Beraber üretim yapmak, bu üretim sürecinde harika projelerle izleyici karşısına çıkmak ve değer kazanmak... Geçen yıl Ayvalık’ta tanıştığım oyuncu çift Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal, son yıllarda başarılı projelere imza atıyorlar. Ünal’ın rol aldığı “Bozkır” ve “Çatlak” filmlerinin yakaladığı başarı hala konuşuluyor. Türk sinemasına bir anda mucize gibi gelen Nezaket Erden ise, art arda aldığı ödüllerle ve canlandırdığı karakterlerle hepimizin beğenisini kazandı. “İnsanlar İkiye Ayrılır” ve “İki Şafak Arasında” filmlerindeki performansları hala konuşulurken, “Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit” oyununda daha da büyüleyici bir oyunculuğuna şahit oluyoruz. Son olarak “Uysallar” dizisindeki performansında nefes aldığım ve büyülendiğim Erden’e hayran kalmamak elde değil.
Uzun zamandır bir röportaj için buluşmak istediğim Ünal ve Erden’le, bir yıl sonra tam da tanıştığımız şehirde bir araya geldik. Ayvalık Uluslararası Film Festivali kapsamında gösterilen “Lekesiz” filminde rol alan başarılı oyuncu çift ile, oyunculuk kariyerlerini, yer aldıkları projelerin süreçlerini ve yeni hedeflerini konuştuk. Uzun süredir röportaj yapmadığımı ve kendimi çok mutlu olduğum bir zamanın içinde hissettiğim bu değerli vakit için. Öncelikle Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’a ve bu röportajı organize eden Hande Harmandalı’ya çok teşekkür ederim…
“Festivaller aracılığıyla sinema sektörü, birbirine temas edebiliyor”
Ayvalık Uluslararası Film Festivali Bu sene ilk yılında izleyiciyle bulutlu. Sizin için nasıl geçti festival?
Nezaket Erden: Biz Ayvalık’ı çok seviyoruz, aslında sinema sektöründeki herkes Ayvalık’ta festivale gelmeyi seviyor. Bence yarışma olmaması, daha rahat bir alan sağlıyor hepimize. Ayvalık’ın insanlar üzerinde yarattığı güzel bir ruh var. Filmleri izleyip söyleşi yapıyoruz ve Ayvalık’ta bunu yapıyor olmak harika bence.
Hakan Emre Ünal: Sektörden bir sürü görüşemediğimiz kişiyle festivallerde görüşüyoruz. Tanışmadığımız ama uzaktan uzağa işlerini de bildiğimiz veya filmlerini izlediğimiz kişilerle de festivallerde buluşmak harika. Ayvalık daha butik bir festival olduğu için, bir araya gelerek daha geniş sohbetler edebilme şansımız oluyor. Birbirimize temas edebilmek, muhakkak bir karşılaşma yaşamak çok iyi oluyor. Ayvalık Film Festivali vesilesiyle daha önce keyifle kısa filmlerini izlediğim iki yönetmenle tanıştım mesela, uzun uzun sohbet ettik ve arkadaş olduk. Bu buluşmalar açısından Ayvalık’ı seviyoruz.
Geçen yıl uzun metrajlı filmlerinizle festivaldeydiniz. Bu yıl ise ‘Lekesiz’ adlı kısa filmle festival gösterimindesiniz. Filmde de beraber oynuyorsunuz. Filmin Ayvalık Uluslararası Film Festivali süreci nasıl geçti?
N.E.: Çok güzel bir söyleşi oldu. Ayvalık’ta kısa filmlerin söyleşi sistemini, iki film izledikten sonra soru-cevap kısmına geçme şeklinde yapmışlar. Her filme daha yoğun buluşma sağladı. Tabi izleyici için biraz yorucu oldu. Hem düşünmek hem izlemek yorucu bir süreç aslında. Ama harika geçti ve söyleşi çıkışında da birçok izleyici gelip bizimle filme dair sohbet etti. Bu vesileyle tekrar filmin yazarı ve yönetmeni Ali Ercivan ve yapımcısı Engin Palabıyık’a teşekkür edelim.
“Film yönetmenlerinin oyunlarımıza gelmesiyle beraber, sinema kariyerimiz de başladı”
Aslında ikinizde farklı alanlarda okuduktan sonra, oyuncu oluyorsunuz. Tabi ki buna da vesile tiyatro kulüpleri oluyor sizin adınıza. Bu süreçleri kendi adınıza nasıl yaşadınız?
