Sorumluluk almaktan korktuğumuz için suçu gökyüzüne mi atıyoruz, yoksa gezegenlerin gerilemeye başlaması gerçekten ilişkileri, imzaları, elektronik aletleri, yeni başlangıçları etkiliyor mu bilinmez ama toplumun büyük bir kısmı astrologları takip etmeden adım atmıyor. Telefonu, buzdolabı, arabası bozulsa Merkür’ün suçlu olduğunu söylüyor, sözleşme imzalayacaksa Merkür gerilemesinin bitmesini bekliyor, ilişkiye başlamıyor, eskilerle vedalaşıyor. Hal böyle olunca da Merkür hayatımızın merkezindeki yerini alıyor. Ayşe Balıbey’in 2018 yılında yayınlanan “Her Şeyin Başı Merkür” kitabını okuduğumda çok eğlenmiş, “Keşke film olsa” demiştim. Ve dileğim 6 sene sonra gerçekleşti. Sky Films-Emre Oskay yapımcılığını üstlendi, Ayşe Balıbey senaryosunu yazdı, Ali Balcı yönetmen koltuğuna oturdu ve Sinem Kobal romanın eğlenceli karakteri Elif Akay oldu. Şahane bir oyuncu kadrosuyla bir Merkür retrosunda sete çıktılar. Vizyona da Merkür retrosunun bitmesine birkaç gün kala girdiler. Sanırım Merkür’ün yanlarında olduğuna inanıyorlar. Filmi galada izledim. Alışılagelmiş romantik komediler gibi sakar, algısı düşük, aşırı stylist, parlak ışıklar ve yapış yapış bir kadın karakter yok filmde… Aksine akıllı, eğlenceli, gerçek, kendi olmaktan vazgeçmeyen ve böyle de sevilebilir olduğuna inanan, macera dolu bir kadın karakter çizmişler ortak bir kararla… Ayrıca mekanlar, oyunculuklar ve anlatılan hikayede de gerçeklik ön planda… Biraz İspanyol romantik komedilerine benziyor. O nedenle ben sevdim. Gala günü de senarist Ayşe Balıbey, yönetmen Ali Balcı, oyuncular Sinem Kobal ve Derya Alabora’ya “Her Şeyin Başı Merkür” mü?” diye sordum. Film bugünden itibaren sinemalarda... Ama siz şimdi buyurun sohbete…
ROMANTİK MACERA TÜRÜNDE FİLM YAPTIK
- Ayşe seninle 2018 yılında kitabın çıktığı zaman tanışmış ve film olmasının hayalini kurmuştuk. Süreç tahminimden daha fazla biraz uzadı ama o süreçte neler oldu?
Ayşe Balıbey: Ben kitaptan sonra birkaç versiyon film senaryosu yazdım. Hatta dijital platforma dizi versiyonunu da yazdım. Ama istediğim gibi olmadı ve uzun bir süre rafa kaldırdım projeyi. Tam umudumu kesmişken yapımcımız Emre Oskay aradı ve “Bu kitaba çok inanıyoruz. Güzel bir ekip kuralım, sen tekrar senaryo yaz ve bunu film yapalım” dedi. Sanırım gezegenler aynı sıraya denk gelmişti. Çok rahat çalışabileceğim insanlarla bir araya getirdi Emre beni. Zaten Emre Oskay’ın becerisi; doğru insanları bir araya getirmektir. O nedenle Ali Balcı ve beni buluşturdu. Ayrıca süreç uzadı, çünkü bir kitabı sinemaya uyarlamak kolay bir şey değil! Orada başka formüller bulman gerekiyor. Kitaptaki Elif karakteri çok fazla kafa sesi olan bir karakterdi. Orada yönetmenimiz Ali Balcı bana çok destek oldu. Hikayeye yönetmen gözüyle farklı bir bakış açısı getirdi ve kafa seslerine başka formüller buldu. O nedenle ortaya hem kitaba sadık kaldığımız, hem mizahı kuvvetli, hem de romantik komedi türüne kayan tatlı bir film çıktı.
