'Matrix' 1999 yılında vizyona girdiğinde tüm dünya büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Yapay zeka kavramının geniş kitlelerce konuşulmasına yardımcı olan, sinemada çığır açan bu film, dünya çapında tam 460 milyon dolarlık bir hasılata ulaşmış, Akademi Ödülleri'nde teknik dalda 4 Oscar heykelciği kazanmıştı. 2003 yılında peş peşe yayınlanan 'Matrix Reloaded' ve 'Matrix Revolutions'la üçleme tamamlanmıştı.
Y kuşağının son temsilcileri 'Matrix'i izlediğinde henüz çocuk yaştaydı. Şimdilerde iş hayatına atılan, akıllı telefonlarla teknolojik gelişmeleri yakından takip eden bu nesil için 'Matrix' bir milat gibi. Z kuşağı ise seriyle henüz yeni tanışıyor. Ve 18 yıl sonra 'Matrix'in 4'üncü filmi vizyonda.
Bizde 24 Aralık Cuma girdi vizyona. Sinema veri tabanı IMDb'de 23 bin kullanıcı tarafından oylanan ve sadece 6.1 puan alan filme Guardian editörü Peter Bradshaw, "Yaratıcılık barındırmıyor." yorumunda bulunarak 5 üzerinden sadece 2 puan verdi.
'Matrix Resurrections' adını taşıyan yeni filmde başrollerde bir kez daha 'Neo'yu yani Keanu Reeves'i ve 'Trinity'i oynayan Carrie-Anne Moss'u görüyoruz. Önceki filmlerde 'Morpheus'u canlandıran Laurence Fishburne ise ne yazık ki yer almıyor.
PLATON'UN MAĞARA TEORİSİNİ ANLATIYOR
'Matrix' felsefesinin altında Platon'un Mağara Teorisi'ni anlatılıyor. "Karanlık bir mağarada zincirlenmiş insanlara, ateş ışığı yansımasından oluşan bazı gölgeler izletilmektedir. Karanlık mağarada beliren gölgeleri izleyen kişiler, o gölgelerden çıkarımlar yapmaya çalışıyorlar. Herkes kendine göre yorumluyor içinde bulunduğu ortamı, mağarayı ve gölgeleri. Bir gün zincirlerinden kurtulan bir kişi mağaradan dışarı kaçıyor. Güneş ışığı gözlerini kör edercesine acıtıyor. Kısacası;Matrix sistemi hayatın yalanıdır.
'Matrix' aşırı gelişmiş bir yapay zeka tarafından yönetilen geniş bir evreni anlatıyor. Metaverse kavramı son günlerde sıklıkla tartışılıyor. Peki Metaverse ile Matrix evreni aynı şey mi?
Mark Zuckerberg'in açıklamalarıyla gündeme gelen Metaverse kavramı aslında sanal, artırılmış ve fiziksel gerçekliğin bir birleşimi, çevrim içi ve gerçek hayattaki etkileşimler arasındaki çizginin bulanıklaştığı sanal bir alem.
Metaverse fikrinin gelişimi ve dünya genelinde yaygınlaşmasıyla birlikte 'Matrix'te gördüğümüz birçok detay gelecek 10 yıl içerisinde yaşanabilecek hale gelecek.
Bu satırları yazarken bu konu ile ilgili yeni bir haber daha gözüme çarptı. Japonya’da yemek tadı veren yalanabilir televizyon geliştirilmiş. TV’yi tat adı verilen cihaz ile görüntüdeki yemeğin tadını ekranı yalayarak almak mümkünmüş. Yalanan televizyonlar, sanal buluşmalar, kendi yarattığımız avatarlarımızla oturduğumuz yerden dünyayı gezmek bana göre değil. Dondurmayı elinde tutup tadına bakmadan, cızır cızır tereyağ dökülen iskenderi, koklayarak bizzat yemeden Roma, Paris New York sokaklarında fiilen gezmeden yaşamak yaşamak değildir bence. Gelecek bu anlamda beni çok ama çok korkutuyor.
Her geçen gün çok daha fazla saatler harcadığımız sosyal medya, gerçek hayatımızın kontrolünü ele geçiriyor. 2021 yılının en popüler platformu Google'a bile fark atmayı başaran Tik-Tok olmuş. Pandemi nedeniyle evlerine kapanan insanların eğlence arayışının TikTok'un ilk sıraya yerleşmesinde etkili olduğu tahmin ediliyor.
2021 yılının en popüler platformları ise şöyle; TikTok, Google, Facebook, Microsoft, Apple, Amazon, Netflix, YouTube, Twitter, WhatsApp. Çin şirketi Bytedance'ın sahip olduğu TikTok uygulamasının bir milyardan fazla aktif kullanıcısı var ve bu sayı giderek artıyor. Buna karşılık yapılan son araştırmalar özellikle ABD’de sosyal medyaya güvenin çok düşük olduğunu gösterdi. Amerika’nın önde gelen gazetelerinden Washington Post ve araştırma şirketi Schar Scholl tarafından yapılan anket çalışmasının sonuçları, Amerikalıların sosyal medya platformlarına ve teknoloji şirketlerine güvenmediğini ortaya koydu. Ankete katılanların sadece yüzde 10’u Facebook’un topluma pozitif katkı sağladığını söylerken, her 10 ABD’liden 7’si akıllı cihazlarının kendilerini dinlediğini düşünüyor. Bende ne yazık ki onlara katılıyorum.
Duygu ve bizi insan yapan değerlerimizle bu kadar oynanmasını robotlaştırılmayı kabul etmiyorum. Etmek de istemiyorum. İstanbul’dan tam da bu nedenlerden kaçtık. Kaosu hayatımızdaki stresi azalttık. Kontrolün başkasında olduğu yapaylığı en aza indirgedik. Ufak ve günlük mutluluklar ve anlarda kalarak yaşamaya tüm olumsuzluklara rağmen enerjimizi düşürmemeye çalışıyoruz.
2021’ın son yazısını yazarken teknolojiden tabii ki yararlanalım ama bizi kontrol etmelerine izin vermeyelim. Dünyanın nereye gittiğini gözlemleyip içgüdülerimize güvenelim. Bizi insan yapan vicdan ve duygularımıza sahip çıkalım. Sevgi ve iyiliğin iyileştirici gücünden asla vazgeçmeyelim.
Yeni yılın tüm dünyaya önce şifa sonra sağlık getirmesini tüm varyantların yok olmasını yenilerinin de çıkmamasını dilerim. Ülkemize huzur, barış, birlik getirmesini tüm kalbimle isterken en büyük duam ise gelenin gideni artmaması.
Şimdiden hepinize kucak dolusu sevgiler ve mutlu yıllar.