Kalabalıklar içinde bir yalnız
Anadolu’nun bir kentinde doğmuşsun, orta halli bir ailenin çocuğusun ve kocaman bir ailenin içinde mutlu bir çocukluk geçiriyorsun. ‘Kalabalıklar içinde yalnızlık’ cümlesi o zamanlar bilmediğin bir duygu. Çünkü kalabalıksan kalabalıksın, yalnızlık duygusunu biri göç ettiğinde ya da biri öldüğünde hissediyorsun. Zaten nüfustan dolayı evler kalabalık, yalnız kalma şansın da çok az, uyurken gördüğün rüyalar ve kurduğun hayallerde bir başınasın sadece. Yaşadığın coğrafyada ve o yıllarda insanlar iyiler, oldukları gibiler, saf ve güzeller. Olsa olsa kurnazlık gösterenler, işini bilenler çıkıyor. O da var olan hayatını sekteye uğratacak ve büyük zararlar verebilecek güçte değil. Küçük bir yerde doğmuşsan bütün duygular evrensel oluyor. Herkesin düğünü senin düğünün, herkesin derdi senin derdin, bütün duygulardan haberin olduğu için ister istemez onun içindesin; çünkü herkes birbirini biliyor ve birbirinden haberdar. Ama bir yerden başlamak ve tek başına bir yolculuğa çıkman gerekiyor, kendini kurtarman ve eline ekmeğini alman için bu yolculuk şart. En yakın kurtuluş; hangi adres ve nerede okuyup adam olabilirsen oraya gönderileceksin. Engin Günaydın’ın hikâyesi de böylece başlamış oluyor. Tokat’ın Erbaa ilçesi bölgesinde beş kardeşin en küçüğü olarak doğuyor ve bir meslek edinsin, aileyi kurtarsın diyerek İzmit’e ablasının yanına gönderiliyor. Lisede tanıştığı tiyatro ile gönül bağı İzmit’te de devam ediyor ve onun için düşünülen gelecek de böylece değişmiş oluyor. Amacı elektrik-elektronik mühendisi olmakken, konservatuarı kazanıyor ve İstanbul denen bu koca kentte kendisini buluyor. O zamanlar Tokat Erbaa’dan çıkan bir gencin bugün ülkenin en iyi oyuncularından biri olması gerçekten ilham verici ve güzel bir hikâye.
Oynadığı karakterler ne kadar insan içindeyse, kendisi o kadar insanın dışında!
İstanbul’a gelmesiyle Engin Günaydın’ın böylece kalabalıklar içinde yalnızlık serüveni başlıyor ve bu yalnızlığı aslında zamanla çok seviyor. O kuşakta olan ve küçük yerden İstanbul’a gelen herkes gibi, şehrin kendisi büyüyünce insan kendisini ister istemez küçük hissediyor. Engin Günaydın İstanbul’a ilk geldiği yıllara dair duygularını şöyle anlatmış; “İstanbul'a ilk geldiğimde gözümde çok korkutucuydu. Uzun süre evden çıkamadım. Korkuyla ilgili değil ama çıkmak istemiyordum. Sonra geze geze, sevgilin ola ola alışıyorsun ve öğreniyorsun İstanbul'u. Benim en büyük mücadelem burada, evimi aramak oldu. Burası bana ait diyemedim hiç.” Çok yıl sonra gelen itirafında da buna benzer hisler var aslında. Yıllar geçince bir bakmışsın ve o kadar çok kendinle kalmışsın ki, gün gelip bir virüs herkesi evlere kapattığında durumunu şöyle açıklar buluyorsun; “Sürekli karantinada olduğumu fark ettim. Biraz da üzüldüm. Normal hayatımın karantina olduğunu bilmiyordum” diyen Engin Günaydın’ın açıklaması o kadar anlamlı ve yerinde bir tespit ki bu şehirde herkesin hissedebileceği, yabancı olmayan bir duygu.
