“Normalleşemeyen Tiyatromuz”
1 Haziran 2020. Neredeyse 3 aydır süregelen karantina döneminden sonra yaşamın birçok alanda normale dönmeye başlayacağı gün. Ülke tarihimizde uzun bir süre hatırlanacak, üstüne belli ki epey konuşulacak, çoğunluğun coşkuyla karşıladığı bir gün olacak. Tiyatro ve çalışanlarının kişisel tarihinde ise bu gün, ilk vazgeçilen ve son kurtarılacak mevcudiyetinde olduğumuzun bir kez daha yüzümüze çarpıldığının kanıtı olarak kalacak.
Ekonomik olarak alıştırıldığı nice zorluktan geçen tiyatromuz, pandemi döneminde sonuçları kalıcı olacak hasarlar aldı, taleplerini türlü biçimlerde dile getirmeye çabaladı, sesinin duyulması ve kamuoyu oluşturmak için yan yana geldi, geçici de olsa çözüm önerileri aradı, buldu, paylaştı. Bu yardım çağrısına resmi bir destek paketi hala oluşturulmadığı gibi “normalleşme” paketinin içinde kendine yer dahi bulamadı. Çünkü “normalleşme”nin birincil ve net hedefi olan ekonomide tiyatronun dilimi epey küçük. Zira paranın yegane ve mutlak güç olduğu bu sistemde, sanatın yaşamı ve kültürü ayakta tutan en önemli damar olduğu ne vakit önemsendi ki, şimdi önemsensin?
En tehlikeli yerler tiyatrolar sanırım
18 yaş altının sokağa çıkmasının yasak olduğu ama kreşlerin açıldığı, 65 yaş ve üstünün evlere hapis edilmesine karşın tatil köyleri ve otellere koşun kampanyalarının yapıldığı, virüsün tüm dünyaya yayılmasındaki en büyük nedenlerden olan uçaklarda dip dibe oturmanın risk taşımayacağının açıklandığı, restoranlarda, kafelerde, spor salonlarında yan yana gelmenin koruyucu bazı önlemlerle sorun teşkil etmediği ülkemizde, en tehlikeli yerlerin başında tiyatrolar geliyor sanırım.
İçinizden geçiriyor olabilirsiniz ki inanın biz, tiyatro çalışanları da, üstüne çokça kafa patlatıyoruz; açılsa tiyatrolarımız seyircimiz gelecek mi? Yanıt belki evet, belki hayır. Gelecek olan ya da salonlarımıza yeni düzenlemelerle alabileceğimiz az kişideki seyirci, ekonomik olarak üretimimize devam etmemize imkan verecek mi yoksa daha çok zarar mı ederiz? Bunlar yanıtlarını bu sisli atmosferde göremediğimiz sorular, her gün birbirimize sorup durduğumuz. Ama mesele bu değil, mesele yok sayılmak, önemsenmemek ve değersiz hissettirilmek.
Tiyatronun içinde debelendiği ve çıkamadığı bu ekonomik çukurda, devletten bir destek hareketi gelmediği gibi, mutlu olduğunuz, nefes aldığınız işinize dönme, ayakta kalabilmek için çözüm yaratarak üretime geçme ihtimali bile “normalleşme” planlarının içinde kendine yer bulamıyor.
Acıları kıyaslamak hobiye dönüştü
medyada ben ve birçok meslektaşım bu zor duruma işaret ettiğinde “Tek siz değilsiniz, çok daha kötü durumda olanlar var” gibi ve benzeri yorumlarla karşılaşıyor. Haklılar elbet. Tek zor durumda olan tiyatro ve tiyatrocular değil. Daha kötü durumda olanlar da var, doğru. Acıları kıyaslamanın hobiye dönüştüğü sosyal medyada çok öngörülebilir tepkiler bunlar. Bir acıyı, sıkıntıyı dile getirmenin diğer acı ve sıkıntılara kör, sağır olunduğu fikrini yaratan bu “Ya bizdensin ya da onlardan” anlayışı, böyle bir dönemde bile zayıflamadıysa nedenlerinden biri, bilin ki kültür ve sanata mesafenizdir. Sanat birleştirici ve iyileştiricidir, dünya sanat tarihine baktığınızda büyük olayların, kayıpların, değişimlerin ardından gelen güçlü bir sanat akımı bulursunuz.
Nihayetinde bilin isterim ki; tek sıkıntıda olan tiyatro değil elbet, ama bu zorluklara, dil, din, millet, cinsiyet, sosyo-kültürel ve ekonomik durumlara bakmaksızın yan yana gelip, göğüs gerebilme hikayelerinin anlatıldığı, büyüleyici bir birleştirici gücü olan sanatlardan biridir tiyatro. Siz hiç fark etmediğiniz bir zamanda elinizden tutar, gün gelir eksikliğini derinden hissedersiniz.
“İnsan dayanışmayla yaşar”
Yazımı tiyatro ve çalışanlarına destek olmak için başlatılan çok güzel bir dayanışma ağından bahsederek bitirmek isterim. 100 meslektaş yan yana gelip birbirinden güzel 100 şiiri okuyarak bir dayanışma başlattı: Dayanışmanın 100’ü Şiir. Ali Düşenkalkar, Bahar Çuhadar, Çağlar Çorumlu, Feza Soysal, Mehmet Sarıca ve Tilbe Saran’ın kurucusu olduğu platformdan sizler de sanatçıların şiirlerini dinleyebilir ve içinizden, elinizden geldiğince destekte bulunabilirisiniz. Unutmayalım - bu umut veren platformun da yola çıktığı fikir - “İnsan dayanışmayla yaşar.”