Sayım Çınar, Aslı Perker ile "Ayrılığın İlk Günü"nü konuştu

KÜLTÜR SANAT 27.05.2021, 14:48 27.05.2021, 14:59
Sayım Çınar, Aslı Perker ile "Ayrılığın İlk Günü"nü konuştu

Aslı Perker’in yeni romanı Ayrılığın İlk Günü pandemi günlerinde raflarda, devamında da okurların başucunda yerini aldı. Perker çok tanıdık bir hikaye anlatıyor, sevgiliden gitmeyi, sevgilinin gitmesini, ayrılığı, geride kalmayı ve her şeye rağmen devam etmek için hayata tutunmayı... Sayım Çınar Aslı Perker ile romanını, aşkın ve ayrılığın hallerini konuştu. 

Ayrılığın İlk Günü, zamana karşı yarışan ama zamana yenik düşmeyecek bir roman. Bu romanı bitirdikten sonra “hayat güzeldir” diye haykırmak istedin mi?

Sayım, ben bir gün bile hayatın güzel olmadığını düşünmedim. Hayat güzel, bazı günler sana bunun tersini ispat etmek isteyen insanlarla karşılaşırsın, ama yerküreme bakarım, denize bakarım, değil mi ki o tuzlu su kulaklarıma, göz kapaklarıma değer, anlarım ki hayat çok güzel. Bir şey söyleyeceğim, çok klasik olacak, ama yine de diyeceğim: Allah evlat acısı vermesin, bunun dışında her şey gelir geçer ve Kanadalı çizgi romanı Seth’in de dediği gibi güçsüz düşmezsen hayat güzeldir.  Ama ne sorduğunu anlıyorum. Roman konusu itibariyle can yaktığı, fazlasıyla gerçeklerle yüzleştirdiği ve bunu defalarca yaptığı için gerçekten de bitirdikten, son okumalarını da yaptıktan sonra resmen elimden attım. Bir kez daha okumayı yüreğim kaldırmayacaktı.

Ayrılığın İlk Günü, popüler kültür göndermeleriyle ise gülümsetiyor. Kitapta Seren Serengil de var Mehmet Güreli de.. Birbirinden farklı ruh haline sahip kişilikleri aynı romanda buluşturmak nasıl bir duygudur?

Hiçbir zaman tek bir duygudan, tek tip insandan beslenen biri olmadım. Çocukluğum boyunca Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaşadım, sonra Amerika’ya uzandım, İzmirliyim, İstanbul’un en tuhaf hallerini gördüm ve bunlardan kendimi sıyırıp her zaman içimdeki ben oldum. İçimdeki bende yok yok. Seren Serengil, Mehmet Güreli, Jethro Tull, Erol Evgin, Nükhet Duru, Selami Şahin, Halide Edib, Jane Austen, Paul Auster. New York’ta yaşadığım yıllarda hep şunu derdim: Yazık bu Amerikalılara, bir tek Batılı olmayı biliyorlar. Oysa bizimki gibi karmakarışık bir kültürün içinde büyümek büyük zenginlik. Bu inancım elbette kendini romanlarımda gösterecek.

İyi  kitap okumak akıllı insanlarla ile konuşmaktır, değil mi? Pandemi döneminde ilişkilerimizi sanki daha çok sorguladık, ne dersin?

Ne kadar güzel söyledin. İnsanın etrafında her zaman bilgili, kültürlü, akıllı insanlar olmuyor ama en klişe haliyle en iyi dost olan kitaplar bu açığı fazlasıyla kapatabilirler. En iyi arkadaşın Ferrante kitaplarındaki Lila olabilir ya da ne bileyim Yaşlı Adam ve Deniz’deki Manolin. Pandemide herkes birbirine hasret kalmışken belki bunu keşfetmiştir, sayfalar arasında derya deniz bir dünya var. Pandemiden önce bir restorana gittiğimiz zaman karşılıklı oturmuş ama başları ellerindeki telefona eğilmiş insanlar görüyorduk. Sanırım bu pandemiden sonra değişecek. İnsanlar birbirlerinin gözlerine tekrar bakacaklar ve sanırım bu da ilişkileri biraz daha iyileştirecek. Pandemi döneminde ilişkileri sorgulamaya gelince, herhalde herkes büyük sondajlar yaptı. Özellikle de çiftler. Birbirlerinin hayatlarında neden varlar’a daha yakından baktılar, bu yüzden de kimi birbirine daha çok bağlandı, kimi koptu. Ortak bir yaşantıyı birlikte omuzlayıp omuzlamadığımızı gördük.