Ali Balcı: Aslında biraz daha romantik-macera türünde film yaptık diyebiliriz bence…
- Ali biz seni romantik komedi türünde çektiğin dizilerden tanıyoruz. Ama bu ilk sinema filmin… Neydi seni tetikleyen şey?
Ali Balcı: Oya hatırlıyor musun 10 yıl önce benim çalıştığım bir romantik komedi dizisinde yine röportaj yapmıştık. Sen bana ZeyKer duası ettirmiştin… (Gülüyoruz.) Uzun süredir Emre Oskay’la birlikte bir iş yapmak üzerine sohbet ediyorduk. Sonra Emre bu projeyi yolladı ve okuyunca heyecanlandım. Zaten bu türü çok seviyorum. Ayşe’yle de iyi anlaştık ve ekip olduk. Artık arkadaşız… Senaryo zaten iyi durumdaydı, üzerinde beraber biraz çalıştık ve güzel bir dünya yarattık. İyi bir oyuncu kadrosuyla da ortaya keyifli bir film çıktı. Doğru insanlarla bir araya geldiğim için çok mutluyum, bu ilk film için şanstı.
Fotoğraflar: Yiğit DANACI
"ŞAHANE BİR SET SÜRECİ YAŞADIK"
- Astrolojiye inanıyor musunuz?
Ayşe Balıbey: Tabii ki inanıyoruz. Hem de çok fazla… Herhalde tüm ekip inanıyor. Sinem, hatta Alp’i bile döndürdük. Alp geçen gün bir röportajında “Ben hiç inanmazdım ama varmış böyle bir şey” dedi. Filmin kozmik gücü onu da etki alanına aldı bence…
- Merkür gerilemesinde filmin vizyona girmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ali Balcı: Biz sete çıktığımızda da Merkür retro vardı ama biz sorunsuz, şahane bir set süreci yaşadık. O nedenle Merkür’ün bize torpil geçeceğine inanıyoruz. (Gülüyoruz.)
Ayşe Balıbey: İnşallah bu sefer ters tepecek ve insanlar sinemaya akın edecek.
- Oyuncu seçimini nasıl yaptınız? Sinem Kobal ilk tercihiniz miydi?
Ali Balcı: Dirsek dirseğe çalıştı. Sinem Kobal ilk tercihimizdi.
Ayşe Balıbey: Sinem Kobal Romantik Komedi filmlerinde zaten muhteşemdi. Bu hikayeyi okuyup beğenince çok mutlu olduk. Bayıla bayıla çalıştık onunla…
Ali Balcı: Sinem bu türe hakim bir oyuncu. Biz daha önce çalışmamıştık ama burada beni çok şaşırttı. İşini bu kadar sahiplenmesi ve bir yardımcı yönetmen gibi her süreçte yanımızda olması muazzamdı. Gerçekten yapım bize iyi bir cast yapma şansı tanıdı. Bu da sete yansıdı. Eğlenceli ve huzurlu bir set süreci yaşadık. Çok iyi paslaşmalar yaşandı.
DAHA AVRUPAİ BİR İŞE İMZA ATMAK İSTEDİK
- Filmde Devrim Yakut’un oynadığı Umay ve Tamer Levent’in rol aldığı Hikmet aşkını çok sevmişsiniz bence… Zira ana hikayeden biraz rol çalmışlar. Ve bir HikmetUmay filmi yapsanız ben izlerim…
Ali Balcı: Hikmet ve Umay’ı kimin oynayacağı belli olduğunda “Off çok az kalıyorlar ama türün dışına çıkıyoruz, yapacak bir şey yok” dedik.
Ayşe Balıbey: Atlas Sineması’nda bir sahne çektik, ben hala ağlıyorum o sahneye…
- Film klasik romantik komedilere benzemiyor. Işıklardan mekanlara, kostümlerden kadrajlara daha gerçeklik algısı üzerinde çalışılmış…
Ali Balcı: Bunun seyirciye geçmesi tek isteğimdi. Görüntü yönetmenimiz Olcay Oğuz’la bunu çok konuştuk. Biz biraz İtalyanlara benzetmek istedik. Yani romantik komedilerde alışık olduğumuz parlak ışıklar, büyük stylinglerden kaçınalım istedik. Daha gerçekçi, daha Avrupai bir işe imza atmak istedik. Bunu da gerçeklikle yapabilirdik.