H.E.Ü.: Ben İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde İşletme bölümü okudum. Bilgi Üniversitesi çok sosyal bir üniversiteydi. Ülkemizde insanlar, ne yapacaklarını çok daha geç fark ediyorlar. Ben 23 yaşımdayken bile ne yapacağımı bilmediğim bir süreç içindeydim. Bursa’da ergenliğim bunalımlı bir süreçle geçmişti. Futbolcu olma hayalim vardı. Üniversite okumak istemiyordum. Psikolojik olarak çok zor bir dönemimdeydim. Sonra sakatlandım ve üniversite okumaya karar verdim. Ve rastgele bir şekilde İşletme bölümü yazdım. İstanbul’a geldiğimde bile ne yapacağımı bilmediğim bir sürecin içindeyken, okulda bir anda tiyatro kulübüyle karşılaştım. Ve o anda hayatımdaki yaşadığım anlamsızlığın yeri çok güzel doldu. Süreç ilerledikten sonra, tiyatroda kendim için bir kariyer yolculuğuna girmek istediğimi fark ettim. Yüksek lisansımı da Kadir Has Üniversitesi’nde oyunculuk üzerine yaptım ve Nezaket ile de orada tanışmıştık. Ardından bağımsız, alternatif tiyatro ve oyunculuk üslubu üzerine çalışmalar yaptım. Kendi tiyatromuzu kurduk, kendi karakterlerimizi oyunlarımızı ürettik. Oyunlar başarıya ulaştıkça, duyuldukça tiyatro, sinema sektöründen bir sürü insan oyunlara geldi. Bir sürü güzel karşılaşmalar yaşadık. Nezaket’in de benim de birçok yönetmenle, cast direktörüyle, oyuncuyla karşılaşmamız bu oyunlar aracılığıyla oldu.
Tiyatroyla beraber filmlere evriliş süreci bence çok güzel olmuş. Bence daha çok kitleye ulaşmanız için güzel bir yol diye düşünüyorum. Nezaket’e bu konuda pası atmam gerekirse, aslında çok sağlam bir filmografi yakaladın. Sence filmlerde rol almanla beraber bir dönüm noktası yaşadın mı, yoksa tiyatroyla beraber zaten o dönüm noktası yaşanmış mıydı?
N.E.: Aslında tiyatroyla beraber bizim insanları tanıma sürecimiz başlamıştı. Bence tiyatro, sinema sektöründeki insanları da tanımamıza vesile oldu. Tiyatronun yeri apayrı ama, sinema daha kolay yayılabilen bir şey sanırım. Sinema salonlarında ya da festivallerde buluşmak, filmlerin vizyona girmesi ve dijital platformlar aracılığıyla izleyiciyle buluşması da bunun sonucu bence. Tiyatroda ise daha yavaş yavaş izleyiciyle buluşabiliyorsun ve turneye çıkarsan daha çok alana yayılabiliyorsun. Bence sinema da tiyatro da bizim için paralel bir şekilde güzel ilerliyor ve sanat yoluyla insanlara temas edebilmek harika bir şey.
H.E.Ü.: Tiyatro ve sinema birbirilerini olumlu etkiledi bence. Çünkü filmi izleyen tiyatroya geliyor, tiyatroyu izleyen filmi de izlemeye geliyor. Bu durum ikimizi de çok mutlu ediyor. Bir izleyici Dikili’de Ayvalık’a gelmiş mesela, sırf bizim filmimizi izlemek için. Daha önce tiyatro oyunumuzu izlemiş ve bizi çok sevdiğini söyledi. Bu durum bizi mesela aşırı mutlu etti.
“Bizi heyecanlandırmayan bir rol, bir başka oyuncunun önünü açabilir”
Tiyatroda da eminin birçok aksilik oluyordur. İzleyicinin oyunun yarısında salondan çıkması ya da sahneye bir şeyin gelmesi gibi konsantre bozucu durumlar da yaşanmıştır. Bu durumlarda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
N.E.: Çok fazla şey olabiliyor tabi sahnedeyken. İzleyicilerin salondan çıkması başlarda oyunu beğenmedikleri için çıktıklarını düşündürtebiliyordu. Böyle de olabilir tabi ama deneyimlerimizle artık başka başka sebepleri olabileceğini öğrendik. Bir kez bir seyirci çıkıp sonrasında mesaj atmıştı, kapalı alan korkum var, denedim ama olmadı diye… Ya da kedi, köpek, kuş sahneye atlayabiliyor açık hava oyunu olursa. Bir kere Emre’nin oyununda havalandırmadan çok garip bir ses çıkmıştı ve konsantrasyonumuzu bozmuştu mesela. Daha önce de klima bozulduğu için oyun esnasında salon fırın gibi olmuştu ve izleyici de Emre de erimişti. Bazen aksilikler oluyor tabi. Ama bunu kabul edip yoluna devam edebiliyorsun.
