Hastane önünde incir ağacı!
Eskiden bahçelerde salçalar kaynatılır, tarhanalar güneşe yatırılır, domates, biber kurutulup ipe dizilir, marmelatlar yapılarak kışa hazırlanılırdı. Şimdilerde ise hıncahınç sahilleri doldurup, toplu taşımalarda dip dibe durarak, düğünlerde halay başı olarak kışa hazırlık yapılıyor. Doktorların psikolojileri bozulmuş, aylardır ailelerinden uzak kalmışlar, risk oluşturur endişesi ile evlerine gidip çocuklarına sarılamamışlar, bize ne! Etmeselermiş Hipokrat Yemini öyle değil mi?
Sosyal mesafede bir saçmalık zaten. Geçen gün markette alışverişim bu sosyal mesafe saçmalığı yüzünden bir saat fazla sürdü. Neden mi? Kasada ödeme yapmak için beklerken önümdeki ile bıraktığım bir buçuk metrelik alana sürekli birileri girdi. Önüme her girenle mesafe bıraka bıraka fark ettim ki, şarküteri reyonuna geri dönmüşüm. Zeytinle tartışıp, peynire küfredip çıktım marketten. Dükkan çalışanı genç bir çocuk “Abi sabah erken gel, sabahları tenha oluyor” dedi.
Çeşme Belediyesi işgüzarlık yapıp Ilıca Plajı'na çitlerle sosyal mesafe alanları yapmış. Hem kimse denizden mahrum kalmasın hem vatandaş virüs belasından korunsun diye. Benim canım vatandaşım çemberin içinde durur mu? Kurusun diye oralara havlularını, şortlarını, bikini üstlerini asıp çitleri çamaşır alanına çevirmişler.
Bütün işletmeler açık, hıncahınç dolu. Restoranlar, kafeler, barlar, kahvehaneler her yer açık. Fakat mutfağı olmayan eğlence yerleri kapalı, kepenkleri inik, çalışanları aylardır işsiz, işletmeciler açılmayan dükkanlarının kiralarını ödemek zorunda. “Bu ne yaman çelişki?” diye kendime sormadan edemiyorum.
Özel tiyatrolar kapalı. Yönetmenler, oyuncular, kondüitler, ışıkçılar, teşrifatçılar aylardır işsiz. Pek çok meslektaşımın durumu çok kötü. Evlerini kapatarak ailelerinin yanına dönmek zorunda kalan çok fazla tiyatrocu arkadaşım var. Bu meslek grubunda olanlar sadece çalıştıkları günün akşamında para kazanabilirler. Aldıkları yevmiye ile evlerine ekmek götürür, çocuklarına mama alırlar. Bu bilinçsizlik devam ettiği sürece salon ışıklarının ne zaman yanacağı, perdelerin ne zaman açılacağı kocaman bir muamma!
Ama olsun, biz kış ayına dolu dizgin hazırlanıyoruz, yaramaz çocuklar gibi gizli düğünler organize edip halaylar çekiyoruz. Virüs kapmamak, virüsü yaymamak için değil de ceza yeme olasılığımızın olduğu yerlerde maske takıyoruz. Evlerimizden cenazeler çıkmadıkça durumu ciddiye alacakmışız gibi görünmüyor. Oysa bunu düşünmek bile yeterince tüyler ürpertici. Sevdikleriyle sınanmış bir hayatın sahibi olmak kadar korkutucu ne olabilir ki adına yaşam denen müessesede.
Büyümenin, olgunlaşmanın ünitelerinden biri de hasta yakını olmaktır. Hastane koridorları tüm gerçekleri bir tokat gibi yüzüne çarpar insanın. Bir an önce oradan kaçıp gitmek istersin. İçinde amansız öldürdüklerin apansız dirilir, ağlarsın. Sevdiğin kişinin acı çekmesi ciğerlerini kilitler. Doktorların, hemşirelerin elinden artık bir şey gelmez, sancılarını dindirsin diye Tanrı’ya yalvarırsın.
Aradan zaman geçer, o gece ettiğin dualar gelir aklına, ettiğin duaya şaşarsın.
Bindik alemete,gidiyoruz kıyamete.
Kalemine ve yüreğine sağlık.Cok guncel bir konuyu ele almissin tebrikler.