Dijital kanalları kullanma sıklığı hayatımıza koronavirüsün dahil olmasıyla birlikte daha da artış gösterdi. Başta eğlence ve iletişim olmak üzere, artık bütünüyle bir iş fırsatına da dönüşen bu mecra, kolaylıkları ve fırsatlarının yanı sıra, beraberinde bazı sorunları da getiriyor. Nedir bu sorunlar diye bakacak olursak, elbette ilk göze çarpan; Siber zorbalık!
Siber zorbalığın en basit tanımı, zorbalığın sosyal medya vasıtasıyla hayata geçirilişi diyebiliriz. Dijital mecralarda birisini aşağılamak, utandırmak, dışlamak, taciz etmek bu tür zorbalığın en görünür hali. Ancak şöyle bir gerçek var ki; siber zorbaların büyük bir kısmı aslında sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarının bu kapsama girdiğinin bilincinde bile değil. -Tıpkı ırkçı olmadığını düşünen ırkçılar gibi-
Bu psikolojik şiddet türü, uygulayıcı tarafından eleştiri veya şaka olarak tanımlanıyor. Buna maruz kalan taraf, yapılana gülmek şöyle dursun, maruz kaldığı şey dolayısıyla utanıyor, korkuyor, küçük düşürülmüş hissediyor ve daha birçok tatsız şey. Her olayı kendi özelinde değerlendirmek doğru olandır ancak, bu çerçeve içinde baktığımızda yapılanın hafife alınacak bir yanının olmadığını düşünüyorum. Birini giyim tarzı, dış görünüşü, bilgi noksanlığı ve benzeri gibi, özetle; duygusal açıdan incitecek şekilde şaka üretimi de, tıpkı bilinçli bir zarar vermek isteğiyle gerçekleştirilen sanal eylemde olduğu gibi siber zorbalığın ta kendisi.
Bu konuda yapılan araştırmalar bu tür zorbalık şeklinin çoğunlukla gençleri içine aldığını gösterse de, ben bunun yetişkinler arasında da oldukça yaygın olduğu kanaatindeyim. Kontrolsüz paylaşım yapma, şakanın dozunu kaçırma, zorbalığa meyletme neredeyse artık sosyal medya kültürünün bir parçası. Orada var olabilmenin ve popüler olmanın kapılarını açan bir anahtar. Bunun şakadan da öte, bilinçli bir şekilde incitmeye, aşağılamaya, zarar veremeye yönelik olanları da azımsanamayacak kadar çok.
Twitter üzerinden örnekleyecek olursak; Twitter benim için "Bizim zamanımızda buralar hep dutluktu" diyebileceğim bir platform, merak edenin üye olup ardından "Burası ne saçma bir yer" diyerek çıktığı, kalan az sayıda insanın, keyifli, gülümseten paylaşımlar yaptığı, kaliteli bilgiye ulaşılabilecek, insanların birbirlerine saygı gösterdiği, trol hesapların henüz bir sarmaşık gibi köklenmediği bir yer. Üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen ilk zamanlardan beri takipleştiğim bir avuç insanla halen takipleşmeyi sürdürdüğüm ve eski zamanlarını gerçekten özlediğim bir mecra.
Ancak bugün bu platforma baktığımızda aynı tadı almak için kapıyı bacayı kapatıp, sadece kendi seçtiğin çevreni odağına alman gerekiyor fakat bu da tıpkı hayatın içinde olduğu gibi çok da mümkün değil. İster istemez, o çirkin yanını da görüyorsun, duyuyorsun, tanık oluyorsun. Sosyal medyayı gerçek dünyadan tümüyle ayrı tutmak yanlış. Gelişen teknoloji yıllar içinde yeni kuşaklarla, eskiler arasında düşünce bazında koca bir uçurum açılmasına neden oldu.
Yeni gençlerin özgürlük anlayışla önceki nesillerinki asla bir olmadığı gibi, sosyal ilişkilerdeki tutum da son derece farklı. Artık gençler daha çok benmerkezci, kendine odaklı, yaptığı şeyin diğerleri üzerindeki olumsuz etkisini hesap etmek düşüncesinden uzak, sadece kendini tatmin ve ispat etme çabasında ve dijital platformlarda etkileşimi amaçlayan bir varlık gösteriyor. Bu genç kafaya uyumlanan yetişkinlerin sayısı da oldukça yüksek.
