Hayat sınavlardan ibaret değil!
Kendini tanımak ve haddini (sınırlarını) bilmek bütün mesele bu aslında. Nereden mi geldi aklıma? Çok yakında lise ve üniversite sınavına girecek milyonlarca öğrenci ve gergin bekleyiş içerisindeki ailelerinden... Yeğenlerim üniversite, birçok arkadaşımın çocuğu da lise sınavına girmek için gün sayıyor. Eğitimde her yıl kalite düşerken rekabet ise gitgide kızışıyor. 2 yıl önce aynı kaygı ve telaşı Eren için yaşadık liseye giriş sınavında.
Pandemi yoktu ama o sene de sınav sistemini değiştirdiler ve piyango bize vurdu. Eren hedefimizde olan okullara giremedi. Ama hem sporcu, hem de imkanımızın olmasından dolayı hep bir B planımız vardı. Şansın da yardımıyla çok iyi bir özel okula yerleştirdik onu. Ancak o dönem kendilerini “Merhaba ben TEOG annesiyim” diye tanıştıranlardan çocuğu ile birlikte test çözenlere, evde sessizlik nöbeti tutana kadar çılgın velileri görünce dedim ki, ben de herhalde uzaylı annesiyim. Sonuçta hiç bir çocuk boşta kalmıyor. Su akıyor bir şekilde yolunu buluyor. Ama hayat aslında bundan çok daha fazlası. Pıtırcık gibi açılan garip garip isimli üniversite ya da dershaneden bozma liseden mezun olsalar ne olacak? Ülkemizde bir sürü diplomalı işsiz ordusu geziyor ve yaşadığımız pandemi sürecinde bu rakamlar ikiye, üçe katlandı ne yazık ki...
Mikrofonu elime tutturan annem olmuş
Bu girdaba düşmemek için insanın sevdiği işi bulması ve bunu yaparken de hayatını tek bir seçeneğe bağlamaması gerekiyor. Pek çok meslek işlevini kaybederken, yeni yeni işler hayatımıza giriyor. İmkanları çok yönlü bakış açısı ile değerlendirirken çocuklarımızı da çok yönlü yetiştirmemiz gerekiyor. Mesela benim ne olacağım daha küçükten belli imiş. 5-6 yaşında elimde mikrofon gezermişim. Ama o mikrofonu elime tutturan da annem olmuş. Işıklar içinde yatsın. 10 yıllık çalışma hayatından sonra çocuklarını yetiştirmeyi seçen annem klasik tarz annelerden hiç olmadı. Bize hep hayal kurdururdu, şimdi kulağa Back To The Future gibi gelse de masal plakları dinletirdi, mutlaka kitap okur, ses kayıtları yapar ve her şeyi zorla denetirdi. Folklor, tiyatro oyunu, bale, tenis her açılan yeni kursa yazdırır, başarı ve ilgimize göre devam ettirirdi. Kulağım hiç iyi olmamasına rağmen mikrofonla şarkı söyletir, masal anlattırır sonlarını istediğim gibi değiştirmemi söylerdi. Yıllar sonra ilk işimin mikrofon önünde radyoculuk olması tesadüf değildi tabii ki. Televizyonda çalışmak istediğime ise yine annemle Barış Manço’nun 7’den 77’ye programını izlerken karar vermiştim.
Yeni neslin kafası karışık
Ben de aynısı Eren’e yapmaya çalıştım. Pasaportunu 1.5 yaşında çıkarttım. Yurt dışı, yurt içi seyahatler, çocuk tiyatrosu, gösteri, konser ne varsa götürdüm, izlettim. Perküsyon ve drama kurslarına gitti. Aynı şekilde jimnastik, kayak, basketbol, futbol, yüzme, aikido, kickboks, tenis denemediğimiz spor kalmadı. En sonunda gerçek tutkusunu rüzgar sörfünde buldu. 11 yaşında başladığı sörfte şu an Galatasaray’ın lisanslı sporcusu ve eylülde dünya şampiyonasına katılacak. Her çocuk mimar, doktor olacak diye bir kural yok. Neyi seviyor ve yeteneği ne ise oraya yönlendirmek gerekiyor. Şimdiki neslinde kafası karışık, mutlaka zorlamak gerekiyor. Eren, saatlerce ders çalışan bir çocuk hiç olmadı. Karadan çok denizde geçiyor hayatı ve üniversitede de spor akademisi okumak istiyor. Spor yöneticiliği, spor menajerliği, spor fizyoterapistliği gibi birçok yeni açılan bölümler var. Seçtiği ve yapmakta olduğu spor onun geleceğini, kariyerini de şekillendiriyor.
