Öküz bilgeliği, sığır sessizliği…
Ne zaman bir öküz görsem, gözlerindeki bilgeliği, ne zaman bir sığır görsem duruşundaki sessizliği kıskanırım. Bu kadar bilgi, bu kadar huzur nereden geliyor ve dahası neden bizde yok… Telaşlarımızın içine karışan şeytanda mı aramalı, yoksa zaten insanın fıtratında mı, dayanılmaz ve hatta vazgeçilmez bir zavallılık var? Yoksa suç sadece ağaçları kesende mi?
Bizdeki ağaçlar, aslında bin dokuz yüz on beş de kesildi ve o gün bugün Türk kadını çoğunlukla kalitesiz dölle, döllendi. O ki toplum dediğimiz şey, sayısal bir kalabalıktır ve her kalabalıkta kötü dölün sayısı fazladır, dâhilerin ve tırnak içindeki düzgünlerin, sayıca azlığı da bundandır. Biz o gün Çanakkale’de işte öyle kırıldık… Sonrası malum, tek taşını kendin alınca marifet işler zanneder olduk. Yere düşüp kalçasını kırmış onurun, melül bakışlarının sebebi de anlamı da işte tam burada saklı.
Ahmet Hamdi, henüz ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü kurmamış ama ‘Huzur’u bulmuştu, Tenzin Gyatso ise henüz Dalai Lama olmamıştı. 1948’in sarı bir sonbaharında, balkonumdan geçen şilebin kırık dümeni ne bilgi bıraktı, ne de sessizlik. Sireninin çığlığı, tüm İstanbul’u çalkalarken Galata’daki suskunlar mezarlarında döndü. Tanpınar ve Gyatso duruma kayıtsız kalmayı tercih edip, mevzuya devam ettiler… Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır. Bu da gösterir ki, zaman ve mekan insanla mevcuttur. Halbuki insan doğduğu günden itibaren mağluptur, şefkate de muhtaçtır… En sevdiklerinize bile bir gün gidebilme özgürlüğünü verin ki, geri dönmek ve kalmak için bir sebepleri olsun. Hayatta en hakiki ilişki; karşındakine duyduğun sevginin, ona duyduğun ihtiyacın ötesine geçtiği sevgidir…
Kim hangi cümlenin sahibi, bir önemi yok. Zorlamayın, sadece anlamak isteyin, ki anlamaya niyetin, geçinmeye de gölün varsa, zaten… Mahsuni Şerif’ten çınladı birden ve derinden;
Karlı dağlar kara bulut içinde
Yaylası hüzünlü yöresi bir hoş
Sevdalı yolcular umut içinde
Hayalin düğünü töresi bir hoş
…
Mahsuni yıldızım aylar içinde
Bağlamışım zülfü yaylar içinde
Yüzemez yunuslar çaylar içinde
Deniz vurgununun yaresi bir hoş
Han sarhoş hancı sarhoş
Yolda yabancı sarhoş
…
Dağda derviş olmak kolaydı, şehirde ol da görelim derler adama. Epey oldu saymadım, ne bir öküz gözü göreli ne de bir sığırla susarak dertleşeli. Ama evet biliyorum, buralarda bir yerlerde varlar. Şehirde… Menfaatlerin yarattığı uzaklıkta, samimiyetin koyduğu yakınlıkta… Varsın o şilebin dümeni kırık olsun.
Canınız cennet istiyorsa!