Kadın yönetmenler, hep bir ağızdan festivalde haykırdı!
Orada bir festival var, uzakta değil tam da bize yakın aslında diyebileceğimiz bir festivaldeydim. 2022 yılının mart ayına girişi, beşincisi bu yıl düzenlenen Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali'nde yaşadım. Türk ve yabancı kadın yönetmenlerin yepyeni film üretimlerini takip edebildiğimiz festival, hakikaten sıcacık ve doğa içinde İzmir günleri geçirtti. Bu festivalin İzmir'de yapılıyor olması çok güzel, şehirle bir bütünlük kurabiliyor olması ve İzmir halkının sinemaya olan ilgisini de görebiliyor olmak mutluluk verici. Yönettiği "Yağmurlardan Yıkansam" filminden bu yana iletişimde olduğumuz sevgili Gülten Taranç, aylar önce festivali yapacağını söyleyerek davet etmiş ve bana da film gösterimleri sonrası söyleşileri yapmam için moderatörlük teklif etmişti.
Bu yüzden bu yıl festivali neredeyse başından sonuna kadar takip edebilme şansı buldum. Daha önce birkaç gez geldiğim İzmir Kısa Film Festivali sayesinde, İzmir halkının sinemaya nasıl hayranlık duyduğunu keşfetmiştim. Bir kez daha, bu kez Kadın Yönetmenler Festivali sayesinde bu şahane buluşmayı bir kez daha yaşayabildim. İzmir Alsancak'taki Fransız Kültür Merkezi'nde gerçekleşen etkinlikler, son üç günde Tire ilçesinde devam etti. Festival sayesinde Tire ilçesini de keşfedebilme şansı buldum ve sinemanın bu kente de nasıl yakıştığını fark etmiş oldum.
Tire’de doğa ve sinema bir araya geldi
Tamı tamına dokuz gün geçirdiğim İzmir’de, bolca yeni film keşfederken aslında yeni alanlar da fark etmiş oldum. Bir yandan başarılı kadın yönetmenlerle tanışmak ve onlarla çok güzel vakit geçirmek de, hayatıma yeni insanlar kattığımı hissettirdi. Yunanistan’dan gelen Angelica Pardalidou mesela… Sıcacık enerjisiyle o kadar güzel sarıp sarmaladı ki hepimizi… Ayrıca Angelica ile geçirdiğim günlerde; sanki yurt dışında bir festivale gitmişiz havası vardı ve bu da çok güzel bir his verdi.
Festivalin bir gösterimine katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, festival katılımcılarını hem sevindirdi hem de sanata olan düşkünlüğünü ve verdiği önemi bir kez daha hatırlattı! Her festivalde aksaklıklar ve teknik problemler gibi sorunlar yaşanabiliyor. Hele ki küçük bir ekiple butik bir festival yapıyorsanız, bu daha da ekstra zorluk yaşayabiliyor. Ama buna rağmen festivalin kemik kadrosunda yer alan üniversite öğrencileri, son derece şanslı olduklarının farkındaydı. Festival boyunca biz konuklarla ilgilenen, ulaşım ve herhangi problemde sorunla başa çıkan Çilek Gümüş'ü ekipte yer alan diğer arkadaşları da kutluyorum ve teşekkür ediyorum. Gülten Taranç festivalin adeta bir vücut gibi sahiplenmiş ve her ayağında yer alarak aslında tek kişilik dev kadro olduğunu kanıtlıyor.
İzmir’in yanı sıra Tire kentini keşfetmek muazzamdı. Oradaki halkın ve özellikle 8 Mart gibi anlamlı bir günde kadınların ve öğrencilerin film izlemeye gelmesi, muhteşem bir şeydi. Tire’de geçirdiğimiz üç gün, doğa içinde sinema ve tarihi gezi doluydu. Tire sokakları, Derekahve, Toptepe ve Kaplan gibi yerleri gezmek bana huzur verdi. Ayrıca festivalin son günü Selçuk’a doğru yol aldım ve sinema dolayısıyla geldiğim İzmir’den tarih kokusu almaya devam ettim. Bir türlü gezmeye kısmet bulamadığım Efes Antik Kenti’ni keşfettim mesela, daha sonra Yedi Uyuyanlar mağarasını… Tarih ve sinemadan aldığım güçle yeni çalışmalarıma daha güçlü bir şekilde sarılma umuduyla döndüm evime…
Hangi Filmleri izledim?