- Ali daha önce Güneşi Beklerken setine geldiğimde ZeyKer duası etmiştin. Şimdi bir Merkür duası eder misin?
Ali Balcı: (Gülüyoruz.) Aklıma gelmedi.
Ayşe Balıbey: Merkür geri geri giderken lütfen bizi duvara yapıştırmasan da, bize gişe olarak geri dönsen! Bence sinema yapanlar için çok zor bir yıl. Lütfen sinemaya gidin, filmlere gidip destek olun! Çünkü Türk sineması çocuk filmleriyle tuhaf komedi filmleri arasında sıkışıp kaldı Türk sineması…
Ali Balcı: Çocukların tekelinde biraz sinema… Bunu değiştirmek lazım.
SİNEM KOBAL: "FEMİNİST BİR FİLM YAPTIK"
- Sinem sana o sıkıcı soruyla başlamak zorundayım. 7 sene ara verdin, bu arada iki çocuk yaptın ve büyüttün. 7 sene sonra eğlenmek ihtiyacın mı seni romantik komedi türünü seçmeye itti?
Sinem Kobal: Açıkçası kızları büyütürken de çok keyifli vakit geçirdim. Ailemle beraber olduğum çok özel bir zaman dilimiydi. Fakat işimi yapmayı da çok özledim. Ayşe’nin senaryosunu okuyunca da çok heyecanlandım. Çünkü ben sinemada yüzümüzde küçük bir gülümseme bırakan filmleri izlemeyi çok seviyorum. Bu dönemde de hepimize çok iyi geleceğini düşündüm ve heyecanlı bir şekilde Her Şeyin Başı Merkür filmine “evet” dedim. O heyecanla da her gün koşa koşa sete gittim.
- Yönetmen Ali Balcı, “Sinem işi çok sahiplendi ve yardımcı yönetmen gibi çalıştı” dedi. Sen her işine karşı böyle misin?
Sinem Kobal: Aslında genelde böyleyim. Bir işe gönülden bağlanıyorsam, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Yani nerede faydam olacaksa orada olurum. Bu filmde sadece ben değil, herkes çok sahiplendi. Umarım o enerji seyircimize de geçer.
- Astroloji tutkunu musundur yoksa hiç buralarda işin olmaz mı?
Sinem Kobal: Rahmetli teyzem astrolojiye çok ilgiliydi. O nedenle burçlara ve bazı terimlere aşinayım. Ama bu kadar işin içinde değildim. Bu filmle beraber astrolojiyle ilgilenmeye başladım. Mesela 10 gündür Merkür gerilemesi var, elektronik aletler konusunda uyarılar yapıyorlar. Bizim evde televizyonun sesi gitti, ne yapsam geri gelmiyor. İlgilenince de bunları fark ediyorsun. Açıkçası ben hiçbir şeye körü körüne inanmıyorum, her şeyi kendi akıl ve kalp süzgecimden geçiriyorum. Fakat merak ediyorum, araştırıyorum ve faydalanmaya da çalışıyorum.
- Merkür retroda vizyona girmeniz seni korkutuyor mu?
Sinem Kobal: Aslında tam Merkür retro biterken vizyon oluyor. Ben bu işe girdiğimden beri çok başarılı astrologlar “Çok güzel bir zamanda vizyona giriyorsunuz” diyerek mesaj atıyorlar. İnşallah öyle olur.
"BU FİLME GERÇEK BİR ATMOSFER GEREKLİYDİ"
- Türkiye’de romantik komedi denilince vazgeçilmez klişelerimiz vardır. Mesela kadın karakter sarsak, neredeyse zekasına hiç başvurmayan, sakar, parasız, obur, yemek yiyecek parası olmasa bile en az 20 bin TL’lik elbisesi olan, hep şık olan, kaslı erkeklerin ortamı bastığı, parlak ışıkların, zengin arabaların, seksi müziklerin hakim olduğu bir tür gösterimi gibi adeta… Kısacası stilize bir dünyadan bize seslenir romantik komediler ama bu filmde bu yok...
