‘An’da kalmak yaşamın hakkını vermektir
Bütün mental öğretiler anda kalmaktan bahsederler. Sahi nedir bu anda kalmak?
Zaman bu kadar hızlı akıp giderken, gündelik hayatın içinde çoğu zaman nefes aldığımızın bile farkına varmazken, avuçlarımızın arasından kayarcasına geçen anı nasıl yakalayabiliriz?
Bahsedilen şey odaklanmak, konsantrasyon ve dikkat vermekten çok daha derin olsa gerek.
Geçmiş ile geleceğin tam ortasında yer alan bir kavram: ŞİMDİ!
Bizi şimdide kalmaktan alıkoyan iki şey şimdi kavramını oluşturan bir bütün aslında... Geçmiş ve gelecek.
Zihin durmadan çalışmaya programlanmış bir makine gibidir, ya geçmiştedir ya gelecekte…
Sen bir şeyler yaparken zihninde dönenler ya geçmişte yaşadığın tecrübelerdir ya da gelecekte yaşayacağın şeylerin kaygısı...
Geçmiş olaylar, tutunduğun tüm inançların ve kalıpların, olumsuz deneyimlerin çoğu zaman seni hala o günde tutarlar. Gelecek endişesiyle, bir saniye sonrasını bile hiç bilmememize rağmen tüm hayatımızı günlerimizi, kariyerimizi, ilişkilerimizi planlamaya ve şekillendirmeye çalışırız.
Oysa geçmiş geçmişte kaldı, oysa gelecek henüz yaşanmadı…
Şimdide kalmak çoğu zaman belirsizliğin içinde bırakmaktır kendini, akışa teslim olmak, bazen yolun sonunu hiç göremesen hatta tereddüt etsen de o ilk adımı atmak, gelecekle ilgili endişelendiğin konuları zamanı gelinceye bırakmaktır…
Yediğin yemeğin hakkını vererek her lokmanın tadını alarak yemek, yürüdüğün sokakta aklında başka hiçbir şey olmadan attığın adımları izlemek, sevdiğin şarkıyı tüm hücrelerinde hissetmek, bir şiirin dizelerindeki incelikleri fark etmek, karşındakini dinlerken aklında kendi söyleyeceğin cümleleri planlamadan tüm varlığınla empati yaparak dinleyebilmek, yaşadığın ilişkiye bir isim koymaya çalışmadan birlikte kaliteli zaman geçirebilmektir...
Geçmişin tecrübelerini seni büyüten bir öğretmen gibi görüp saygı duymak, geleceğin getireceği bilinmezliklere yeni tecrübeler gözüyle bakıp heyecanla beklemektir...
Şimdide kalmak, yaşamının hakkını tüm sahiciliğiyle verebilmektir…