2020 Cannes Film Festivali resmi seçkisinde yer alan GAGARINE, Paris’in hemen dışındaki bir gettoda, 16 yaşındaki siyah bir gencin, kentsel dönüşümle yok olma noktasına gelen yaşam alanını kurtarma mücadelesini anlatıyor. Mathieu Kassovitz’in modern klasiği PROTESTO (LA HAINE) gibi toplumsal bir duyarlılığa sahip, Fransa’nın çok kültürlü yapısına ve yoksul kesimde biriken öfkeye vurgu yapan film, bir yandan da, bilim kurgu filmlerinden çıkma fütüristik bir atmosfere sahip. Fanny Liatard ve Jérémy Trouilh’un bu çok ses getiren çıkış filmi, astronomi tutkunu ana karakteri Yuri gibi, bir yandan gözünü yıldızlara dikerken bir yandan da günümüz Fransasının çarpıcı bir panoramasını çıkarıyor. GAGARINE 4 Eylül’den itibaren sadece MUBI’de izlenebilir.
GAGARINE, 2020
BAĞLA BENİ (TIE ME UP! TIE ME DOWN!)
Pedro Almodóvar, 1989
Pedro Almodóvar ve Antonio Banderas ikilisinin en kışkırtıcı ortaklıklarından biri olan BAĞLA BENİ, kendisini psikolojik ve fiziksel olarak esir alan bir adama sevdalanan ana karakteriyle, gösterime girdiği yıldan itibaren büyük tartışma konusu oldu. Hastalıklı duygusal bağların, bedeni sıkı sıkıya saran iplerle cisimleştiği, zifiri karanlık bir komedi.
90’LAR ORTASI (MID 90S)
Jonah Hill, 2018
Oyuncu olarak yer aldığı projelerle Amerikan komedilerinde yeni kuşağın temsilcilerinden birine dönüşen Jonah Hill, 90’lı yıllarda Los Angeles’taki banliyö hayatına 13 yaşındaki bir çocuğun gözünden baktığı filmiyle, yönetmen olarak da kendini kanıtlıyor. Kaykaycı çocukların arasında dolanırken Amerikan bağımsız sineması ruhunu yakalayan bir film.
MARIA BY CALLAS
Tom Volf, 2017
Efsanevi soprano Maria Callas’ın çalkantılı yaşamını ve müzik serüvenini kendi ağzından dinlediğimiz belgesel, operanın divasının ölümünden yıllar sonra, onun şanına yaraşır bir veda niteliğinde. Hem görkemli ve sansasyonel hem de mahrem anları yakalamayı başaran bu biyografi, Callas’ın büyük bir hayranı olan Tom Volf’un ilk filmi.
HAYALİMDEKİ SAHNELER
Metin Akdemir, 2020
HAYALİMDEKİ SAHNELER, sinemamızda “kadın filmleri” olarak anılan, 1980’lerde çekilmiş üç önemli filmi yeniden tahayyül etmemizi sağlıyor. Oyuncu, senarist, akademisyen ve eleştirmenlerin kılavuzluğunda, bu filmlerdeki “kuir ihtimalleri” sorguluyor. Sinema tarihimize özgün bir bakış geliştiren belgesel, ilk kez ve sadece MUBI’de.
VE SONRA DANS ETTİK (AND THEN WE DANCED)
Levan Akin, 2019
Levan Akin’in 2019’da Cannes’da prömiyerini yaptıktan sonra tüm dünyada büyük ilgi uyandıran filmi, Gürcistan halk dansları gibi geleneksel kodlarla örülü, farklı kimliklere tahammül göstermeyen bir alanda, iki erkeğin aşkının filizlenişini anlatıyor. Unutulmaz dans sahneleriyle ifade edilen duygularla, şiirsel nitelik kazanan bir büyüme öyküsü.
İNSANLARI SEYREDEN GÜVERCİN (A PIGEON SAT ON A BRANCH REFLECTING ON EXISTENCE)
Roy Andersson, 2014
Donuk, varoluşçu mizahıyla modern çağın zombiye dönüştürdüğü insanları hicveden Roy Andersson’un Venedik’te Altın Aslan kazanan filmi, kopuk gözüken fragmanlardan benzersiz bir bütün çıkarıyor. İsveçli ustanın yıllar sonra sinemaya dönüşünü müjdeleyen film, sömürüyle dolu insanlık tarihinden günümüzün kayıp ruhlarına uzanan bir hat buluyor.
FERAHFEZA
Elif Refiğ, 2013
Elif Refiğ’in çıkış filmi FERAHFEZA, yük gemileriyle çevrili bir bölgede, İstanbul’un kıyısında bırakılmış, kendilerine sunulan hayatla yetinmeyi reddeden iki gencin, Ali ile Eda’nın kurduğu hayalleri anlatıyor. Batık gemilerin ortasında İstanbul’un farklı bir yüzünü resmeden, punk hassasiyetlere sahip bir ilk aşk öyküsü.