Bugüne kadar canlandırdığın her karakter birbirinden çok farklıydı bence Nezaket. “İnsanlar İkiye Ayrılır" ile “İki Şafak Arasında” filmlerindeki rollerin birbirinden çok bağımsız ve üst üste iki sene ödül alman da bunun kanıtı bence. Ama mesela “Aykut Enişte 2” de oynayıp Azeri bir komedi kadınına da hayat verebiliyorsun. Senin rol seçim sürecinde neler yaşanıyor peki?
N.E.:Emre de ben de seçici olmaya çalışıyoruz. Şanslıyız karşımıza da hep iyi senaryolar çıktı. O dönemki kariyerimizi menajerimiz Ezgi Baltaş’ın yönetmesiyle de bu güzel karşılaşmalar gerçekleşti. Bazen bir projeyi reddederken de kabul ederken de çok rahat konuşup tartışabildik, detaylı düşündük. Kamera karşısında ikimiz de deneyim kazandıktan sonra, seçici olmaya özen göstermeye başladık. Gelen birçok teklif oluyor, ama biz artık daha dikkatle proje seçimi yapıyoruz. Temel kriterlerin dışında; daha önce oynadığımıza benzer olmayan, tekrara düşmediğimiz, geliştirebileceğimiz karakterler üzerinde yoğunlaşıyoruz. Ben mesela artık, kadın karakterin filmdeki konumuna ve filmin bütününde neye hizmet ettiğine de dikkat ediyorum. İçimize sinen projelerin içinde olmak, bizi mutlu ediyor açıkçası.
H.E.Ü.: Bazı roller bizi heyecanlandırmıyor olabilir belki. Ama çok yetenekli ya da fark edilmemiş bir oyuncuyla karşılaşsa o rol, belki de daha doğru ve o oyuncunun önünü açabilecek bir durum olabilir. Her filmde de Nezaket ya da ben olmak zorunda değiliz, fark edilmemiş birçok yetenekli oyuncu var bence.
“Birçok karakteri canlandırmak için içimde heves ve heyecan var”
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde üst üste iki yıl “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülü aldın. “İnsanlar İkiye Ayrılır” ve “İki Şafak Arasında” filmlerindeki rollerin övgüye değer bence. Sen ödülleri aldığında neler hissettin?
N.E.: O anlarda kendimi çok mutlu hissettim gerçekten. Bundan sonrasının da daha gelişerek devam etmesini istiyorum açıkçası kendi adıma. Çünkü içimde birçok karakteri canlandırmak için heves var ve enerji var. İçimdeki o bütün renkleri görebiliyorum, bu renkleri yansıtabileceğim doğru senaryoları bekliyorum. Bu süreçte Emre de ben de sakin durma sürecine girdik aslında. Üç yıldır Emre de ben de, üst üste konuşulan projelerin içerisinde yer aldıktan sonra biraz kendimizi dinlendirmek istedik. Ama başarı çok güzel bir şey tabi ki, devam etmesi en büyük temennimiz.
Nezaket bence “Uysallar” harika bir performansa imza attın. Bir karakteri ‘eğlenerek’ canlandırdın bence ve izlemesi çok zevkliydi. O meyhanede seninle beraber masaya çıkıp eğlenmeyi ben de istedim izlerken gerçekten. Uysallar dizisi senin için nasıl bir süreçti ve sen nasıl değerlendiriyorsun?
N.E.: “Uysallar” seti hakikaten çok eğlenceliydi. Ve dediğin gibi ben de o karakteri canlandırırken, çok eğlendim. Çok rahat bir setti, çünkü yönetmenimiz Onur Saylak da oyunculuktan geldiği için bir oyuncuyla nasıl ilişki kurması gerektiğini çok iyi biliyordu. Ben de bulduğum o rahat alan içerisinde var olabildiğimi hissettim aslında. Evdeyken de Emre ile beraber rollere beraber çalışıyoruz. Bu rolü de Emre ile beraber çalışmıştık. Eme bu çalışma sürecinde bana, hayatımızdaki birçok insanı referans olarak gösterdi. Benim için de aslında rol, o anda açıldı diyebilirim. Benden çok uzak bir karakter olduğu için aslında zorlanmıştım, ama bir yandan da içimde o enerji de var. (Gülüyor) Yönetmenimiz Onur ve beraber rol aldığım oyuncularla da bir prova süreci geçirdik. Netflix’te yayınlandıktan sonra bir sürü insana ulaştı dizi ve Netflix’in global tarafını da deneyimlemiş oldum.
“Tartışmak da üretmenin bir parçası”
Bu sayede yurtdışında da tanınıyorsun. Peki geri dönüşler ve övgüler geliyor mu?