İnsanları ne kadar çok aşağılarsan, ne kadar çok tepeden bakarsan, ne kadar çok dalga geçersen, ne kadar çok "ben" dersen, o kadar popülersin. Elbette burada da bir çifte standart var. Çok takipçili, fenomen bir hesabın sergilediği bu tarz bir tavır alkış bulurken, aynı tavrı sergileyen bir az takipçili ise "linç yiyor"... -bunun istisnaları da oluyor elbette-
Linç edilmek kulağa çok kötü geliyor öyle değil mi? İşte artık tam öyle de değil mevzu. Burada da matematik devreye giriyor. Linç demek etkileşim demek, etkileşim demek takipçi demek, takipçi demek popülarite demek, popülarite demek belki de bir kazanç kapısı...
Twitter'ın dutluk zamanlarında sadece keyif almak için orada bulunmanın ötesinde, en büyük hedefleri daha fazla takipçi sayısına ulaşmak olanlar için bile bundan daha ötesi yoktu. Bana kalırsa buradaki kırılma noktası Cem Mumcu'nun sahip olduğu Okuyanus Yayınları'ndan çıkarttığı kitap serisi Dizüstü Edebiyat oldu.
Şöyle ki, bu seride yazarlıkla hiçbir ilgisi olmayan, edebi bir yanı bulunmayan insanların kitapları basıldı. Aranan tek kriter Twitter'da takipçi sayısının yüksekliğiydi. Bu kitap sahiplerinin gördüğü ilgi ve hayatlarındaki gözlemlenen değişim, önlerine açılan kapılar ve en önemlisi para kazanıyor olmaları diğerleri için de sosyal medyayı bir umut kapısı olarak görme noktasına getirdi. Bu da zaman içinde fenomen olmaya giden her yol mübahtır mantığını devreye soktu ve yetişkini, genci fark etmeksizin çok sayıda insan Twitter'ın ekmeğini yemek adına bu platformu çöpe çevirdi.
İlerleyen zamanda da bu tip sosyal mecralarda reklam üzerinden para kazanmak yaygınlaştı ve şu anda top noktada. Ünlüsü, ünsüzü fark etmiyor, ciddi bir gelir kaynağı artık sosyal medya. Hal böyleyken zaten ülkenin siyasi ve sosyal yapısı nedeniyle geleceğe dair umutsuz olan kesim kolay yoldan başarı ve kazanç elde etmenin mümkünlüğünü görüp, bunu kendi hayatına tatbik edemediği aşamada bir öfke geliştiriyor. Bu öfkesini kustuğu yer de elbette sosyal medya. -Diğer, toplumsal, ailevi ve kişisel sebeplerle sağlıklı düşünceden uzak bireylerin çokluğu ve zorbalıkları konusuna girmek dahi istemiyorum-
Maruz kaldığı siber zorbalık sebebiyle zarar gören, gerçekten incinen, psikolojik sorunlar yaşayan, hayatı kabusa dönen ve hatta maalesef Türkiye'de ve dünyada örnekleri yaşanan intihar edenleri de, tenzih ederek söylüyorum, sosyal medya profesyonelleri için bu şiddete maruz kalmak bile bir etkileşim aracı.
Siber zorbalığın bir döngüye dönüşmesi ve daha fazla insana ulaşması mağdurun üzerindeki etkisini artırdığı gibi, sözde şaka yollu zorbalık edenin de elini güçlendiriyor ve örnek teşkil ediyor. Bu noktada zorbalığı yayan değil, bu döngüyü kıran tarafta olmak önemli. İlla bir duyar kasılacaksa, buyurun buna duyar kasın derim!
Şu da var; ifşalar, linçler, duyar kasmalar, zorbalıklar, kendi olarak var olan insanları derinden sarsar, oysa sosyal medyada hemen hemen herkes bir başkası!
* Duyar kasmak ve linç yemek kalıplarından nefret ediyorum.