Rüyalarınız kabusa dönüşmesin!
HERHANGİ BİR EGE KASABASINA YERLEŞMEDEN ÖNCE MUTLAKA BİLMENİZ GEREKENLER
Yaklaşık 2 yılı aşkın bir süredir İzmir Urla’da kışın nüfusu 1000’i geçmeyen Çeşmealtı köyündeyiz. İzmir’e 30, Alaçatı - Çeşme’ye 20 dakika uzaklıktayız. Hayatımızda asansör, yürüyen merdiven, çevre kirliliği, trafik, gökyüzünü görmeyi engelleyen yüksek binalar, stres ve bir yerden bir yere yetişme telaşı yok.
Hava temiz, yıldızlarla süslü gökyüzüne, yeşilin, otun, balığın, meyvenin en taze ve güzeline sahibiz. Yeme içme üzerine İstanbul’a fark atan onlarca gurme restoranlar, konsept mekanlar, kaliteli sosyal bir yaşam ve çevre var. En önemlisi de güvenlik sorunu yok. Gece kapıyı kilitlemeden uyu hiçbir şey olmaz. Ancak İstanbul gibi megapol yaşamından sonra yavaş akan zamana ayak uydurmak belli bir süre istiyor.
Bunlar iyi güzel hoş yanları, hala alışamadıklarımıza gelince; inanılmaz bir alt yapı problemi var. 2 yıldan beri düzgün bir yolda araba süremedik. Köstebek yuvası gibi her yer delik deşik. Kaç kez arabanın rot balans ayarı için tamirciye gittik anlatamam. Zaten artık saymayı da bıraktık. Traktör olsa zor dayanır. Sürekli bir yerler kazılıp, eşeleniyor. Plan program haber vermek yok. Bir de kazdıkları yerlerin tamamını asfalt yapmak yerine şekilsiz yamalarla kapatıyorlar. Yağan şiddetli yağmurlarla onlarda aşınıp kısa sürede yine bozulup çukurlaşıyor.
İnternet bağlantısı feci. Telefon bile evin belirli noktalarında çekmiyor. Karantinada online eğitim yapıldığı dönem fiber ya da normal internet alt yapısı olmadığı için eve mecburen iki farklı şirketin altyapı ihtiyacı duymayan kablosuz internetini alarak dünya ile bağlantı problemini ancak çözebildik. Aynı anda Eren derse, ben toplantıya giremedik uzun süre. Ya o dersten düştü ya da ben toplantıdan. İnternetleri ayırdık, bizimki alt katta onunki üstte, kimse kimsenin internetini de habersiz girip kullanmıyor.
Şimdi en kötü kısma geliyorum; yıl 2022 ve biz sürekli elektrik kesintileri yaşıyoruz. Oturduğumuz sitede tüm evler akıllı ev. Her şey elektrikli. Isınma, soğutma, fırın, ocak aklınıza ne gelirse... Elektrikler gittiği anda biz resmen ilk çağa, tekerlek ve ateşin keşfinden bir tık ilerisine dönüyoruz. Ev soğuyor, yemek değil çay bile demleyemiyoruz. Gece yatarken kapattığımız panjurları da açamayınca evin içi de kapkaranlık oluyor. Bu kasvet içinde gel de güne başla.
Tüm bunların üzerine bir de toplantın varsa yandın gitti. Ve bu aralar günde en az 3 tane çok önemli online toplantılarım var. Geçen gün artık isyan ettik. Elektrikler tam 3 gün üst üste sabah saat 08.00’de gitti, akşam 18.00’de geldi. Tüm elektronik aletler kafayı yedi, dondurucudaki her şey çöp oldu. Evin içinde toplantılara girmek için dört dönüp şekilden şekle girmemden bahsetmiyorum bile.
En sonunda taşınabilir internetleri de alıp elektrik kesintisi olmayan merkezdeki kafelerde çalışmaya gittik. Her yere şikayet ettik, açıklama yok, ne zaman geleceğini söyleyen yok. Bu durumu Bağdat Caddesi'nde doğup büyüyen 17 yaşındaki Eren’e anlatmakta da çok büyük zorluk çekiyoruz. 2022’de maruz bırakıldığımız bu ilkelliği hiçbir şekilde izah edemiyoruz.
Üstelik buradaki evlere istedikleri fiyatları duysanız dudağınız uçuklar. Boğazda yalı fiyatına ev satıyorlar ama alt yapı yok. Son moda evlerde ilk çağda gibi yaşamaya çalışıyoruz. Herkes suçu birbirine atıyor ama lütfen gidip bir Eskişehir’i görsünler. Yapan nasıl yapıyor? Belediye ve şehircilikte ne yazık ki daha kırk fırın ekmek yemek zorundayız. Oylar nasıl olsa garanti diyen belediye çalışmıyor. Çok yetersiz.
Bu durumdan en çok şikayetçi olanlar son yıllarda Ege’ye göç eden İstanbullular, yani bizler. Düzeltmek için Cimer dahil her yere şikayet edip en çok çırpınanlar da…
Pandeminin en başında şehirler arası seyahat açılır açılmaz gelip büyük bir hevesle yerleştik Urla’ya. En büyük motivasyonumuz sörf yapan Eren’in geleceği idi. Türkiye’nin en büyük ve güçlü sörf okulu EMR burada. Türkiye’de bu sporun başkenti Urla ise en iyi antrenörü Emirşah Polat ve okulu da EMR’dir tartışmasız. Okul ve sporunun dengesini burada çok iyi yakaladık. Çok güzel insanlar tanıdık, dostlar edindik. Ancak Türkiye’nin bu kadar güzel köşesinde hala insan yaşam kalitesini düşüren alt yapı sıkıntılarının olması çok üzücü.
İnanın İstanbul’u sevdiklerimiz dışında aramıyoruz. İş için geldiğimizde yüksek binalar, çarpık yapılaşma üstümüze üstümüze geliyor. Bir an önce işlerimizi bitirip kaçarcasına köyümüze dönüyoruz. Hiç pişman değiliz. Ama denizi, havası ve doğasıyla dünyanın en meşhur beldeleri ile yarışacak bu cennet gibi yere bu ilkelliği hiç yakıştıramıyorum.
Burada yaşayan herkes düzgün yollara, dünya ile kesintisiz bağlantı kurmaya kısaca insanca yaşamaya layık. İstediğimiz gerçekten de çok büyük şeyler değil. Başta belediye olmak üzere bundan sorumlu olan her kurumu görevlerini yapmaya davet ediyorum. Ege’de sakin, huzurlu yaşam rüyamızı kabusa çevirmeyin.