerii var, yatağı dönüşümlü kullanıyorlar ve uyku tutmama lüksleri yok.
Feyzi Baran: Hayatımda önemli yere sahip iki kişiyi art arda kaybettim. Sonrasında da Diyarbakır’da pandemi hastanesinin koordinatörü Dr. Hakan Akelma’nın da ağır bir Covid geçirdiğini öğrendim ve artık bir şey yapmamak imkânsız oldu. Biraz farklı bir şey yapmayı denedim filmde ve soruları Hakan Akelma’nın çocuğu sorsun istedim. Çocuğun gözünden bu süreci görürsek nasıl olur dedim.
Nebil Özgentürk’ün 1961 yılından itibaren Almanya’ya göç eden, döneceklerini varsayan ama konuk işçilikten ulus ötesi yurttaşlara dönüşen hem doğdukları yeri hem doydukları yeri vatan belleyenleri “Kara Trenle Götürdüm Şehrimi” filminin özel gösterimi yapıldı.
Nebil Özgentürk: Almanya’nın önemli 10 farklı kentinden prototipler seçtik, sizler belgeselde Özlem Türeci ve Uğur Şahin’le biten beş ayrı öykü izlediniz. Aslında 60-70 arası kahramanımız var daha. Belgeselin hikâyesi Tarık Akan ve Rutkay Aziz’le birlikte Köln’e Uğur Mumcu’yu anmaya gittiğimizde ortaya çıktı. Belgesel gösterimi sonrasında bir grup genç bana ‘dedemizin babaannemizin buraya gelişlerini merak ediyoruz, anlatmıyorlar. Bize siz anlatsanıza’ dediler. Oradaki dostlarımızın da desteğiyle yola koyulduk.
Filmin müziklerine imza atan Can Atilla ve filmin editörü Zeynep Erpamir’in de katıldığı söyleşide Özgentürk, Nazım Hikmet’in anlattığı ve yazdığı biyografi metinlerini bir araya getirerek “Nazım Kendini Anlatıyor” adlı otobiyografik bir belgesel çektiğinin, belgeselle önümüzdeki yıl yine festivalde olacağının da müjdesini verdi.
Tayfun Pirselimoğlu aynı adlı kendi romanında uyarladığı, yakın zamanda Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde prömiyerini yapan ve ödüllerle dönen “Kerr” filminin Ankara’daki ilk gösterimi sonrasında izleyicilerle bir araya geldi. Filmin yapımcısı Vildan Erşen, oyuncuları Erdem Şenocak ve Rıza Akın, sanat yönetmeni Natali Yeres ile görüntü yönetmeni Andreas Sinanos da söyleşiye katıldı.
Tayfun Pirselimoğlu: İzleyiciye sorular sordurtmayı ve o soruların kendince cevaplarıyla ıstırap çekmelerini seviyorum. Benim için kıymetli film şu: Bir filmi seyrediyorsunuz ve çıkıyorsunuz sinemadan. O film hâlâ sizi takip ediyorsa, hâlâ kafanızda soru işaretleriyle şöyle bir şey vardı diye belki 3 ay sonra aklınıza bir şey takılıyorsa bunu çok kıymetli buluyorum, böyle bir sinema yapmaya çalışıyorum. Dolayısıyla kafasında sorularla sinemayı terk eden izleyici benim için çok kıymetli.