Sharon Stone; 63 yaşında. 154 IQ’su (Pek çok bilim insanından daha fazla.) ile aptal sarışın tezini çürüten yaşayan efsanelerden. Pensilvanya Edinboro Devlet Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık ve Güzel Sanatlar mezunu. Nobel Barış Zirvesi ödülü başta olmak üzere Harvard İnsani Ödülü, İnsan Hakları Kampanyası İnsani Ödülü, Einstein Başarı Ruhu Ödülü sahibi.
Kendisini en son Ratched’da izledik. (Guguk Kuşu filminin dizi versiyonu.) Dizinin tanıtımı için Star Haber Genel Yayın Yönetmeni ve Ana Haber sunucusu sevgili Nazlı Çelik ile yaptığı röportajla, onu daha yakından tanıma şansımız oldu. Pandemi nedeniyle internet üzerinden görüntülü gerçekleşen röportajda hem çok sıcak hem de inanılmaz doğaldı. Mütevazı tavrı ve profesyonelliği ile hepimizi kendine bir kez daha hayran bıraktı. Röportajın dizi özelinde kalması gerekirken kendi isteğiyle Covid-19 yüzünden (Kız kardeşi ve onun eşi hastalığa yakalanmış uzun süre yoğun bakımda yaşam mücadelesi vermişti.) yaşadıklarını da anlattı. Daha önce geldiği ülkemizi çok sevdiğini söyleyip maske takmanın önemi ile ilgili tüm izleyenlere mesaj verdi.
Sinema kariyerinin dışında hayatı ve yaşadığı zorlukların üstesinden gelmesiyle ilham veren kadınların başında geliyor benim için. "İki Kez Yaşamanın Güzelliği" adlı kendi kaleme aldığı otobiyografisi geçen haftalarda raflarda yerini adlı. Yaşadığı her şeyi paylaştığı kitabını mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
"Gözlerimi açtım, tam tepemde duruyordu, yüzümün birkaç santim uzağında. O yabancı bana öyle şefkatle bakıyordu ki öleceğime emin oldum. Başımı, saçlarımı okşuyordu; Tanrım, ne kadar yakışıklıydı. Keşke beni seven biri olsa o, dedim içimden, oysa onun ağzından şu sözcükler çıktı: “Beyin kanaması geçiriyorsun!" diye başlıyor kitap. Felç geçiren ve ölümden dönen yıldızın hayatını yeniden inşa etmesini iç huzur ve sağlığına tekrar kavuşmasını anlatıyor. Mesleklerinde başarılı olan insanların yaşadığı zorluklar ve onlarla baş etme şekilleri hem merak hem de büyük motivasyon kaynağı hepimiz için. Aile travması dedesinin tacizine kadar önemli ayrıntıları samimiyetle anlattığı kitabında dünyaca meşhur olmasını sağlayan Temel İçgüdü filmindeki bacak bacak üstüne attığı ve sahnenin perde arkası hakkında da ilk kez detay paylaşıyor. Kitabın tamamını okumanızı istediğim için sadece bu kısımdan bahsetmek istiyorum. Çünkü kadın olmak dünyanın her yerinde zor. Hollywood gibi bir yerde bile kadınlar susturuluyor, bastırılıyor ve tacize uğruyor.
Stone'un Catherine Trammel karakterini canladırdığı filmde, Michael Douglas'ın canlandırdığı dedektif Nick Curren’ı baştan çıkartıyordu ve sorgu sırasında bacak bacak üzerine attığı sahne sinema dünyasının unutulmazları arasına girdi. Güzel yıldız bu olayın perde arkasını ise şöyle anlıyor; Stone, sahne çekilirken "beyaz ışığı yansıttığı için" iç çamaşırını çıkartmasını istediklerini ve izleyicilerin "hiçbir şey göremeyeceğini" söylediklerini belirtiyor. İzleyicilerin aslında görebildiklerini, hatta çok şey görebildiklerini avukatlar ve menajerlerle dolu bir gösterime kadar fark etmediğinin altını çiziyor.
"Şimdi, mesele şu. Artık bir önemi yoktu. Ben ve çeşitli kısımlarım perdedeydi. Vermem gereken kararlar vardı. Gösterim odasına girdim. Paul'ün (Yönetmen) yüzüne bir tokat attım, çıktım, arabama bindim ve avukatımı aradım." Avukatı kendisine çekimin yasal olduğunu anlatmış, ancak rolü almak için çok mücadele ettiği ve Verhoeven'in de kendisi için savaştığını düşünmüş. "Seçim yapabilirdim yani. Çok düşündüm ve sahnenin filmde kalmasına karar verdim. Neden mi? Çünkü film ve karakter için doğruydu ve çünkü hepsinden öte, yapmıştım."
Uzaktan özgürlükler ülkesi gibi görünen Amerika bile aslında çok da eşitlikçi değil. Hollywood’un tılsımlı perdesini kapattığımızda, gişe rekorlarını sıfırladığımızda ve yıldızların üzerine patlayan flaşları söndürdüğümüzde karşılaştığımız tablo çok üzücü.
2015 yılında, The Guardian’da yayınlanan Polygraph’ın Hollywood'ta kadın ve erkek oyuncularının diyalog paylaşımları hakkında yaptığı araştırmayı yeniden gündeme getirmekte yarar var. Yaklaşık 2 bin filmi analiz eden çalışma, Hollywood yapımlarında 40 yaş üstü aktrislere, erkeklerden çok daha az rol ve diyalog yazıldığına dikkat çekmişti. Buz dağının altındaki temel eşitsizliklerden biri tam da bu: Kadının varlığını, kimliğini, bedenini ve özgürlüğünü erkeklerin cinsiyet egemenliği üzerinden yorumlamak.
Durum Amerika’da bile böyle iken bizde ise çok daha vahim. Her gün kadına şiddet haberleri ve içimizi yakan kadın cinayetleri bütün vahşiliği ile devam ediyor. Çok daha ağır yaptırımlar ve cezalar şart. Ama daha da önemlisi topluma duyarlı ve iyi insanlar yetiştirebilmek. Sadece kadına değil hiçbir canlıya şiddet göstermeyecek vicdanlı özü iyi bireyler yetiştirmek hepimizin özellikle de biz annelerin görevi. Ayrıca cinsiyet eşitliğini daha küçükken çocuklarımıza öğretmeliyiz. Sadece yasalar yeterli değil toplumca bu bilince gelmek bunu toplum kültürünün parçası haline getirmemiz gerek.
En iyi okullarda okuyup doktor, mimar mühendis olsa kaç yazar içindeki ilkel güdüleri eğitemedikçe. Bunun da ilk adımı ailede başlıyor. Onun için Eren’e de hep söylediğimiz söz; “Önce iyi insan ol, gerisi zaten gelir…”
Toplumu iyileştirecek olanlar yine biz kadınlarız. O nedenle birbirimize çok daha fazla destek olalım. Sadece kendimize değil tüm dünyaya örnek ve ilham verecek kadın hikayeleri yaratalım. Buna en yakınlarımızdan başlayalım. İyi pazarlar.