THELMA
Joachim Trier, 2017
OSLO, 31 AĞUSTOS ile özel bir hayran kitlesi edinen Joachim Trier, dini inançları nedeniyle tutkularını kabullenmekte zorlanan genç bir kadının öyküsünü, korku türüyle flört ederek anlatıyor. Bastırılan güdülerin çok daha şiddetli şekilde dışarıya sızacağı fikri üzerine kurulu THELMA, korku öğelerini ve arketipleri başarıyla kullanan bir büyüme öyküsü.
ANNE AT 13,000 FT
Kazik Radwanski, 2019
Zorlu bir dönemden geçen Anne, en yakın arkadaşının bekârlığa veda partisinde paraşütle serbest atlayışı ilk kez dener ve kendini daha önce hiç olmadığı kadar özgür hisseder. Gökyüzündeyken, yuvasını bulmuş gibidir. Kanadalı yönetmen Kazik Radwanski’den, John Cassavetes gibi Amerikan bağımsız sinemasının ustalarını anımsatan güçlü bir karakter portresi.
CASUSUN KARISI (WIFE OF A SPY)
Kiyoshi Kurosawa, 2020
Çağdaş Japon sinemasının aykırı sesi Kiyoshi Kurosawa, Venedik Film Festivali’nde ona En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran yeni filminde, II. Dünya Savaşı’nda geçen bir psikolojik gerilime imza atıyor. Bir karı kocanın arasındaki güvenin sarsılmasıyla başlayan öykü, türler arasında ustaca geçişlerle, Japon ulusunun 1940’lardaki ruh halini betimliyor.
AMAN DOKTOR (DJAM)
Tony Gatlif, 2017
Müziği anlatısının vazgeçilmez bir parçası kılan Tony Gatlif, yine yaşamı tüm cümbüşüyle resmeden, Yunanistan'dan İstanbul’a uzanan bir öyküyle karşımızda. Rebetiko ezgileriyle dolu AMAN DOKTOR’un başrolünde, BENEDETTA ve NIMIC’in yıldızı Daphné Patakia var. Türkiye’den Cümbüş Cemaat grubu ve Melike Şahin’in de filmde özel bir performansı yer alıyor.
ELVEDA (THE FAREWELL)
Lulu Wang, 2019
Çin asıllı Amerikalı yönetmen Lulu Wang’ın yaşamından izler taşıyan ELVEDA, ABD’de yaşayan genç bir kadının, ölmek üzere olan büyükannesiyle vedalaşmak için Çin’e yaptığı yolculuğu ve burada kendi kimliğini bulma mücadelesini anlatıyor. Altın Küre dahil sayısız ödül kazanan bu kişisel öykü, duygusal yoğunluğunu günlük hayattan sızan bir mizahla dengeliyor.
Chaplin’in Modern Zamanları
Oyuncu, komedyen, yapımcı, yönetmen, dansçı, besteci: Çok yönlü İngiliz sanatçı Charlie Chaplin tam anlamıyla bir beyazperde ikonu. “Küçük serseri” tiplemesiyle nam salan Şarlo, sessiz filmlerden sinemanın sesle tanıştığı yıllara kadar uzanan benzersiz bir kariyere imza attı. Fiziksel komedinin en nadide örneklerini sinemaseverlere armağan etti.
"Chaplin'in Modern Zamanları" başlıklı özel gösterim, büyük ustanın YUMURCAK ve ALTINA HÜCUM gibi başyapıtlarının yanı sıra, yine 1920'lerde imza attığı SİRK ve PARİSLİ KADIN ile zenginleşiyor.
David Lynch:
Sürrealist Bir Deha
David Lynch, yarım yüzyılı aşan sanat hayatı boyunca, beyazperdenin gördüğü en çetin imgelerden bir kısmını üretti. Amerikan kültürünün içinde bulduğu gizemli ve tekinsiz bir katmanın içinde, anlamın kolayca kendini ele vermediği, bol çağrışımlı ses ve görüntü kümeleri yarattı.
Lynch'in sürrealist kısa filmleri, rahatsız edici ses kullanımı, çizgisel zamanı kıran anlatımı ve çizgi dışı karakteriyle yönetmenin perdede yarattığı kâbusların en etkileyici örneklerini sunuyor. "Sürrealist Bir Deha" başlıklı özel gösterim, büyük ustanın kariyerinin ilk yıllarından, hayal gücünün sınırlarını zorlayan kısa filmlere yer veriyor.
Devrimci Sinema:
Bir Yılmaz Güney Retrospektifi
Yılmaz Güney’in bir yönetmen olarak imzasının belirginleştiği döneme odaklanan “Devrimci Sinema” başlıklı özel gösterim, Güney’in 70’lerde hayata geçirdiği üç özgün filmle, AĞIT, ENDİŞE ve SÜRÜ ile tamamlanıyor.
AĞIT, Sam Peckinpah filmlerini andıran mekan kullanımı ve kadrajlarıyla sosyal gerçekçi bir western tadı taşırken, Erkan Yücel’in başrolde yer aldığı, Şerif Gören tarafından yönetilen ENDİŞE, köylülerin toprak ağaları tarafından sömürüldüğü düzeni anlatıyor. Zeki Ökten’in yönetmenliğini üstlendiği SÜRÜ ise, Güneydoğu Anadolu’dan Ankara’ya yolculuk eden bir ailenin dağılışını resmediyor.