Sinem Kobal: Bunu senden duyduğuma çok sevindim. Çünkü ilk senarist Ayşe Balıbey, yönetmen Ali Balcı ve ben bir araya geldiğimizde ortak hayalimiz buydu. Biz klişeleri olan ama stilize olmayan, yurt dışında izlediğimiz romantik komediler gibi bir iş ortaya koymak istemiştik. Görüntü yönetmenimiz Olcay Oğuz, stylingimiz Rutkay Öziş de buna çok önem verdi. Bu filmde duymayı istediğim şeylerden biri buydu ve bunun sana geçmesi beni çok mutlu etti. En önemli duygu o dünyanın yaşamasıydı. Çünkü ben daha önce bu türde film yapmıştım. Orada o parlak ışıklar altında oynasam da samimiyeti olan bir karakterdi. Bunun hikayesi ise başkaydı ve daha gerçek bir atmosfer gerekliydi.
- Medyanın gözümüzün önüne koyduğu ve idealize ettiği kişiler var. Filmde de Elif öyle bir karaktere hayran… Ama hiçbir şey göründüğü gibi değil… Bizi o ambalajı parlak görünen boş hediye paketleri mahvetmedi mi?
Sinem Kobal: Ben hikayede şunu seviyorum: “Kadınlar olarak bizi seven, bize olduğumuz halimizle değer veren insanlarla bir arada olmamız gerekiyor” diyor film. Fırat Elif’in karşısına ilk defa onu olduğu haliyle seven, onu olduğu gibi kabul eden biri olarak çıkıyor. Bazen bunu anlaması zor oluyor ama Elif bunu bu yolda keşfediyor. İki erkek karakterimiz var. Biri süslü bir paket ama toksik, diğeri çok gerçek. Elif o iki erkek karakterin arasından geçerken birçok kişi kendisini görecek.
- Alp Navruz’la uyumunuz nasıldı?
Sinem Kobal: Çok keyifliydi. Her şeyden önemlisi sahne öncesinde partnerinizle samimi ve gerçek bir uyum yakaladığınızda bir avantaj oluyor. Çünkü o zaman ekstra bir efor sarf etmen gerekmiyor. Alp’le güzel bir enerji yakaladık, birbirimize alan tanıdık ve teslim olduk.
- Kadın meselesinin gündemden düşmediği, kadını hep şiddet içeren haberlerde okuduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Siz de bir kadın hikayesi anlatıyorsunuz. Feminist bir film yaptığınızı düşünüyor musun?
Sinem Kobal: Evet feminist bir film yaptık! Senaryoyu okuduğumda en etkilendiğim yanlardan biri buydu. Özellikle gerçek bir hikayenin üstünde biraz düşündürebilmek, dikkat çekebilmek ve bunu naif bir şekilde yapmak çok kıymetli. Çünkü zaten hepimiz haklarımızı arıyoruz. Ancak sinemanın en büyük gücü bu! Doğru bir hikaye izleyiciye ulaştığı zaman bazı yerlere dokunuyor. Burada da güzel farkındalıklar yaratacak bir filmimiz olduğunu düşünüyorum.
"ASLAN BURCUNUN ZORLUĞU KENDİSİNE"
- Kızlar seni izlediler mi?
Sinem Kobal: Biri 4, diğeri 2.5 yaşında… O yüzden kafaları karışmasın diye izletmedik. Oyuncu olduğumuzu biliyorlar ama biraz daha büyüdüklerinde izleteceğiz. Çok heyecanlıyım ben de o an için… Ama ilk Selena’dan başlayacaklardır diye düşünüyorum.
- Sinem sen herkesin tanıdığı birisin. Selena’yı izleyen birinin çocuğu da izliyor. Bu büyük bir avantaj değil mi? Sen herkesin yakın arkadaşı gibisin…
Sinem Kobal: Farklı bir bağ oluyor. Seninle otururken de aynı şeyi hissediyorum. Neredeyse 15-20 senedir tanışıyoruz seninle… Birbirimizin yolculuğuna şahitlik ediyoruz. O farklı bir bağ. Bir de o dönemden devam eden çocuk oyuncuların sayısı da çok az. Ancak şimdi çok yetenekli çocuk oyuncular var. Ben onlar için de elimden geleni yapıyorum. Belki 10-20 yıl sonra onları da konuşacağız.