Festivalde bir yandan filmleri de takip edebilme şansı buldum. Rus filmi “White Whale”, işinde başarılı bir avukat olan Philip’in, planladığı gibi giden hayatının bir anda tam tersine dönüşmesini izliyoruz. İkiz çocuklarının hastalığı, Philip’in hayatını bir anda darma duman ederken, Philip bir anda kendini bambaşka bir yönde bulur. Aslında sarsıcı bir hikâyeyi ele alan film, bu hikâyeyi absürtlükle harmanlamış. Böylece farklı bir dil yakalayan filmin yönetmeni Tatiana Fedorovskaya’yı kutlamak gerek. Filmin izleyiciye bir yandan eğlence veren bir hali de olması, aslında hüzne bu eğlenceyi yaklaştırması da büyük başarı. Aslında ‘hayat gibi’ diyoruz bu durumda da… Filmin başrol oyuncusu Dainisu Gavenois’in başarılı performansını da unutmamak gerek… İranlı Maryam Ebrahimvand’in belgesel filmi “For What Sin?!” hapishanede doğup büyümüş çocukların portresini çiziyor. Hem çocuklar hem annelerinin gözünden yaşananların peşine düşen Ebrahimvand, izleyene gerçekçi bir yaklaşma yaparak aslında acı bir gerçeği gözler önüne seriyor.
Yakın zamanda hayatını kaybeden yönetmen Didem Şahin'in bir türlü izlemeye kısmet olmayan belgeseli "Acı ve Tatlı" yı da festivalde izleyebilme şansı buldum. Şahsen tanışamadığım ama sosyal medya aracılığıyla birbirimizden haberdar olduğumuz sevgili Didem Şahin'i yakından tanımayı çok isterdim. Ama onu hissedebileceğim türde yarattığı belgeseli, gerçekten Didem'i tanıyabilme ve sinemasını keşfedebilme şansı sundu bana. Gösterim öncesi ise anısına yapılan anma töreni, duygusal anlar yaşattı hepimize. "Bizi bir yerlerden görüyor ve duyuyorsan, sana selam olsun Didem!" dedik hep bir ağızdan... Belgeselinde anneannesini anlatan Şahin, o kadar naif ve planlı bir belgesel yapmış ki, hayran kalınması olmuş. Almanya’da yaşayan bir Türk göçmeni olan Nermin’in hafızasında adeta bir yolculuğa çıkan Şahin, izleyiciye dolu dolu gerçek bir portre sunmuş. Didem Şahin’in şiir gibi gelen sesiyle hikayeyi dinlememiz, bence o kadar güzel bir doku getirmiş ki belgesele… Tabi belgeselin arasına giren fotoğraflarla dolu slaytlar, arkasında çalan nostaljik şarkılar ve Didem’in sesi, çok güzel bir uyum yakalamış. 1990 sonlarında Ankara’da geçen “Dostlar”, özellikle 80’lı yılların darbe dönemini yaşayanlar için oldukça sarsıcı bir his bırakan türden. Araba içerisinde geçen filmler, genelde izleyiciyi bunaltır. Ancak Dostlar’ı izlerken, sürekli merak unsuruna rastlamak aslında dinamik bir hava katıyor filme. Elif Büşra Keleş’in yönetmen olarak yakaladığı ağır dil de son derece başarılı, bir yandan görüntü yönetimi de sağlamdı filmin. Filmde Metin karakterine hayat veren Hakan Dinçkol’u performansı için de tebrik ederken, ayrıca saç makyaj tasarımını için de ekibini kutlamak gerek…
Elif Refiğ’in yönettiği “Siz Biraz Uzak Kaldınız”, iki kız kuzenin beraber kaldığı ve ev arkadaşlığı yaptığı süreçteki bir akşama odaklanıyor. Kızlardan bir tanesi eve erkek arkadaşını çağırır ve yemek yerler. Bu yemeğe katılan diğer ev arkadaşı, yani iki kadın ve bir erkek arasında ilginç diyaloglar geçmeye başlar. Güçlü bir yönetmenlik ve göründü dili yakalayan yönetmen Refiğ, aynı zamanda iyi bir oyuncu yönetimi ve iyi bir kamera kullanımı da yakalamış filminde. Ev, kalabalık (kimi zaman boş) sokaklar ve park arasında geçen film; iyi veya kötü duygular beslemek üzerine ilginç bir dil yakalıyor aslında. Duyguları aniden ya da bir anda yaşamak, hakikaten insani ve bir o kadar gerçek ki aslında… Nezaket Erden ve Nazlı Bulum’un karşılıklı performansları, filme büyük bir artı koyuyor. Pınar Göktaş’ın yönettiği “Bayrak”, oyunculuk yapmaya çalışan Eylem’in yanlış anlaşılmalar sonucu başına gelen tuhaf olayları anlatıyor. Filmin izleyicide bıraktığı absürt ama bir yandan çok tanıdık olduğunu hissedebileceğimiz tat, çok güzel bir his bıraktı bende. Dışarıdan ‘uygunsuz’ olarak algılanabilecek olan bir kıyafet, düşürülen sütyen, sütyenin olduğu yerin aslında yanlış bir yer olması ve sonrasında karakolda yaşanan tuhaf durumlar silsilesi, gerçekten keyif alarak ve kahkaha atarak izledim. Tabi bir yandan sektörde oyuncuların yaşadığı sorunlardan bahsedilmesi ve bürokratik engellerin öne çıkmasıyla beraber hataların fark edilmesi gibi detaylar da önemliydi…
Festival hakkında yönetmenler neler söylediler?