Aslında hepimizin bir parça yaşadığı durumu gözler önüne seriyor ve kendisiyle ilgili önemli bir itirafta da bulunmuş oluyor. Gerçi oynadığı her rol o kadar hayatımızın içinde ve etkisi devam ediyor ki, biz zannediyoruz ki o hep kalabalıklar içinde bizimle birlikte… Oysa kendi durumu öyle değilmiş. Bizi karantina duygusundan kurtaran ve iyileştiren karakterleri var, dönüp dolaşıp izlemekten bıkmıyoruz. Hatta gerçek karakter gibi sosyal medyadan takip ediyor -Burhan Altıntop’u takip ediyorum-, sahnelerini izliyor ve repliklerini ezbere biliyoruz.
Burhan Altıntop kimin arkadaşı değil ki öyle değil mi? “Yavrımm” diye bize sesleniyor ve neşemiz yerine geliyor. Sanki benim evimin bir köşesinde oturuyor. Galip Derviş’te takıntılı tip hangimizin hayatında yer etmedi ki? Muhteşem Yüzyıl’da Gül Ağa’yı kim unutabildi ki? Zabıtaların ara ara gündemde olduğu bu dönemde Bir Demet Tiyatro’daki Zabıta İrfan çok tanıdık değil mi? Oynadığı karakterler ne kadar insan içindeyse, kendisi o kadar insanın dışında. Engin Günaydın yazmak ve oynamak söz konusu olunca varlık gösteriyor, kendisi olarak hep gizli, saklı ve hayatın içinde öyle ünlü havalarında dolaşmıyor. O mesleğiyle birlikte kendini yüceltmiyor, bazı oyuncular gibi abartarak süslü cümleler kurarak, kendisi de süslenerek ortalarda gezinmiyor. Oyunculuk mesleğinde ünlülükle birlikte zamanla baş gösteren kibirlilik denen o tuhaf durumu bize hiç yaşatmıyor. Şair Behçet Necatigil’in yazdığı gibi “çekingen, tutuk ve saygılı” şiirin devamında “bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı” der şair ama biz onu doğru tanıdık ve iyi ki öyle diye sevdik, kendi adıma ben onu öyle sevdim.
Yeraltı’nda ezber bozuluyor
Beş parasız başlayan İstanbul’da oyunculuk sevdasında yolu BKM ile kesişiyor. İlk oyunu ‘Otogargara’ sonrasında o hepimizin kendisini fark ettiğimiz ‘Bir Demet Tiyatro’daki Zabıta İrfan rolü geliyor. Aslında amacı yazarak para kazanmak, 1998 yılında ‘Dış Kapının Dış Mandalları’ dizisini de o yazıyor. Yazarlıktan para kazanamadığı için o dönem oyunculuğa ağırlık verdiğini söylüyor. Engin Günaydın oyunculuk kariyerine komedi tarzında yapımlarla başlıyor. ‘Aşkım Aşkım’ dizisinde yine bir komedi ağırlıklı projede Tarık Usta rolü ile karşımıza çıkıyor. Ardından TV şov programı olan Zaga’da skeçlerle görüyoruz bir süre kendisini. 2001 yılında Zeki Demirkubuz’un ‘Yazgı’ filmi ile beyazperdede farklı ve bambaşka bir rol ile karşımıza çıkıyor. Necati rolü ile Engin Günaydın’ın oyunculuğunun katmanlarını görmüş oluyoruz böylece ve bu rolü ile de bir festival filminde yer alarak, Ankara Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü alıyor. Zeki Demirkubuz projelerinde içinden farklı bir oyunculuk çıkıyor. Çünkü yıllar sonra yine bir Zeki Demirkubuz filmi olan ‘Yeraltı’nda bütün ezberler bozuluyor, komedi tadında izlediğimiz oyuncunun aslında bir drama oyuncusu olarak da ne kadar başarılı olabildiği ve bir sanat filminde ne kadar yükselebildiğini hayranlıkla izliyoruz.