- İkimizde Aslan burcuyuz. Elif Akay karakterinin bize bir tüyosu olur mu?
Sinem Kobal: Aslan burçları çok iyidir. Hiçbir kusurumuz yok. (Kahkahalar.) Merhametlidir, dürüsttür, iyi dosttur, sırdaştır… Bizim zorluğumuz kendimizedir. Sabırsızlık, mükemmeliyetçilik, dakik olmamız kendimize yarattığımız bir stres. Etraf için bence şahane bunlar. O nedenle onlara değil kendimize verdiğimiz yorgunluk bu! Benim en çok zorlandığım tarafım sabırsızlığım… Bunun üstünde çalışıyorum. Sakin, yavaş, sakin, tamam şimdi içimdeyim diyerek kendimle konuşuyorum. (Gülüyoruz.)
- Meditasyon mu yapıyorsun? Bence hepimiz adına kişisel gelişim ya da dönüşüm dediğimiz şeye duyarsız kalamıyoruz…
Sinem Kobal: Meditasyon yapmaya çalışıyorum. Günün 5 dakikasında durup her şeyi kapatıp zaman geçirmeye çalışıyorum ve bu çok zor. 5 dakika hiçbir şey düşünmemeye çalışmak gerçekten çok zor! Ama kesinlikle iyi geliyor. Spor yaparken çok kafam dağılıyor ve bana mental olarak iyi geliyor.
- Dizileri özledin mi?
Sinem Kobal: Senayoyu okuduğumda yeter ki kalbim atsın, yoksa film, dizi, dijital ayırmıyorum ben! Acele de etmiyorum, yeter ki heyecanlandıracak bir iş gelsin!
"BENİMLE ALAKASI OLMAYAN BİR KADINI OYNUYORUM"
- Sizi filmde Sinem’in annesi olarak izliyoruz. Nasıl ikna oldunuz bu filme?
Derya Alabora: Ayşe Balıbey’in kalemini seviyorum. Kitabı da daha önce okumuştum. Senaryoyu okuyunca da sevdim. Senaryonun enerjisi, doğallığı, diyaloglar çok önemli benim için… Her şeyin kendiliğinden akması, Ali Balcı’nın yönetmen olması karar vermemde etkili oldu. Sinem’in oynaması da çok güzel oldu. Sinem benim oğlumun çok yakın arkadaşıdır. Tüm bunlar bir araya gelince de tatlı bir şey oldu.
- Canlandırdığınız karakter biraz güzellik düşkünü mü? Kremler satıyor…
Derya Alabora: Günler yapıyor, kadınları topluyor ve pazarlama yapıyor. Aslında parasını kazanmaya çalışıyor. Hiç benimle alakası olmayan bir kadını oynuyorum aslında…
- Evet, sizi gerçek hayatta Mezdeke oynarken hayal edemedim…
Derya Alabora: (Gülüyoruz.) Kesinlikle etme zaten… Ama biliyorsun ki, oyunculuk karakterinin her bölümünü aynı oranda dışarı çıkarıp sonra gerektiği zaman kullanmak demek. Demek ki, karakterimin uçlarında böyle şeylerde varmış. Çünkü ben de bunları çıkardığımda keyif alıyorum. Mesela arabesk bir şarkıcıyı oynamak çok hoşuma gidiyor. Kendi hayatımda olmayan bu farklı hayatları yaşamak güzel aslında!
- Oyunculuk kendine challenge yapmak aslında!
Derya Alabora: Sen kendi hayatını oynuyorsundur, neyse o… Ama biz bir katili de, deliyi de oynuyoruz. Mesela ben farklı anneleri oynuyorum.
- Eğlenceli bir anne izledik aslıdna. Set sizin için nasıldı?