Merve Bozcu (Plastik Rüya): Kadın yönetmenler festivali kapsamında Plastik Rüya İzmir izleyicisi ile 2. karşılaşmasını yaşadı. İzmir izleyicisinin festivallere ve sinemaya olan ilgisini görmek benim bir yönetmen olarak iyi hissetmemi sağlıyor. Söyleşilerde kafa açıcı sorular ortaya çıkıyor. Festivalde de zaten samimi bir ortam vardı. Yönetmenler olarak birbirimizi tanıdığımız, işlerimizi, gelecek projelerimizi tartıştığımız ve en önemlisi birbirimiz için ne yapabileceğimizi konuştuğumuz keyifli bir süreç yaşadık. Festival direktörü Gülten Taranç’la olan dostluğum aslında bu festival sürecinin öncesine dayanıyor. Su Baloğlu ile Onun Filmi belgeselini kurgularken Gülten bize mail atmıştı, belgeselde yer almak istediğine dair ama çekimleri bitirdiğimiz için onunla röportaj gerçekleştirememiştik fakat İstanbul’da düzenli olarak toplanan bir kadın sinemacılar grubumuz vardı. Gülten’i de oraya davet etmiştik. Gülten yönetmenlik dışında kadınlar için de bir şey yapmak istiyordu. Böylece İzmir’de Kadın Yönetmenler Festivali ortaya çıktı. Hepimizi de elimizden gelen desteği ve yardımı sunduk. Hatta festivalin ilk yılında Onun Filmi’ni göstermiştik. Yıllar içinde de görüyorum ki Gülten’in gayreti bu festivali çok güzel noktalara getiriyor.
Burcu Özkan (Korosi): Korosi ile çıktığımız uzun ve güzel yolculukta, Kadın Yönetmenler Festivali beni en heyecanlandıran duraklardan biriydi. 4 yıldır gururla takip ettiğim bu güzel festivalin 5. yılında hep beraber olmak ve aynı havayı solumak, benim kendime verdiğim sözlerden biri sayılırdı. Bu hayalimi gerçekleştirmiş olduğum için çok mutluyum. Korosi'nin gösterimi sonrası gençler ile soru cevap etkinliği yapma fırsatı buldum. Filmde uyguladığım tekniğin onlarda yarattığı merak, sordukları sorular, paylaştığımız ortak duygular oldukça özeldi. Ayrıca Dünya Kadınlar Günü’nün tam da öncesinde birbirinden ilham verici kadınlarla bir arada olmanın heyecanı da benim için ayrıca kıymetliydi. Dilerim ki dünyadaki tüm kadınlar, kendi içlerindeki tutkuları keşfedip başarılarıyla kalabalıklara ilham olurlar...
Elif Büşra Keleş (Dostlar): Kısa filmimi ilk defa finalist olarak jüri ve seyirciyle buluşturan ve bu ilk heyecanımı yaratıcı kadınlarla bir arada paylaştığım bir festival olduğu için, benim için her zaman yeri ayrı olacak. Filmimin söyleşisinde ve sonrasında aldığımlar yorumlar, farklı perspektifler, temadan atmosfere kadar paylaşılan fikirlerin senarist ve yönetmen bakış açımı geliştirmede çokça faydası oldu. Kısa zamanda birbirinden kıymetli insanlarla tanıştım, ileride belki de bir projeyle bir araya geleceğimiz güzel dostluklara adım attık. Bu dayanışmaya vesile olan Kadın Yönetmenler Festivali iyi ki var ve umarım daha geniş kitlelere uzanarak hep var olur. Festivalde emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Elif Refiğ (Siz Biraz Uzak Kaldınız): Kadınlarla bir arada olmak insana her zaman hayata dair motivasyon katıyor. Özellikle meslektaşlarımla birlikteyken hem yalnız olmadığımı hissediyorum hem de hepsinden ilham ve güç alıyorum. Her şeyden önce festival ruhunu yaşatmayı önemseyen Kadın Yönetmenler Festivali'nin özverili yöneticisi Gülten Taranç'a ve birlikte çalıştığı genç ve dinamik organizasyon ekibine çok teşekkür etmek isterim. Gösterimler yüksek katılımlı ve samimi bir ortamda geçti, söyleşi sürecini yöneten moderatörümüzün tecrübe ve bilgisinin kolaylaştırıcılığının yanı sıra, seyircilerin zihin açıcı soruları da beni çok mutlu etti. Siz Biraz Uzak Kaldınız en iyi film ödülünü kazandığı için kıvançlıyız. Umarım önümüzdeki yıllarda yeni filmlerle ve geniş ekip katılımıyla yeniden bir arada oluruz.