N.E.: Netflix sayesinde Uysallar’dan öyle bir geri dönüş aldım tabi ki. Bir de “İki Şafak Arasında” filmi de, Mubi’nin Uluslararası bölümünde yayınlanmaya başladı. O sayede bir sürü mesaj aldım ve çok mutluluk verici oldu. Azerbaycan Türkleri’nden çok mesaj aldım mesela “Aykut Enişte 2” deki rolümle. ‘Siz Azerbaycan Türkü değil misiniz, öyle zannettik’ diyenler oluyor. Performanslarla bu tarz karşılıklar bulmak çok hoşuma gidiyor. Daha önce tiyatro oyunlarımızla da Almanya’ya gitmiştik ve oradan da mesajlar aldım. Yurtdışındaki festivaller aracılığıyla da oluyor bu ve biz çok mutlu oluyoruz.
Oyuncu eşler olarak birbirinize desteğinizi çok net bir şekilde fark ettim. Kısa filmde de beraber oynuyorsunuz…
N.E.: İlk defa bir projede bu kadar ağırlıklı sahnemiz oldu. “Lekesiz” kısa filmi bu anlamda bizim için ilk, ama daha önce başka bir projede de beraber oynamıştık. Emre ile ortak bir dil oluşturduk zamanla, tiyatrodan gelen bir dille aslında ortak üretimimiz var. Bir metne bakışımız ve hayata bakış açımız da aynı olduğu için, o noktada çok sağlıklı bir iletişimimiz oluyor. Gerildiğimiz anlar da oluyor tabi, yeni oyunumuz “N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hali” nde yaşadık mesela. O oyunda Emre oynuyor, Ayşe Draz ve ben yönetiyoruz. Orada çok zorlandık, çünkü ben ilk kez bir oyun yönettim. Ama o süreçteki gerginlikler, güzel gelişmelere de vesile oluyor. İkimiz de bu konuda birbirimizi destekliyor, anlıyor ve yaratıcı kapılar açabiliyoruz.
H.E.Ü.: Artık neden anlamadığımızı da anlıyoruz. Bazen birbirimizi anlamadığımız zamanlar da oluyor, ama nedenini de anlıyorum. Bence tartışmak da üretmenin bir parçası. Kimi zaman tanımadığın, saygı duyduğun ve işlerinden bildiğim birisiyle çalıştığım zaman, söyleyemediğin şeyleri içinde tutabiliyorsun. Ama yakınlık kurduğu bir kişide onları tutmuyorsun. İçinde tuttuğun ya da tutmadığın süreçler de öğretici olabiliyor. Verimli kavgalar ediyoruz tabi ki, çünkü imkansız kavga etmemek. Sürekli aynı evde yaşayan insanlar da olmasak, kavgasız bir 8 yıllık ilişki olmaz. Kavga yoksa da sağlıklı bir ilişki yoktur bence. Arada sırada başka projeler de çalışmamız da iletişimimiz dengeliyor, bazen birimizden biri 2 ay film setine gidebiliyor. Bu da farklı bir yerden bakabilme durumunu da perçinliyor ve tekrar çalışmaya başlamamızı da teşvik ediyor.
En çok canlandırmak istediğiniz karakter türü, bir biyografi filmi olsa canlandırmak isteyeceğiniz kişi kim olurdu?
H.E.Ü.: Türkiye’de sesi daha az duyulan ama sanat aracılığıyla daha çok insana ulaşabilecek karakterleri oynamayı isterim. Politik olduğunu bağırmayan, ama gerçekten politik olan filmlerde olmak, hangi karakter olursa olsun harika olur benim için. Ülkemizde daha çeşitli filmler olması; mesela bir süper kahraman filminde oynamak, çok güzel animasyon filmlerde seslendirme yapmak gibi deneyimleri katmak isterim. Nereye gideceğini bildiğin bir dizi senaryosunda, uzun süre bir karakteri canlandırmak da, özellikle dijital platfomlarda, heyecan verici oluyor. Ana akım dizilerde karakterler, sosyal medyadaki tepkilere göre değişebiliyor. Sonunu bilemiyorsun ya da film tam da karaktere alıştığın zaman bitebiliyor. Bilim kurgu ve distopik türündeki filmler de ülke sinemamızda var olmaya devam etmeli bence.
N.E.: Emre’nin dediklerine ben de katılıyorum. Emre mesela “The Handmaid's Tale” dizisindeki ana karaktere beni çok yakıştırıyor mesela. Keşke daha çok kadın karakter yazılsa dediğimiz bir aşamadayız ülkemizde ama karakterin niteliği de gerçekten çok önemli. Ülkemizin sinemasında da çok heyecan verici filmler çıkıyor gerçekten.