Burhan Altıntop hala aramızda yaşıyor!
Türk dizi tarihinin gelmiş geçmiş en iyi komedi dizisi ‘Avrupa Yakası’ desek yanlış demiş olmayız. En azından büyük çoğunluk aynı cevabı verecektir. Komedi dizilerinin içinde unutulmaz, yaşayan efsane karakter Burhan Altıntop oldu. Öyle ki hala aramızda yaşıyor ya da biz bu karakteri sevenler yaşatmaya devam ediyoruz. Engin Günaydın bu dizi ve Burhan Altıntop karakteri ile patlama dönemi yaşayarak, popüler kültürdeki yerini böylece almış oldu. Karakterin replikleri ve her bir karakter ile olan sahnelerini defalarca izleyip, gülmeyi sürdürüyoruz. Burada Gülse Birsel’in muhteşem kalemi, dizi kadrosunun ve karakterlerin kendine has özellikleri tartışmasız çok başarılı. Gülse Birsel’in Engin Günaydın ile birlikte yarattığı Burhan Altıntop karakteri bugüne kadar ki bütün ezberleri bozar nitelikte. ‘Avrupa Yakası’ mizahın yüksek bir çıtaya yerleştiği çok başarılı bir proje.
Karakterin evinden kıyafetlerine, diğer karakterler ile ilişkisinden, gündelik hayattaki duruşuna kadar her detay yerli yerinde. Burhan Altıntop içimizdeki kendi gibi olmanın ve içinden geldiği gibi doğal davranabilmenin hali. Aşırı hareketleri ile ne yapacağı belli olmayan Altıntop’un yalnızken dertleştiği tek varlığı ise, en sevdiği tablosu Çiko olan bir karakter nasıl unutulur? “Ben de Nişantaşı çocuğuyum, beni de alsanıza aranıza” repliğini aranızda bilmeyen var mı? Burhan Altıntop başta olmak üzere dizideki her bir karakter efsane olmuştur ve bugün hala karakterlerin kullandığı birçok söz ve hareket toplumda yaygın biçimde kullanılmaktadır. Engin Günaydın bu rol ile hafızlara unutulmayacak bir biçimde kazınmıştır. Gülse Birsel ve Engin Günaydın’ın birleşen güzel enerjisi yıllar sonra bir film ile kendini başarıyla yine göstermiştir. ‘Aile Arasında’ filminde bir araya gelen ikili şahane bir iş çıkartmışlar, film gişede büyük başarı yakalamış ve mizah gücü yüksek bir iş ortaya çıkmıştır. Demet Evgar ile Engin Günaydın bir ikili olarak da hayatımızdaki yerini almıştır.
Vavien çıtayı yükseğe taşıdı
Yazarlık sürecini askıya alan ve yıllarca biriktiren Engin Günaydın öyle bir film yazmıştır ki, sinema okullarında filmin hikayesi, duygusu, matematiği örnek gösterilerek işlenmelidir. ‘Vavien’ izlediğim en güzel filmlerden biri oldu, insanın içine ince ince işleyen, komedi ve dramın iç içe geçtiği katmanları ile zirvede olan ve olduğu gibi abartısız su gibi akan bir kara mizah hikayedir. ‘Vavien’ Engin Günaydın’ın yazar olarak muhteşem dönüşüdür. Film ailesinin hikayelerinden esinlenilmiş, memleketinde çekimleri yapılmış ve bir anlamda teşekkürler duygusunu da içinde barındırmaktadır. Elbette partnerini oynayacak en doğru kişi de Binnur Kaya’dır. Çünkü yol arkadaşlıkları gençliklerine dayanır ve arkadaşının hikayesine en iyi anlamı da o katacaktır, katmıştır. Her ne kadar popüler kültürde film kendine çok yer bulamasa da yıllar geçtikçe değeri anlaşılacak, izledikçe izlenecek filmler arasındadır. Senarist kimliği ile bu filmde karşımıza çıkan oyuncu ‘Vavien’ ile ilgili düşüncelerini bir röportajında şöyle anlatmaktadır; "Benim tek beklentim, Vavien'in iyi bir film olmasıdır, on sene sonra da izlenecek bir film... Çok izlenirse sevinirim elbette. Ama ilgilenmiyorsa seyirci eğer, yazmamın bir manası kalmaz; oyunculuğa devam ederim!" "İnsanlar bu filmde Burhan Altıntop'u ararsa bunun için yapabilecek bir şeyim yok! Baştan söyleyeyim; bu rolün Burhan'la hiç alakası yok, bunu bilseler iyi olur. Burhan gösteri adamıydı, Celal ise gerçek bir karakter." ‘Vavien’ filminden sonra oyunculuğa devam eden Engin Günaydın uzun süre yazmaya ara verir.