Kitabı okurken kendimi bir terapi odasında hissettim. Her bölümden sonra biraz kendimi dinledim. Bende kitap antidepresan etkisi yarattı neredeyse. Hikayen bittikten sonra bütün her şeyi insan temize çekmek istiyor. Amacına ulaştığını düşünüyor musun?

Ben bu kitaptan sonra her şeyi temize çektiğimi söyleyebilirim en azından. Umarım insanlara sadece kendilerini sorgulayabilme konusunda değil, karşılarındakini de açıkça, net ifadelerle sorgulama, onlara düşündüklerini söyleme konusunda ilham verebilmişimdir. Sanırım gün içinde aklımızdan geçenlerin çok ufak bir kısmını aktarıyoruz. Zira herkes dürüst ve açık olsa ortalık savaş alanına döner, ama bir yandan da diğer türlü, yani söylenmediğinde insanın kalbi ve aklı bir savaş alanına dönüyor. Yükü neden paylaşmayalım?

Schade kelimesi Almancada kötü olay, durum anlamına gelir, freude ise sevinç demektir, Schadenfreude kavramını da kitapta kullanman çok hoşuma gitti. Bir başkasının zarar görmesine sevinen insanların çoğalmasına ne diyorsun?

Çoğalmış mıdır? Bunu bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim, hiçbirimiz pirüpak insanlar değiliz. Romanın bağlamında konuşacak olursam, eski sevgilim, canımı yakmış, sonra da gitmiş hayatı allak bullak olmuş, üzülmüş, ne kadar sevinmedim desem dudağımın kenarında yukarı doğru bir kıvrılma olur. Bunu asla inkâr edemem, zira aşk denen o delilik hali iyilikler kadar delilikler ve kötülükleri de getiriyor beraberinde. Çok çekişmeli bir ruh hali ve inkâr etmek yersiz. Hayatta hiç kimse gerçekten zarar görsün istemem ama kıymet görüp de karşılığını vermeyen sürünsün.

Yazarken  karakterin seni gerçeklere daha çok yaklaştırmış olmalı.  Melankoli ve depresyon sözcüğünü daha çok sorgulamış olmalısın. Kendini şimdilerde nasıl hissediyorsun?

Karakterim beni gerçeklerin dibine soktu. Bu kadar yapmasaydı iyiydi. Neye uğradığımı şaşırdım. Her zaman gerçekleri hem kendi hem başkalarının suratına vurmamla tanınmışımdır ama bu kadarı bana bile fazla geldi. Öyle ki bazen “Bunu da sorgulamasa, kendine bunu da yapmasa” dediğim yer oldu ama artık bir yola girmiştim, karakter oluşturmak bakımından tutarlı olmam gerekiyordu. Melankoli çok güzel bir kelime değil mi? Yıllar önce Time dergisi kapak konusu yapmıştı, Melankolik Avrupalılar diye. Avrupalıların genetik olarak melankoliye daha yatkın olduğunu ve nedenlerini anlatıyordu. Sanırım sırf buradan yola çıkarak diyebilirim ki ben Avrupalı değilim. Tam bir Ortadoğuluyum, zira melankolik olmaya zamanım bile yok.

Şimdilerde yeni bir yayıneviyle çalışıyorsun. Epsilon yayınevinin diğer çalıştığın yayınevlerinden ciddi bir farkı var mı?

Çok ciddi bir farkı var, yayınladıkları kitabı dağıtmak ve satmak için uğraşıyorlar. Sanırım bu yüzden başarılılar.

Birliktelik öpmek, sarılmak, sevişmek, özlemek, hayal kurmak, konuşmak, düşünmek olarak tanımlanamaz sadece.. Birisiyle birlikte olmak ne demek sence?

Sevinmek, üzülmek, hayata karşı savaşmak, iş birliği etmek, varını yoğunu paylaşmak, yeri geldiğinde parasız pulsuz kalsan da birlikte gülmek. Bunların hepsini yaşadım. Çok sevdim, çok sevildim. Vefa ve sadakat benim için önemliymiş anladım, onun olmadığı yerde de çekip gittim. Uykusuzluk konusunu çalışan bir araştırmacı şöyle diyor, “Aşk, uyku gibi sınırsız güvene bağlıdır, bilinmeyenin kollarına kendinizi bırakmanızı ister.” Bilinmeyenin kolları... O halde orada gerçekten güven duyulacak biri olmalı, öyle değil mi?

Son olarak bütün birliktelikler tek taraflı feshe açıktır. Öyle değil mi?

Öyle. Birinin gönlü geçmeye görsün, oradan sonrası yokuş aşağı.

Yorumlar (0)