Etkili iletişimin en önemli kurallarından biri iyi bir dinleyici olmaktır. Ancak iyi bir dinleyici olmak karşınızdaki kişinin size her zaman istediğiniz bilgileri vereceği anlamına gelmez. Doğru bilgileri elde edebilmek için doğru soruları da sormayı bilmek gerekir. Yapımcılığını BBO Yapım Şafak Bakkalbaşıoğlu ve Mahperi Altun Uçar'ın üstlendiği ve Haber Global ekranlarında Jülide Ateş'in sunumuyla perşembe geceleri ekrana gelen "40", işte tam da böyle bir program. Sorduğu "doğru sorularıyla" her bölümüyle gündem yaratan 40'ın başarısı Türkiye'yle de sınırlı değil. 40, Mip Format fuarında tarihinde dünya genelinde ilk gösterime giren talk show olma özelliğine sahip olarak büyük bir başarıya imza atmış, Almanya, İngiltere ve İrlanda'ya satışı gerçekleşmişti. Son olarak ise Romanya'da 6 Ekim gecesi yayına girdi ve gün ikinciliği elde ederek tüm dikkatleri üzerine çekti. Haber içerikli bir programın bu denli ilgi görmesi Romanya televizyonculuğu için de bir ilk oldu. Biz de Şafak Bakkalbaşıoğlu'yla birlikte yarattıkları bu özgün format "40"ı Mahperi Altun Uçar'la konuştuk...
Öncelikle tebrikler, "40" Romanya'da da yayına girdi ve bu 40'ın ilk başarısı değil, öncesinde Almanya, İngiltere ve İrlanda olmak üzere yurt dışına satışı gerçekleşmişti. Nasıl işledi bu süreç?
40 gerçekten çok ilgi gördü. Çünkü, hızlı yaşanan hızlı tüketilen ve zamanın çok değerli olduğu yeni yaşam şekline çok uyumlu, grafik olarak çok iyi tasarlanmış, oyunlaştırılmış bir talk-show formatı olması onu diğerlerinden ayırdı ve hızlı bir şekilde yurt dışı pazarına açıldı. Eomanya’da Kanal D'de yayınlandı ve yayınlandığı ilk günden itibaren kendi saatinde önce ikincilik sonra da birincilikler aldı. Romanya’da da Türkiye’deki gibi gündem oldu. Bu da bizi çok mutlu etti. Tabii bu satış sürecini yöneten Nilüfer Kuyel’in çabalarını da es geçmemek gerekiyor. İlk günden bugüne formata inandı ve hemen her ülkeye sunumunu gerçekleştirdi.
Cannes’da "Fresh" bölümünde özgün formatıyla ilk 11’e kalmıştı. Sonrasında başarının devamı geldi sanırım...
Cannes’dan sonra önce Almanya sonra İngiltere formatla ilgilenmeye başladı. Türkiye’deki reyting başarısı ve ses getiren yapısı da bu ülkelerin çok ilgisini çekti.
Peki siz "40"ı nasıl bir format olarak tanımlıyorsunuz?
40, hem bir hard-talk hem de yarı belgesel unsurlar taşıyor. Kayda alınan bölüm, ilerde o kişiyle yapılacak her türlü araştırmaya, yoruma referans olma özelliği taşıyor. Yani arşiv değeri yüksek ve hiç eskimeyen, kalıcı bir etkisi var.
Formatı hazırlarken bu kadarını umuyor muydunuz? Sürpriz mi oldu?
40’ın öyküsü yeni değil aslında. Yaklaşık 10 yıl öncesinde tasarlanmış ve aklınıza gelebilecek bütün kanallara önerilmiş bir format. Her kanal yöneticisinin beğendiği ama yapmaya çekindiği bir iş. 10 yıl sonra birileri bize inandı ve bu noktaya gelindi. Biz bunu ve daha ötesini hayal ediyorduk geçmişte de. Ama bu hayale inanacak kanal ve TV yöneticisi bulmak çok zamanımızı aldı. İnatla ve inançla fikrimizi 10 yıl süresince savunduk, anlattık ve sonunda başardık.
"Sorularla kırmızı çizgileri aşan ve doğru cevaplara ulaşmaya çalışan program" iddianız var ve bu iddiayı da gerçek kılıyorsunuz. Peki konukların programa katılmak konusunda çekinceleri oluyor mu?
40 zor bir program. Konuk olmak isteyen kişinin gerçekten bunu istemesi gerekiyor. Sıradan bir soru-cevap programı değil. Hakkında atılıp tutulan, yazılan çizilen ne varsa konuğun yüzüne okunuyor ve birinci ağızdan, hiç müdahale etmeden o kişinin kendi tarzına ve kendi doğrularına göre soruları yanıtlaması isteniyor. Aslında, bir arenaya çıkıyor konuk. Geçmişiyle, bugünüyle ve hayalleriyle yüzleşiyor.
Evet, herkesin konuştuğu ve merak ettiği, ancak sormaya cesaret edemediği soruları soruyorsunuz. Peki soruları hazırlama aşaması nasıl ilerliyor?
