İlk film çeken kadın değil AMA…
“Kâh burarım bıyıklarımı kâh tararım kime ne” diyen filmler 'Bedenimiz Bizimdir' bölümünde, 18. Filmmor’da. Filmmor Erkek Filmleri Festivali.
Geçtiğimiz hafta Twitter'da paylaşılanlar şayet ''Tersine (olsaydı) Dünya'' Filmmor nasıl bir film festivali olurdu dedirtti bana. Erkeklerle erkekler için sinema yapmak, itiraz etmek, üretmek, düşlemek ve eylemek zorunda olmadı kimse. Yaratıcılıklarını da cinsiyetleriyle sınırlamak zorunda kalmadı erkekler şimdiye kadar.
18. Filmmor Kadın Filmleri Festivali 12-22 Haziran tarihleri arasında online olarak gerçekleşiyor bu sene. Yine seçkisinde kadın odaklı ve kadın yönetmenli filmlere yer veriyor. Bu bahaneyle Türk Sineması'nın en üretken kadın yönetmeni Bilge Olgaç'ı birlikte hatırlayalım istedim. Aslında o bir kadın yönetmen olduğu için değil ''Sinema bence sanatların en yücesi'' diyerek sinemayı yaşam biçimi olarak benimsediği için hatırlanmayı hak ediyor.
Türk Sineması'nın ilk kadın yönetmeni
54 yıllık ömrüne çoğunun senaryosunu kendi yazdığı 37 film sığdıran, erkek egemen Yeşilçam'da kendine yer edinen, aventür gişe filmleriyle başladığı yönetmenlik kariyerini ödüllü filmlere çeviren ve son filmi olduğunu bilmediği ''Bir Yanımız Bahar Bahçe''nin kurgusu henüz bitmişken bir yangın sonucu evinde hayatını kaybeden Bilge Olgaç; Türk Sineması'nda ilk film çeken kadın değil ama Türk Sineması'nın ilk kadın yönetmeni.
Yelpaze isimli edebiyat dergisinde yayınlanan bir öyküsü 1962 yılında Memduh Ün tarafından ''Kısmetin En Güzeli'' adıyla filme uyarlanmak istenir. Bu filmle birlikte Memduh Ün'ün asistanı da olur Bilge Olgaç. Setin ilk günü tayyörle işe gidecek kadar yabancı olduğu bir dünyaya adım atar. Sadece kamera önündeki kadınların saygı gördüğü Yeşilçam Dünyası'nda bir kadın emekçi olarak kendine yer edinmeyi başarır ama… 1965 yılında ilk filmini çeker. Başrolünde Yılmaz Güney'in yer aldığı ''Üçünüzü de Mıhlarım'' adından da anlaşılacağı üzere aventür tarzda bir erkek filmidir.
Sinemadaki ilk zamanlarını "Bir kadın ne yapabilir diye bakıyorlardı. Kuşkulu bir bakıştı. Ben de çok sert, bağırıp çağıran bir rolü benimsedim. Fakat sonradan bu rolden vazgeçtim'' diyerek insanların artık kendisine güvendiklerini anlatır.