Yıllar sonra senaryosu kendisine ait film ile yine karşımıza çıkar. ‘İçimdeki Ses’ filmi adeta kendi hikayesi gibidir. Yazma ile derdi vardır ama üretime dönüştüremediği bir sistemin içindedir ve tüm bu çabaları film içinde işlenmektedir. Filmde Selim, kendi kendisini küçük dünyasına hapsetmiş bir yazardır. Özgüven yetersizliğinden, pek kimseyle doğru düzgün ilişki kuramayan Selim yalnızlığına çare olarak umreden yeni dönmüş annesi Mehpare ile birlikte yaşamaya karar verir. Tüm bu yazma sürecinin içinde aşk kapıyı çalar ve Selim’in hayatı bir dizi komik durumlar ile değişmeye başlar. ‘İçimdeki Ses’ çok iyi olabilecekken bir şeyi eksik kalmış, tam da kıvamını bulamamış bir film olmuştur. Belki de ‘Vavien’ gibi başarılı bir filmden sonra biz sinemaseverlere öyle gelmiştir ve tabii ‘Vavien’ çıtayı çok yüksekte başlatan bir senaryo olduğu için kendisinden beklentimiz çok büyüktür.
Dizi setlerini bırakma kararı aldı
Biz Engin Günaydın’ı izlemekten keyif alırken birdenbire dizi oyunculuğunu bıraktığını açıklamıştır. En son izlediğimiz dizisi ‘Galip Derviş’ olarak kalmıştır. Her ne kadar bu kararını bozar ve setlere geri döner diye düşünsek de dönmemiş sadece sinema filmleri ve reklamlarda oynamaya devam etmektedir. Kendisini ikna edecek bir dizi projesi mi gelmedi, yoksa kararı kesin mi bu durumu bilemiyoruz. Ama bir dizi olsa da kendisini izlesek özlemimiz dinmiyor. Aklında, cebinde ve duygularında çok güzel hikayelerin olduğunu tahmin edebiliyoruz belki bu karantina süreci ve zaten yıllardır karantinada olan kendisi yine güzel senaryolarla karşımıza çıkacaktır. Bir yerden çıksın diyerek beklediğimiz biri kendisi. Farklı bir oyunculuğu var. Her ne kadar komedi tarzında işleriyle popüler kültürde tanınsa da, oyunculuk katmanlarının her rengine sahip bir oyunculuğu var. Güzel insanları, iyi oyuncuları severiz biz, o her ne kadar göz önünde olmasa da bir yerde göründüğü anda haberini alarak seviniriz ve bir selam çakarız kendisine. Engin Günaydın iyi ki varsın dediklerimizden. İyi ki varsınız, ne zaman isterseniz ve ortaya çıkarsanız memnun oluruz. Çünkü biz buradayız, bıraktığınız oyunculuğunuzun duygusuyla sizi bekliyoruz.