59’uncu Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali cumartesi akşamı onur ve başarı ödüllerinin verildiği bir törenle açıldı. Ertesi gün ulusal ve uluslararası yarışma filmleri görücüye çıkmaya başladı. Ulusal yarışma filmlerini kaçırmadan izlemeye gayret ettiğim bir hafta oldu. Festival ulusal yarışma filmlerinde açılışı Bir Umut’la yaptı. Yönetmen Ümit Köreken’in anne sevgisizliğinin bir çocuğun hayatını getirebileceği halleri anlattığı ve sevilmemiş bir erkeğin hayata nasıl tutunamadığını gözler önüne serdiği filminde Baran Şükrü Babacan, Eylem Yıldız ve Funda Eskioğlu rol alıyor.
Festivalin ikinci filmi ise Atalay Taşdiken imzalı Hara oldu. Serkan Ercan, Dolunay Soysert, Nehir Erdoğan ve Isabella Haddock’un rol aldığı film; ana akım sinemanın uzun zamandır hasret kaldığı aile dramasına uygun bir örnek olmuş. Bence gişede şansı yüksek! Ailece gidip izleyeceğiniz film, 14 Ekim Cuma günü vizyona giriyor. Nehir Erdoğan’ın performansı dikkat çekiyor.
Filmin hakkı sinemada izlemekmiş
İzlediğim üçüncü film Ayna Ayna’ydı. Belmin Söylemez imzalı filmde Manolya Maya, Şenay Aydın ve Laçin Ceylan rol alıyor. Biraz uzun olması dışında derdini izleyiciye geçirmeyi başaran bir filmdi Ayna Ayna. Reji asistanı ve yardımcı yönetmen olarak pek çok filmde çalışan Manolya Maya, bu filmle ilk kez karşımıza oyuncu olarak çıkıyor. Sinemaya da inanılmaz yakışan bir yüz olmuş. Yolu açık olsun. Gidiş O Gidiş filmini maalesef kaçırdım. Ancak festivalin en iddialı günü tartışmasız Onur Ünlü’nün Bomboş ve Emin Alper’in Kurak Günler filminin gösterildiği gündü. Önce Onur Ünlü’nün Bomboş filmini izledik. Serkan Keskin’in tek kişilik performansına arada Settar Tanrıöğen’in pas attığı bir filmdi.
Emin Alper’in Kurak Günler’i ise Cannes’a seçildiğinden beri herkesin çok merak ettiği bir filmdi. Benim daha önce bilgisayar ekranından izleme şansım da olmuştu. Ama tekrar beyazperdede izlemek istedim. Çünkü Kurak Günler’in hakkı sinemada izlemekmiş.
İyi ki varsın Emin Alper
Emin Alper sinemasını merakla takip ediyorum. Çünkü her filminde üstüne birkaç kat çıkarak ilerliyor. Kurak Günler’de bizi yine bir ablukaya koyuyor ama Türkiye’nin bütün utançlarını da içine yerleştiriyor. Kendinizi Yanıklar’ın içinde buram buram yanarken buluyorsunuz. İşte tam o anda filmin seyri değişiyor ve o yangının içinde size bir bardak su serpiyor. Siz de o umuda tutunuyorsunuz. Yaşasın umut! Türkiye’nin içinden geçtiği bu korkunç günlerin sonunda biz de o obruğun diğer tarafında kalacağız diye umut ediyoruz.
Filmi izleyeli 48 saat oldu. İçim hala kıpır kıpır! Umarım Türkiye sinemasında yapım, ses, senaryo, müzik, görüntü, karakter, oyuncu tasarımıyla fark yaratan yüzlerce filmimiz olur. İyi varsın Emin Alper! Bu arada Selahattin Paşalı’nın bir dantel gibi işlediği savcı karakteri de içimize su serpti. Benden şimdilik bu kadar! Ama yakında Kar ve Ayı, İguana Tokyo, LCV ve Karanlık Gece’yle döneceğim.