Pınar Göktaş (Bayrak): Uluslararası bir festival olması sebebiyle hem yurt içinden hem yurt dışından özenle seçilmiş filmleri izleme şansım oldu. Bence bir festivale dahil olmanın en güzel kısmı bu buluşmalar. Filmi seyirciyle birlikte izlemek hem heyecanlı hem stresli bir deneyim. Burada gülecekler mi şurada ne tepki verecekler diye içimde düşüncelerle izliyorum genellikle. Ve her seferinde bazı dertlerin bazı duyguların ne kadar ortak olduğunu görüyorum. İzmir seyircisine bizimle oldukları için çok teşekkürler. Sektörden kadın meslektaşlarla olmak harikaydı. Belki de hep bir arada olduğumuz ama sektörle koşullardan bazen iki çift laf edecek zamanı bulamadığımız meslektaşlarımızla birlikte sinema konuşmak çok ilham vericiydi. Böyle festivallerin artması ve daha çok kadın sinemacının hayallerini seyirciyle buluşturacak imkana sahip olması dileğiyle.
Aslı Akdağ (Bekleyiş): Kadın Yönetmenler Festivali, özellikle aynı coğrafyadan farklı vizyonlara sahip kadın yönetmenleri bir araya getirmesi nedeniyle benim için farklı bir deneyimdi. Birbirimizle sohbet edecek oldukça fazla zamanımız da oldu gösterimler arasında. Bu deneyimler bizi beslediği gibi sonraki işlerimiz için de ilham verici olabiliyor. Bekleyiş’in söyleşisi oldukça keyifliydi. Gelen sorularla hikayenin anlaşılarak izleyiciye geçtiğini görünce ben de rejimle anlattıklarımı katmanlandırarak içeriğe dair daha derin paylaşımlarda bulundum diyebilirim. Oldukça interaktif bir deneyim oldu böylece. Ayrıca moderatörümüz de doğru sorularla bu süreci iyi yönetti. İzmir’in seyircisiyle bundan böyle her zaman bir araya gelmeyi isterim doğrusu; çok dikkatli ve iyi izleyiciler. Kadın yönetmenlerle bir arada olduğumuzda, daha samimi sohbetlere hızlıca geçebildiğimizi fark ettim aslında. Bu coğrafyada kadınların çok da ayrıcalıklı, özgür olduğundan bahsedemeyiz ve günün sonunda dertlerimiz de ortak. Bu da birleştirici bir şey. Sinemaya ise farklı özgünlükler çerçevesinde yansıyor bu durum.
Angelica Pardalidou (Flik-Flok): 5. Uluslararası İzmir Kadın Filmleri Festivali, benim için sinemayı seven ve bilen diğer kadın sinemacılarla, genel olarak kadınlarla tanışmam için büyük bir fırsattı. Tutkuyla dolu ve yaptıkları işe karşı sevgi dolu harika insanlar. Bu tür fırsatlar günümüzde çok önemli, çünkü kadınlar sinemada çok güçleniyor ve bence bu daha başlangıç. Dürüst olmak gerekirse, Yunanistan'da bir Uluslararası Kadın Filmleri Festivali oluşturmayı gerçekten düşünüyorum. İlk filmim Flik Flok festivalde yer aldığı için çok mutluyum. Ve misafirperverlikleri için tüm ekibe teşekkür etmek istiyorum. Evimde gibi hissettim! Umarım bugün kadınlar, sinemada geçmişin herhangi bir anından daha fazladır. Farklı bir bakış açımız var, farklı düşüncelerimiz var ve sorunlarımızı farklı bir şekilde çözüyoruz. Her kadının özgürce fikirlerini söyleyebileceği bir zaman mutlaka gelecek. Kadın ve eşitlik konusunda daha yapılacak çok şey var, atılan çok adım var ve bunun için mutluyum. Bu festivalde gerçekten güçlü, hedefleri olan, vizyonlu kadınlarla tanıştım ve bu sadece Türkiye için çok önemli değil, birçok ülkede kadınların güçlendiğini düşünüyorum. Sinemanın her bölümünde, artık erkeklerin egemen olduğu teknik bölümlerinde de bir kadın olarak var olmak istiyorum.