Bir kelime olarak ALDATMAK!!!
Size ne hissettiriyor? Ağır mı yoksa, hafif mi geliyor? Aldatan, kandıran taraf olmayı kabul edebilir misiniz? Zalim, kötü olan sizsiniz. Çünkü aldatmak fiilini sahiplendiğinizde yargılanan da siz oluyorsunuz.
Peki, ya aldatılmak size ne hissettiriyor? Aldatan olmayı mı yoksa, aldatılan olmayı mı tercih edersiniz? Vicdanınızın terazisine koydunuz mu bu iki fiili? Hangisi ağır basıyor sizin gönlünüzde? Ya da soruyu şuradan sorayım: Aldatmak heyecanlı olduğu için mi tercih ediliyor? Aldatılmak her zaman mağdur rolünde olmanızı ve toplum tarafından kabul görmenizi mi sağlıyor?
Off kafam çok karışık! Bir süredir zaten bu mesele üzerine düşünüyorum. Bir insan diğer bir insanı seviyorum, özlüyorum, istiyorum diye neden kandırır ki? Acaba kandırmıyor da gönlü mü zengin? Gerçekten bir kalbe pek çok insanı sığdırabiliyor mu? Ya da bir insan diğer bir insanı neden olmadığı bir hayatı varmış gibi göstererek kandırıyor? Birlikte iş yapabileceklerine, arkadaş olabileceklerine neden inandırır ki insanlar birbirini…
Peki, tüm bu aldatmalar neden hayatımızın merkezinde duruyor? Acaba hayatı yaşamak için bu hikayeye mi ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü aldatmanın olduğu yerde mutlaka EN AZ iki mağdur oluyor.
Güzide beyaz, ailesi siyah
Kafamda bu sorularla geçen hafta Aldatmak dizisinin ilk bölümünü izledim. Hakime Hanım Vahide Perçin, güçlü, gerçekten çok güçlü bir kadın olarak karşımıza çıktı. Ancak onun kaderine de her güçlü kadının başına gelecek kötülükler yazılmıştı bile… Tabii ki güçlü kadın olduğu için cezalandırılmalıydı. Bu yazılmamış bir kural gibidir. Güçlü kadın toplumun gözünde cezalandırılması gereken bir günah gibidir. O nedenle Güzide önce medarı iftiharı olan kızı Oylum tarafından aldatıldı. Tıp okuduğunu ve Amsterdam’a Erasmus’la gittiğini söyleyerek soluğu Ankara’da aldı. Dantel gibi işlediği aldatma planına göre arkadaşının evini Amsterdam’da bir yurt olarak gösterdi ve külyutmaz annesi Güzide Hanım’ı kandırdı. Ardından oğlu Ozan ve eşi Tarık’ın aldatma planı ortaya çıktı. Güzide kusursuzluğun sembolü gibiydi ve onun beyazlığını hiçbir şey kirletemezdi. O nedenle siyah ona kendisini göstermeden arkasından dolanıyordu. Siyahın işbirlikçileri de eşi Tarık, oğlu Ozan ve kızı Oylum’du. Güzide mutlu bir aile olduğunu zanneden dominant bir kadınken, dominantlığının bedeli aldatılmaktı.
Bir insan hem güçlü hem mağdur olabilir mi?
İkinci bölümü izlerken çok düşündüm. Bu hikayenin mağduru kim olabilir? Gözle görünür şekilde mağdur Güzide! Çünkü 30 yıllık hayat arkadaşı onu başkasıyla aldatmakla kalmamış, diğer kadından çocuk yapmış, o da yetmemiş onunla evlenmiş. Kızı kaza yapıp birini öldürmekle suçlanıyor, oğlu kara parayla coin batırmış yani hırsızlık yapmış. Baksanıza aldatmanın binbir tonu var dizide… Peki, dizinin en güçlü duruşu kimde var? Cevap veriyorum, Güzide! Bir insan aynı anda hem mağdur, hem de güçlü olabilir mi? Olurmuş efendim, bal gibi de oluyor. Ama hiçbirimiz o insanlara “Canım” diye koşup sarılmıyoruz. Mutlaka başka bir köşede mağduriyeti için bağıran, güçsüz biri oluyor ve herkes vicdanını onunla temize çekiyor.
Reyting için Güzide’nin duruşundan vazgeçilmesin
Ezcümle; Aldatmak kafamda sorularla bölüm finali yaparken; reyting sonuçları biraz canımı sıktı. Dizi zirveye yerleşti ama 5 reyting civarında kaldı. Neden biliyor musunuz? Çünkü Güzide güçlü durmaya devam etti. Lütfen reyting artırmak için Güzide’nin duruşundan vazgeçilmesin. Zira Aldatmak dizisinin alameti farikası; hayatın attığı çelmelerde yere düşse bile kendi gücüyle ayağa kalkan bir kadın izlemek oldu. Bir de güçlü ve güçsüz görünen iki mağdur kadının da yan yana durması… Umarım kadın kadının kurdu değil yurdu olarak kalır bu dizide. Herkesin emeğine sağlık!