Kadınsız filmin kadın yönetmeni
70'li yıllara kadar ilk filminin de yapımcısı olan Hasan Kazankaya'nın şirketinde gişeye yönelik filmler çeker, ekmek parası için sinema yapar ama anlatmak istedikleri de vardır. 1970 yılında Kerim Korcan'ın aynı adlı romanından uyarlayarak çektiği ''Linç'' ile yönetmen olarak adından söz ettirir. Sultanahmet Cezaevi'nde çekilen filmin bütün oyuncuları erkektir. Dönemin gazetelerinde kadınsız filmin kadın yönetmeni başlığı atılır. Filmin başında cezaevinin avlusunda ekiple birlikte set hazırlığı yaparken Bilge Olgaç'ı görürsünüz. Türk Sineması'nda alışık olmadığımız bir yabancılaştırmadır bu. ''Bu planda kaç objektif Bilge? 50 takacaksınız'' diyaloğu duyulur ekip ile arasında. ''Linç'' 2. Adana Altın Koza Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ve 3.En İyi Film Ödüllerini kazanır. O yılın en iyi filmi Yılmaz Güney'in ''Umut''u, en iyi ikinci filmi ise Olgaç'ın sinemaya başladığı ilk yıllarda asistanlığını yaptığı Halit Refiğ'in çektiği ''Bir Türk'e Gönül Verdim'' olur. 1974 yılında çektiği, başrolünde Türkan Şoray'ın yer aldığı ''Açlık'' ve 1975 tarihli Yılmaz Güney'in hem senaristi hem de yapımcısı olduğu ''Bir Gün Mutlaka'' o dönem dikkat çeken diğer filmleridir. 70'li yıllar Türk Sineması'nın seks furyasına yenik düşmesi üzerine ‘75yılında sinemayı bırakarak reklam yönetmenliği yapmaya başlar. Son dönem filmlerinde oynayan ve yakın dostu olan Halil Ergün, 'reklamdan bile para kazanamadı'' sözleriyle Olgaç'ın yaşadığı maddi zorluklara dikkat çeker cenazesinde.
Cesur ve yerine göre politik bir sinema dili
‘Toplumsal koşullar değişirse erkeklerin de değişeceğini’ savunan Olgaç 8 yıl ara vermek zorunda kaldığı sinemaya 1984 yılında, ''Kaşık Düşmanı'' ile geri döner. Film Antalya Uluslararası Film Şenliği'nde En iyi Üçüncü Film ve En Başarılı Senaryo Ödülü'nü kazanır. Film aynı zamanda 7. Uluslararası Kadın Şenliği'nde En İyi Film ve Basın Ödülü'ne layık görülür. Ancak siyasi gerekçelerle vize verilmediği için Paris'e giderek ödül törenine katılamaz. Bilge Olgaç erkek filmleriyle başladığı kariyerini 80'li yılların ikinci yarısında kadın sorunlarını sahiplenerek sürdürür. Takip eden yıllarda çektiği "Gülüşan", "Gömlek", "Umut Hep Vardı" gibi filmleri bu sahiplenmenin ürünüdür. Toplumsal hikayelere önem vererek, edebiyatla bağını koparmadan, cesur ve yerine göre politik bir sinema dili oluşturur. Filmlerinde toplumsal eşitsizlik ve sömürü düzenine karşı durmayı seçen Olgaç, sadece kadını değil insan olan herkesi dert edinir kendine.
Bir Yanımız Bahar Bahçe
Bilge Olgaç 2 Mart 1994 tarihinde henüz 54 yaşındayken Beyoğlu'ndaki evinde çıkan yangın sonucu yaşamını kaybettiğinde son filminin kurgusunu henüz bitirmiş, yeni filminin senaryosu için çalışmaya başlamıştı. Ancak Halil Ergün'ün deyimiyle "Hayat izin vermedi". Düşünce suçundan 18 yıl cezaevinde yatan bir adamın öyküsünü anlattığı filmi ''Bir Yanımız Bahar Bahçe'' ölümünden sonra vizyona girdi. ''Sinema seyircimiz yıllarca yanlış yönlendirilmiş. Bir tek filmle onların sinemaya bakışını değiştiremezsiniz'' diyen Olgaç'ın ölümünün üzerinden 26 yıl geçti. Türk Sineması'nda nitelikli filmler üretilse de sinema seyircisinin geneli değişmedi.
*Altın Koza Film Festivali ve Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nde her yıl Bilge Olgaç adına ödüller veriliyor.
*Ölümünün 20. yılında Filmmor Kadın Filmleri Festivali film seçkisinde Olgaç'a özel bir yer ayırdı.
*Hakkında Feyza Sınar'ın çektiği ''Kameranın Ardındaki Kadın, Bilge Olgaç'' ve aynı zamanda asistanı da olan Yönetmen Belmin Söylemez'in hazırladığı ''Bilge ve öğrencisi'' adında iki de belgesel bulunuyor.