Köşe Yazısı 3. Bölüm
1984 MERSİN
1. MERSİN’DE BİR SOKAK DIŞ-GECE
Ramazan davulcusu davuluna vura vura yürüyor.
2. MERSİN SERA ODA İÇ-GECE
(3 yaşlarındaki Sera, Sera’nın annesi Serap)
Sera annesinin kucağında ağlıyor.
Sera: Annam gitsin o gitsin. Yemesin beni.
Serap: Kızım o da bizim gibi insan. Neden yesin ki?
Sera: Yemez mi annam?
Serap: Yemez annem, ağlama hadi. İnsanları uyandırmak için çalıyor davulu. Ramazan davulcusu o güzel kızım benim.
3. SOKAK DIŞ/GECE
Davulcu döne döne, kendini davulunun ritmine kaptırmış bir şekilde göbek ata ata ilerliyor.
Cut to...
4. SERA ODA İÇ/GECE
(Küçük Sera,Serap)
Sera annesinin kucağından inmiş, gözleri nemli hem korkuyor, hem göbek atıyor.
2020 İSTANBUL
5. SERA ODA İÇ/GECE
Sera’nın yazdığı notlardan açılır sahne...
Halen korkarım davul sesinden... Bir o kadar da huzur bulurum... Kim bilir belki de beni o yıllara götürdüğü için... O yıllardaki Sera’yı çok kıskanırım hep... Babası sağ olan Sera’yı... Beş yıldır o Sera’yı kıskanmakla, büyük Sera’ya babasının halen yanında olduğunu anlatmaya çalışmak arasında uğraşla geçiyor bazı ‘an’larım... Neticede o Sera da benim... Ve hep böyle olması gerektiğine inananlardanım; bütün rekabetlerin kişinin kendi içindeki benlerle olması gerektiğine... Günümüzde belki her sektörde ama kesinlikle bizim sektörümüzde bir rekabet söz konusu. Neden ki? Ne gerek var? Enerjimizi kendimize ve yapabileceklerimize harcasak, harcadıkça kazanmaz mıyız oysa; önce kendimizi sonra birçok şeyi... Davuldan buraya nasıl atladık ama? Atliycaz ki oyunculuktan bahsedebileyim biraz... Nasıl ama çaktırmadan giriş yaptım...
Herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum. Bu ay sonunda sete çıkıyoruz biz inşallah. Anneme belli etmeyin bi şey anlatıcam. Sete çıkıyormuşuz dediğimde bana dedi ki, “maskeyle mi oyniycaksınız?” Düşünsenize, dönem işinde saraydayız ve yüzümüzde maskeler hahaha (sesli güldüm). Bu sesli güldüm lafını da hiç sevmem. Gerekti yazdım ama işte. Anne yüreği... Korktuğu için aslında içinden geçeni söylüyor canım annem. Oysa ki geçen bölümde size ne anlatmıştım? (Okumayanlar koşsun okusun diye merak uyandıran bir cümle bu; nasıl ama?) Biz kendi hikayemizde ne yaşıyor olursak olalım, kamera kayda girdiği anda senaryodaki hikayeye uyumlanmakla yükümlüyüz. Hikayede keşke salgın olsaydı da, bizim de maskeyle oynama şansımız olsaydı diyorum tabii ki içimden. İçimden demekle kalmadım bakın buraya da yazdım. Oh iyi yaptım.
Yorumlarınızı okuyorum ve çok mutlu oluyorum. Sevmişsiniz köşeye yazdığım yazıları sağ olun. Siz okudukça ben yazarım vallahi. Yazmayı çok seviyorum. 2009 yılında oyunculuk eğitimi almaya başladığım ilk hafta, hocamız Ayla Algan bizden kendimizi anlattığımız bir yazı yazmamızı istemişti. Hani çok konuşana derler ya dili şişmiş diye, benim de elim mi şişmiş nedirse; anlatmıştım hayat hikayemi film gibi. Derste herkes kısaca kendini anlattığı kağıdı verdi Ayla Hoca’ya. Benimki kağıt desen değil, bildiğin fasikül. Ayla Hocam bunu diğer hocalarımla da paylaşmış. Bir hocam da Beynelmilel filminin yazarı ve yönetmeni Sırrı Süreyya Önder’e mail atıyor benim fasikülü. Sırrı Hoca’dan gelen maili bana gönderdiğinde gözyaşlarımı tutamadığımı en iyi bilen kişilerden biridir Duygu Çelebi. Duygu’nun eşi Gökhan Çelebi de benim oyuncu olmama sebep ve vesile olan kıymetli arkadaşımdır. Onu da bir sonraki bölümde anlatırım.
Flashback...
2009 İSTANBUL
6. SERA EV-SALON İÇ/GECE
Sera’nın mail kutusundaki yazıdayız.
Sera’nın Hocası;
“Beynelmilel filminin yazarı ve yönetmeni Sırrı Süreyya Önder’e yazını okuttum, yorumu aşağıda :)”
“Re: Bir öğrencimizin ödevi.”
Sırrı Süreyya Önder;
“Bu bela bir kıza benziyor.. hışımlı bir yazar olur.. sadelik ve güçlü anlatım!!! Bin yılda bir gelir.. ”
Cut to...
Flashback’ten çıkış...
2020 İSTANBUL
7. SERA ODA İÇ/GECE
Sera’nın yüzündeki gururlu tebessümden notlarına yaklaşırız...
Ünlem işaretine kadar birebir yazdım Sırrı Hoca’nın gönderdiği maili. Çünkü yolun çok başındaki bir insan için çok havalı bir durum, neden yazmiym? Sizin yeteneğinizin olup olmadığından bile haberdar olmadığınız bir şeyin başlangıcı olabilir birileri. Denemekten korkmayın. Denememekten korkun ama! Tıpkı benim küçükken davulcudan korka korka göbek atmam gibi bir şey bu denemek. Göbek atmasaydım ağlamaya devam edecektim. Ağlamasam bile korkmaya da devam ediyordum. Sen göbeğini at da, yine davulcu geçerken kork önemli değil. Ben hep şuna inanırım, herkes doğduğunda hiçkimsedir. Her oyuncu ilk sahnesinden önce oyuncu değildi. Her yazar ilk yazısından önce yazar değildi. Ve ben, köşeye yazsam da köşe yazarı değilim ama deniyorum :)
KÖŞE YAZISI 4. BÖLÜM yazarken
Sera’nın huzurlu, mutlu yüzünde keseriz...
Yine çabucak ve çok beğenerek okuduğum bir yazı olmuş. Bu şekilde bize direkt hayatına açılan pencerelerden bakma fırsatı vermen çok güzel. Okuyucularını bu kadar yakın gördüğün için çok teşekkür ederim. Bu arada bu hafta da defterime not düşeceğim bir cümle buldum: Denemekten değil, denememekten korkun.
Seni çok içten bir şekilde tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Unutma, seni çok seviyoruz.