"Hatıralar kutulansaydı son kullanma tarihi olur muydu?" güzel soru... Fonda California Dream çalarken bunun üzerine düşünebilir veya şarkıya odaklanabilir ya da bir kutu ananas yiyebilirsiniz... Bu esnada aşk acısı çekebilir veya sarı bir peruk takarak uyuşturucu kaçakçılılığı yapabilirsiniz. Dönmesi için beklediğiniz terk eden sevgiliden gelen mektuba kayıtsız kalabilir ve açıp okumak yerine cool bir tavırla kahvenizi yudumlayabilirsiniz... Aşık olduğunuz kişinin evine gizlice girip hayal dünyasında bir ilişki yaşayabilir, yahut; "Aşkta işler kötüyse koşuya çıkarım. Koşunca vücut sıvı kaybeder böylece gözyaşı için vücutta sıvı kalmaz." cümlesine kulak verip koşabilirsiniz de...
Ya da en iyisi Wong Kar-wai filmi Hong Kong Ekspresi'ni (Chungking Express) izleyin... Böylelikle acılarını yaşayış şekilleriyle hem gülümseten, hem de boğazınızı düğümleyen karakterleri tanımış olursunuz ve yazının girişi sizin için bir anlam kazanmış olur... Ben "Düğüm" dedim fakat Quentin Tarantino her izleyişinde ağladığını ve en sevdiği 3 filmden biri olduğunu söylüyor Hong Kong Ekspresi için... "Tarantino'yu bile ağlatmış film, sana bana ne yapmaz" diyeniniz olabilir ama yok yok, o kadar da değil... Gerçi ben çok mutlu hissettiğim bir anda izlediğim için ağlayamamışımdır belki de... Kim bilir?
Filme dönecek olursak, Hong Kong Ekspresi tam olarak nereye oturtacağınızı bilemeyeceğiniz bir film. Alt metinde hüzün kaya gibi sert ama üstte tatlı bir nehir akıyor. Manzaraya kendinizi kaptırmış izlerken karakterlerin ellerinin yardım ister gibi sudan çıktığını görüyorsunuz... Boğulmamak için çırpınıyorlar o tatlı akış içinde ve öyle şeylere tutunuyorlar ki, o çaresizliği bilenin içi cız ediyor...
Film bir araya getirildiğinde ortak aşk ve kayıp temasını işleyen iki ayrı hikayeden oluşuyor. Muhtemelen göreceğiniz en sevimli polislerden ikisi Memur 223 ve Memur 663... Kalp kırıklığından muzdaripler... Filmin ilk bölümünde Memur 223, hiç görmediğimiz kız arkadaşı May tarafından terk edilmiş ama bunu kabullenmek yerine 1 Nisan şakası olarak düşünmeyi tercih ediyor. Olur ya hani, şaka gibi gelir başta. 1 Mayıs'ı yani 25. doğum gününü, yasını sona erdireceği zaman olarak belirledikten sonra, ayrıldıkları her gün için, son kullanma tarihi 1 Mayıs'ta biten bir kutu konserve ananas satın alarak, kaybıyla yüzleşme yolunu seçiyor. Yalnız olmamak için elinden geleni yaptığı ve bizi de üzdüğü doğum günü gecesi hepsini yiyor ananasların. Ağlayabilir, bağırabilir, kırıp dökebilir, bir şeyleri yumruklayabilir.. Ama o ananasları yiyerek sindiriyor olanı biteni... Her yutkunmada biraz daha sindiriyor belki de... Herkesin yöntemi farklı elbet...
Bu süre zarfında, Hintli kaçakçılar tarafından dolandırılan, uyuşturucu satıcısı ve sarı bir peruk takan gizemli bir kadınla tanışıyor. Biz izleyici olarak filmin daha giriş sahnesinde karşılaşıyoruz kendisiyle. Onun da dünyaya tutunuş şekli bambaşka ama ortak paydaları var elbet.
İkinci hikaye, fast food dükkanı Midnight Express ile birincisine bağlanıyor. Orada çalışan, yüksek sesle sürekli California Dream dinleyen ve hayal dünyasında yaşayan Faye'le tanışıyoruz. Hostes sevgilisi tarafından terk edilmiş ve yemek yemek için sık sık Midnight Express'e gelen Memur 633'e aşık oluyor hayalci Faye. Ancak polisin aklı onu göremeyecek ve aşkının farkına varamayacak kadar eski sevgilisiyle meşgul. Öte yandan büfede hostes sevgilisi tarafından kendisine verilmesi için bırakılan, mektubunu görmezden gelecek kadar da gerçeklerden uzak.
Ama Faye aşık ve hayal de olsa mutlu olma peşinde. Bir yolunu buluyor ve Memur 633'ün evinde gizlice vakit geçirmeyi, eve kendi dokunuşlarını ve kişiliğini yansıtmayı alışkanlığa çeviriyor. Karşı tarafın haberi olmadan kendisini bir ilişkiye yerleştiriyor masumca. Sonunda, yakalanması polisin kendini toparlaması ve Faye'i bir randevuya çıkarmak istemesi için itici bir güç oluyor.
Film çok sayıda garip olay örgüsüne sahip olmasına rağmen, izleyicide şaşkınlık yaratmaktansa içine çekmeyi başarıyor. Kalbi kırık ve yoluna devam etmekte zorlanan insanların öyküsünü anlatıyor oluşunun yanı sıra, oyuncuların her birinin kendi rolünde net bir belirleyici ve önce çıkan bir özellik barındırıyor oluşunun filmin sevilmesinde payı oldukça büyük.
Her ne kadar kafa karıştıran, anlamakta güçlük çekilen ayrıntılar yer alsa da ritmi ve görselliği ile de geçer not alıyor.
Hatıraları kutularsam bir kutu da bu filme lazım olacak...