Derya Alabora: Çok keyifliydi. Yönetmen çok önemlidir sette. Ali yumuşacık ve hiç germeyen bir yönetmen. Sinem ve Alp hiç star star davranmadı. Şimdi artık piyasada biraz öyle olmuş. Öyle şeyleri sevmiyorum. Zaten zor bir iş yapıyoruz, aramızdaki enerji güzel olmazsa tatsız oluyor. Ama bu set çok keyifliydi.
- Size denk geldi mi bu star kaprisli oyuncular? Mesela ben dünya starlarıyla da tanışıyorum, röportaj yapıyorum ve her şey çok saygılı ilerliyor. Ama burada bazen kantarın topuzu kaçıyor…
Derya Alabora: Çok haklısın. Mesela festivale gidip Martin Scorsese’yle yan yana geliyorsun. Sana oyuncu olduğun için, insan olduğun için değer veriyor. Burada öyle değil! Üç günlük oyuncuların tavrından geçilmiyor. Çok ayıp ama maalesef bu hale gelmiş piyasa…
- Gerçi ülkenin tamamı o halde…
Derya Alabora: Aynen. Fakat sette bir şey olduğu zaman sineye çekmem ben. Tepkimi dile getiririm. Fakat ortamlarımız böyle olmamalı. Dünyanın en büyük sorununu çözmüyoruz. Keyifle bir araya gelmeliyiz. Çalışma şartlarımız zor, zamanlarımız uzun. En acıkılı gününde komedi, mutlu olduğunda ağladığın bir iş yapıyorsun. Zaten oyunculuk zor bir şey ve kendi hayatının dışında bir şey oynuyorsun. Bir de sette problem olduğu zaman bence olmuyor.
- Astrolojiye inanıyor musunuz?
Derya Alabora: İnanıyorum desem yalan olur ama bir sürü şeyi merak edip araştırıyorum. Mesela ben Aslan burcuyum ve bakıyorum bazı şeyler yerine oturuyor. O zaman diyorum ki, evrenin enerjisi bizim doğduğumuz zamanda da etkili… Şimdi Merkür retrosu var, buzdolabım bozuldu. O zaman bir şey olabilir diye düşünüyorum ama hayatımı buna adamıyorum. Bazen bu bilgiler hoşuma gidiyor.
- İnsanlar evlerinde platformlardan film izlemeye devam edeceklerse yakında Türkiye sineması diye bir şey kalmayacak.
Derya Alabora: Çok üzülüyorum ben buna… Ama şu anda içinde yaşadığımız ortam çok gergin… Savaşlar, ekonomik sıkıntılar ve dertleri var. Her Şeyin başı Merkür güleryüzlü bir film, insanın enerjisini değiştirecek bir film. Ben oynuyorum, Sinem oynuyor, Alp oynuyor. (Kahkahalar) Evden çıkıp sinemaya gelmek güzel olur.
- Sizin oynadığınız karakter gibi güzellik sırlarınız var mı?
Derya Alabora: Güzellik sırrım yok. Kendimden çok memnunum. Herkes gibi vitamin yaptırıyorum. Ama dudağını, yanağını doldurtmayı sevmiyorum. Bu biraz hastalık haline geldi. Malesef çağ oraya doğru gidiyor.
- Şimdi doğallık geldi… 2025’in sloganı “Kusurlarınızla güzelsiniz.”
Derya Alabora: Kilolarınla güzel oluyosun yani… Yaşasın…
- Sektörde bu tür bir güzellik, estetik zorbalığına maruz kaldınız mı?
Ben biraz keyif insanıyım, yemeyi içmeyi severim. Ama zorbalığa maruz kalmadım. Bunun bana yapılmasına izin vermem. Hakkımı koruyan bir isnanım. Bana en ufak bir şey yaptığında orayı terk eder giderim. Ben Aslan burcuyum ve gururluyumdur. Sen de Aslan burcusun, bilirsin. Aslında gurur altı çok boş bir kavram. Ama bana dokunursan tırnaklarımı çıkarabilirim. Aslan arıza bir burç değilidir. Ama bize bir şey yapıldığında çok şiddetli tepki verebiliriz.