Akıl kaçırtan bir aşkın mağduru
"Bu kadar yalnız kalmak için ben ne yaptım?" diye sorar Camille Claudel, hayatının 30 yılını geçirdiği akıl hastanesinde... Birçoğumuz koronavirüs sayesinde şimdiye kadar kalmadığı kadar yalnız kalıp, vakit geçirdi kendisiyle. Kimimiz karantinaya inziva demeyi seçti, kimimiz çalışmak zorundaydı, başka korkularla yüzleşti. Dikkatini toplayabilen okudu, dikkatini toplayamayan yogada, meditasyonda aradı çareyi. Kimimiz içinse en kolayı izlemek oldu. Geçtiğimiz hafta Juliette Binoche'un oynadığı bir film öneri olarak çıktı karşıma; Camille Claudel, 1915. Fransız heykeltıraşın akıl hastanesinde geçen günlerini anlatıyor film ve benim hakkında bildiklerim Rodin'in sevgilisi olmasıyla sınırlıydı.
Yalan değil sadece Juliette Binoche'un başrolde olması ilgimi çekti ilk anda. İzlemeden önce biraz araştırma yapınca Camille Claudel'in hayatını anlatan 1988 yapımı bir film olduğunu öğrendim. Hangisini önce izlemeliydim? Karşıma ilk çıkan ve akıl hastanesinde geçen filmi mi? Yoksa Claudel'i akıl hastanesine götüren süreci anlatan ve kronoloji olarak daha eski olan filmi mi? Tabii ki eski olanı seçtim. Ben Star Wars'un da çekim sırasına göre izlenmesi taraftarıyımdır.
Kendi olmayı seçiyor Camille Claudel!
''Bir Kadın'' aynı isimli biyografik romanın 1988 yapımı bir uyarlaması. Film Camille Claudel'in Rodin ile tanışıp asistanları arasına katılması ile başlıyor. O yıllarda akademide kadın öğrencilerin eğitim görmesine izin verilmediği için heykeltıraşların yanında eğitim alabiliyorlar. Varlıklı bir ailenin kızı Camille. Annesi sanata olan ilgisini desteklemese de, çocukluğunda çamurdan insan figürleri yaptığını gururla anlatıyor babası ve en büyük destekçisi o oluyor her zaman. Kendisinden 20 yaş büyük Rodin'in önce öğrencisi, sonra modeli, ardından sevgilisi ve metresi oluyor.
Günümüzde dahi bir kadın, üstüne sanatçı olmanın çok zor olduğunu düşünürsek dönemin şartlarına karşı çıkarak kendi olmayı seçiyor Camille Claudel ve yeteneği onun mahvına sebep oluyor. (Ne kadar negatif bir anlamı olsa da çok severim bu tamlamanın fonetiğini...) Kadın emeğinin yok sayılıp sömürülmesi, Rodin'in onun fikirlerini çalması, hem bir sanatçı hem de sevgili olarak onu yok sayması var olan buhranları körüklüyor. Annesi tarafından reddediliyor. Babasını kaybettikten ve erkek kardeşi Paul diplomat olarak Paris'ten ayrıldıktan sonra hepten yalnız kalıyor ve atölyesindeki bütün eserlerini parçaladığı bir sinir krizi sonrası akıl hastanesine yatırılıyor. Filmde Rodin'in Camille Claudel'e yaklaşımını anlamak zor ama çeşitli kaynaklarda akıl hastanesine yatırılmasında aileyi onun yönlendirdiği yazıyor. Eski sevgilisinin eserlerini çalmakla, sergilerini, siparişlerini engellemekle itham ediliyor.
Oscar adaylığına sahip
''Bir Kadın''da anlatılan her şey ikna edici, dönemin atmosferi, görüntü yönetimi oldukça başarılı. Camille Claudel'in hayatını izlerken bir heykeltıraşın nasıl çalıştığı, dönemin Paris'i ve sanat çevresi hakkında da bilgi sahibi oluyorsunuz. Uzun bir zaman dilimini başarıyla filme sığdırabilmiş Bruno Nuytten. Ayrıca Rodin'in çalışma şekli, güçle ilişkisini görüyorsunuz filmde. Camille Claduel'in ''Rodiiiiiiin, capitalist'' diye bağırdığı sahne bile tek cümleyle çok şey anlatıyor Rodin hakkında. Yabancı Dilde En İyi Film Oscar adayı olan film, 1989 Cesar en iyi film ödülüne de sahip. ''Bir Kadın''da Camille Claudel'i Isabelle Adjani başarıyla canlandırıyor ve Fransız heykeltıraşa fiziksel olarak çok benziyor, performansı kendisine Oscar adaylığı getiriyor. Film Camille Claudel'in akıl hastanesine gitmek üzere bindirildiği arabanın camından çaresizce bakışıyla bitiyor.
“Yazıklar olsun, o soylu zekâ nasıl çökmüş!”
Gelelim Camille Claudel 1915'e. Akıl hastanesinde geçirdiği yıllar içerisinden birkaç güne odaklanıyor film. Diğer filmde yeteneğini ve tutkusunu gördükten sonra Camille Claudel'i akıl hastanesinde görmek ''Yazıklar olsun, o soylu zekâ nasıl çökmüş!'' dedirtiyor, Hamlet'e Ophelia'nın dediği gibi. Erkek kardeşinin ziyaretini beklediği, hatta belki hastaneden kurtulma ümidini hala taşıdığı birkaç günün senaryosu kardeşi Paul ile mektuplaşmaları kaynak alınarak yazılmış. Belki de bu yüzden, elde çok fazla veri olmamasından filmin hem senaristi hem yönetmeni olan Bruno Dumont kontrollü davranmış. Camille'in hastalarla, tabiatla ve kendisiyle kurduğu ilişkiye odaklanmayı seçmiş. Juliette Binoche'un oyunculuğu ve uzun tiratları da ne yazık ki Camille'in içsel dünyasını anlatmaya yetmemiş. Doktoru Camille'in artık eve dönebileceğini söylese de erkek kardeşi Paul kabul etmiyor. O nedenle ölene kadar akıl hastanesinde yaşıyor Claudel. Ve burda heykel yapmasına da izin verilmeden ''Neyin cezasını çektiğini bilmeden adeta bir hapishaneye mahkum ediliyor.'' Öldükten sonra ailesi cenazesini teslim almıyor ve şu anda mezarının nerde olduğu belli değil. Yaşarken Rodin’in en güzel büstünü yapan kadın olarak kabul gören Camille Claudel hak ettiği değeri öldükten sonra da göremiyor, onunla anılmaktan kurtulamıyor. Paris'te Rodin Müzesi’nin bir katı Camile Claudel'e ayrılmış. Birlikte çalıştıkları dönemden Rodin'in pekçok eseri kendisinden izler taşıyor. Hatta Claudel'in yaptığı söyleniyor. Ve o eserlerin hepsi bir çatı altında hastalıklı bir aşkın gölgesinde sergilenmeye devam ediyor.
Onu mu izlesem?
Youtube'un video önermesi gibi çekmecelerle dolu zihin. Çağrışım ve kesişimler nerelere götürüyor... Afişteki bir Juliette Binoche fotoğrafı beni alıp nereye getirdi. .
Camille Claude 1915
Bir Kadın
Juliette Binoche...
Kieslowski'nin Mavi'si. Tekrar üçlemeyi mi izlesem?
Dur. Juliette Binoche ile Catherine Deneuve'un birlikte oynadığı bir film vardı.... The Truth. Onu mu izlesem.? Yok IMDB puanı çok düşük. Deneuve... Deneuve ... 9 kadın... François Ozon...