Çok yoğun ve zorlu bir araştırma süreci sonucunda sorular hazırlanıyor. Yazılı ve görsel basında konuk hakkında yazılmış çizilmiş ne varsa topluyoruz. Sonra sokaktaki adamın merak ettiği ne varsa hiç eğip bükmeden, onun dilinde ve sadeliğinde sorularımızı soruyoruz.
Gelen konuğu terletelim gibi bir amaç güdülüyor mu, yoksa az önce dediğim gibi, herkesin merak ettiklerine odaklı mı doğuyor sorular?
Amacımız, konuğu sıkıştırıp zor duruma düşürmek değil. Herkesin merak ettiği ve flu kalmış konulara açıklık getirmek gibi bir misyonumuz var. Olayı bizzat yaşayan kişinin ağzından, tek bir yorum yapmadan bilinmeyen ya da az bilinen noktaları, merak edilenleri soruyoruz.
Şu sıralar benzer formatlar ön planda, TV'de olmasa bile YouTube üzerinden yapılan programlarda sohbet değil de, tamamen soru-cevap üzerinden ilerliyor programlar, 40 bu konuda bir öncü oldu diyebilir miyiz?
Her iyi iş gibi 40’ın da benzerleri, 40’ın başarısından sonra sahne almaya başladı. 40 bu konuda net bir şekilde öncülük etti. Soru sorma refleksini tekrar hatırlattı. Öğrenme bilincini tekrar gündeme getirdi. Gazeteciliği hatırlattı. Unuttuğumuz her şey 40’la tetiklendi. ’’Böyle sorular sorulabiliyormuş’’ dedirtti ve 40’ı taklit eden birçok program 40’dan cesaret alarak yayın hayatına girmiş oldu.
40'ın başarısının sırrı ne, formatın en cazibe noktası neresi sizce?
40 çok net ve basit bir format. Her şey belli... Seyirci bunu biliyor. 40 soru sorulacak, 2 dakika içinde cevap alınacak ve diğer soruya geçilecek. Yeni yaşam tarzında öyle uzun uzun zamanlar ayırmak mümkün değil. Seyircinin tahammül sınırı dakikalarla sınırlı. 40 bunu sağladığı için cazip geliyor seyredene. Politikacı saatlerce konuşur diye düşünenler, bu formatta siyasetçilerin 2 dakikada meselelerini anlatabilmesini çok sevdi ve ilginç buldu. Sonuç olarak 40, modern, basit ve kuralları bir yarışma programı kadar keskin olduğu için seyircinin ilgisini çekiyor.
Öte yandan Aslı Şafak'la İşin Aslı da sizin programınız ve ekonomi kanalında (Bloomberg) ne işi var bu rengarenk programın diye düşünüyor insan...
40 kıpkırkırmızı bir program. Aslı Şafak’la İşin Aslı ise masmavi... Özgür ve nefes aldıran, yeni şeylerden söz eden, yeni insanları ekrana getiren, zaten bilinen insanların hiç bilinmeyen taraflarını ekrana taşıyan bir program. Kavgalı gürültülü ekranlarda insanları soluklandıran bir vaha. Aslı’nın ekonomi sunucusu olması nedeniyle, ekonomiden sıcak ve talk-show kalıbındaki bir program sunuculuğuna geçişi için BloombergHT doğru kanal ve doğru tercih.
40 ne kadar ciddiyse, İşin Aslı bir o kadar eğlenceli fakat konuklara sorulan sorular söz konusu olduğunda, Aslı Şafak'ın soruları da kimi zaman 40 soruları kadar iddialı oluyor. Soru sormak sizin işiniz diyebilir miyiz?
Soru sormak için bilgi ve birikim gerekir. Eğer donanımsızsanız soru soramazsınız. Gerçekten de soru sormak için çok okumuş, çok araştırmış olmanız gerekir. Büyük emek ve entelektüel birikim gerektirir. Ve evet iddialıyız, soru sormak bizim işimiz. Bunun için soru soranların kim olduğuna bakmak bile yeterli.
Yeni projeler var mı? Bizleri yepyeni özgün bir format bekliyor mu?
Olmaz mı? BBO Yapım özgün format üreten bir yapım şirketi. Yakın zamanda Kanal D ekranlarında gündüz kuşağında her gün yayınlanacak bir programın çekimlerindeyiz. Dünyada hiçbir örneği olmayan bir format. İlk kez Türkiye’de olacak ve çok iddialıyız. Ayrıca yakın zamanda 40 kadar etkili uluslararası alanda da ilgi göreceğine inandığımız bir özgün formatımız daha ekranlarda olacak. Çok sürpriz bir isimle yakında ekranlarda göreceksiniz... Bir diğer projemiz de yine ana akım bir kanalda hafta sonu ekranlara gelecek. Sunuculuğunu Ayşegül Günay’ın üstlendiği kuşak programı. O projemiz de özgün bir format ve uluslararası standartlarda çekimlerini ve kurgu dilini hayata geçireceğiz. BBO Yapım olarak altına imzamızı attığımız her işte kaliteli ve uluslararası vizyonda işler yapmak önceliğimiz.