Anneanneniz mesleğinizi biliyorsa yanlış yoldasınız
Klasik işlerin çoğunluğu popülerliğini yitiriyor. Mesela boşanma yerine teknoloji ve bilişim konularında uzman olan avukatlar artık revaçta. Siber suçlar hukuku ile ilgilenenler ise paraya para demiyor. Yılların mesleği mimarlıkta şekil değiştiriyor, kişiye özel konseptler, özel tasarım koltuk, yatak, eşyalar ilgi görüyor. Çok sevdiğim bir laf var şu sıralar. “Anneanneniz ya da dedeniz seçtiğiniz işi hala anlayıp biliyorsa yanlış yoldasınız.” Artık geçerli olan babaannelerin adını söyleyemediği ya da bilmediği meslekleri seçmek. Çünkü gelecek oralarda. Üniversiteler bile hızla evriliyor. Oxford, Harvard gibi dünya markası okullar uzaktan eğitime çok daha önceden geçtikleri gibi okulun rağbet gören hocaları avatarları (gerçek boyutta hologramları) sayesinde aynı anda dünyanın diğer ucunda (Japonya’da) eş zamanlı ders anlatabiliyor. Teknoloji bu hızla gelişirken, eğitimde bakış açıları değişirken beyaz yakalı plaza çalışanlarının nesli de çok yakın gelecekte tükenecek gibi... İşte bu yüzden kendini tanımak sınırlarını bilmek çok önemli. Bunu ne kadar çok şey deneyip o kadar erken bulursanız sevdiğiniz ve yeteneğinizin olduğu alanı seçip uzmanlaşabilirsiniz. Çoğu üniversite adayı neyi, neden seçtiğini bilmiyor. Doktor olacağım diyor ama kaç yıl okuyacak, nerede, nasıl koşullarda çalışacak, kaç para maaş alacak hiçbir fikri yok.
Eren’i 1 ay çalıştırdık
14 yaşında Eren’i yazın 1 ay çalıştırdık. Hem para nasıl kazanılıyor, hem de kendi kazandığını harcamak nasıl oluyor görsün istedik. Eski kulübünde kendinden küçüklere sörf dersi verip, asistanlık ve getir götür işi yaptı. 1 ay için 600 TL’ye anlaştık, onu da haftalık olarak aldı. Parasının hesabını bilmeyen, aldığı bayram harçlıklarını sağda solda unutan Eren gitti, yerine kazandığına kıyamayan bambaşka bir çocuk geldi. Hatta hiç unutmam çalışırken telefonunu düşürüp ekranını kırmıştı, “Götürüp yaptır, paran var artık” dedik. Akşam geldi eve ekran hala kırık. “Ne oldu yaptırmadın mı?” dedik. “Yok, bu Cem çok kazıkçı 300 TL istedi bir ekrana. Ben o para için 2 hafta çalışıyorum” demez mi? Barışla birbirimize bakakaldık. İnanın 1 seneye yakın kıyıp harcayamadı o 600 TL’yi. En sonunda yine sporu için (bizde biraz takviye yaptık) rüzgar ölçerli, geri sayımlı, fiyakalı bir sörfçü saati aldı. Akademik başarıdan çok daha öne çıkıyor artık kişisel yetenekler, spor, sanat becerileri... Mutlaka spora, müziğe sanata ilgisi olana yönlendirin. Bizim veremediğimiz disiplini verdi spor Eren’e. Yenmeyi, yenilmeyi, takım olmayı, gittiği kamplarda, yarışlarda sorumluluk almayı saygı duyup çokça çekindiği antrenöründen öğrendi.
Elinden geleni yap, akışa teslim ol
Hayat sınavlardan ibaret değil, evet önemli ama her şey demek değil. İstediği liseyi kazanamadı, dünyanın sonu mu peki? Bu sene üniversiteye giremedi diyelim, seneye daha iyi hazırlanıp çok daha istediği bir bölüme giremeyeceği ne malum. Siz temeli sağlam tutun, gerisini de Sufilerin su felsefesi gibi akışa bırakın. Bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar. Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu. Siz elinizden geleni yaptıktan sonra hayatın akışı emin olun hiç beklemediklerinizle size gelecektir. Sınava girecek tüm öğrencilere şimdiden başarı, ailelerine de sakin ve sabırlı olmalarını diliyorum.