#sanalzorbalıkbitsin ve #klavyençiçekaçsın
Sosyal medyadaki şiddet ve linç kültürüne dair farkındalığı artırmak ve çözüm yollarını konuşarak hep birlikte bulmak adına başlattığımız bu yazı dizisine başladığımız günden bu yana yaşanan örnekler ve “yeter” çığlıkları da artarak devam ettiğinde, bunu yine önce sosyal medya üzerinden bir toplumsal harekete dönüştürmenin vakti geldiğine karar verdik. Hemen hepimizin maruz kaldığımız ve farklı konularda, farklı taraflarında durabildiğimiz bu duruma karşı farkındalık çağrımız için #sanalzorbalıkbitsin ve #klavyençiçekaçsın hashtaglerini kullanacağız bugünden itibaren ve farklı platformlara taşıma anlamında da hareketi isimleştirerek ilk ciddi adımı böylece atmış olacağız.
Başta www.dizidoktoru.com yazarları olmak üzere, bu konudan mustarip her meslek kesiminden, yaştan, statüden herkesi de bu harekete davet ediyorum.
Klinik psikoloji açısından “Sanal şiddet”
Konu, yeri önemli olmaksızın şiddeti uygulayan ve maruz kalan insanın psikolojisi ile doğrudan orantılı olduğundan konuya yaklaşımı klinik psikoloji açısından ele alıp; bu kez işin klinik boyutundan bakacağız konuya.
Özellikle çocuklar ve gençler başta olmak üzere, “şiddet” konusundaki yaklaşımlarıyla ve farkındalık adına yayınlarıyla bilinen Kim Psikoloji ekibinden Uzman Klinik Psikolog Yasemen Yaralı ile görüştük.
Linç meydanı artık sosyal medya
Bir psikolog olarak sosyal medyadaki şiddet ve linç durumunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Kitlesel olarak birini veya birilerini hedef alma çok eski dönemlere dayanmaktadır. Çağın ötesinde bir kadın olan İskenderiyeli Hypatia da linç kültürü ile hedef alınarak öldürülmüştür. Yani bundan bin yıl öncesinde de ne yazık ki bir kitle tarafından provoke edilen bir halk vardı. Tarihsel olarak linç edilen bireyleri yakma, taşlama veya linç edilen kişiyi halka açık bir alanda asma gibi yargısız bir şekilde öldürülürlerdi. Aslında, grup için ortak bir düşman bulmak, onu birleştirmek için en iyi stratejidir. Bir cadı yakarak ya da sadakatsiz olarak kabul edilen bir kadın taşlayarak, grup için tehlike oluşturabilecek insanları ortadan kaldırırız ve ortak değerler etrafında yeniden ele alırız.
Bugün, taş ve odun yığınlarının yerini yazılan yorumlar almıştır, linç meydanının yerini ise medya almıştır. Bir kamu figürü olarak sayılabilecek ünlü biri talihsiz bir şaka yapar, belirsiz açıklamalar yapar, hata yapar ve medyada ve sosyal ağlarda linç edilir.
Köleliğin yeryüzünde hakim olduğu dönemlerde, linçin aktif bir şekilde gözükmesinin ırkçılık propagandalarından kaynaklandığı söylenebilir. Aynı şekilde eski dönemlerde dini bazı yapılanmaların da linç kültürü üzerinde etkili olabildiği gözükmektedir.
Ancak her ne kadar modern çağda olduğumuzu varsaysak da linç kültürü değişmedi, teknolojinin ilerlemesiyle sadece form değiştirdi. Sosyal medya iletişim kanalları gittikçe genişleyen bir kullanıcı kitlesine sahiptir. Sosyal medya platformları geniş bir yelpazede farklılık gösteren bireylerden oluşmaktadır. Köken, ten rengi, cinsel yönelim, dini ilişki ya da dünya görüşü, bir kişi ya da bir grup insan arasındaki ayrımcılığı ve düşmanlığı kristalize edebilen unsurlardır. İnternet doğrudan yüzleşmenin olmaması nedeniyle disinhibisyonu teşvik etmektedir. Nefret söylemleri sosyal medyada daha fazla ilgi görüyor ve orada daha yaygın bir şekilde yayılıyor.
Sanal dünyada rahatsız edici bir şekilde başkalarının itibarına zarar vermek amaçlı, şiddet içerikli söylemler oluşturma, sözel zorbalık içeren mesajların tekrar tekrar gönderilmesi, kimlik hırsızlığı, fotoğraf, yazı veya video linçleme şeklinde dijital kanallar tarafından yönlendirilerek farklı formlarda ve farklı düzeylerde siber zorbalığın olduğunu görmekteyiz. Dijital araçlar, bilgilerin çok hızlı yayılmasını ve içeriğin kalıcılığını sağlar ve birbirimizle olan ilişkimizi değiştirir. Sosyal ağların ortaya çıkmasıyla bir insana ulaşmak için tek bir tıklama yeterlidir. Bu da kötü niyetli eylemleri hızlandırır ve güçlendirir.
Sosyal medyadaki saldırganlığın seyircisi daha fazladır
Sosyal medyada bir paylaşımın psikolojik olarak şiddet ya da linç tanımına girmesi için klinik açıdan bir sınırı, ölçüsü var mıdır?
Literatürde sosyal medyada linç tanımı siber zorbalık kapsamında ele alınabilmektedir. Toplumsal hayatta zorbalar ırk, cinsiyet, ulusal, renk ve görünüm gibi kişisel farklılıkları sebep göstererek, bireyleri hedef alırlar. Zorbalık; kendini daha üstün ve güçlü bir konumda gören bireyin bir başkasına sürekli olarak fiziksel veya psikolojik olarak zarar vermeyi sürdürmesi anlamına gelmektedir. Zorbaların pek çok alanda rol gösterdiğini görmekteyiz. İş yerinde mobbing, okullarda akran zorbalığı, toplumda mahalle baskısı ve teknolojinin gelişimi ile de siber zorbalık kavramları farklı formlarda hayatımızda yer almaktadır. Zorbalık tanımını yapabilmemiz için bireyin aynı davranışı hedef aldığı kişiye veya kişilere sürekli tekrarlayıcı ve zarar verici amaçlı yapıyor olması gerekir.
Siber zorbalığın tanımı ise zorbalık ile aynıdır. Siber zorbalık sadece iletişim teknolojisi kullanımı ile gerçekleştirilir olmasından ve ulaşılabilirliğin daha geniş kapsamlı olmasından dolayı bir farklılık vardır. Yeni bir kavram olduğu için çalışmalar sınırlı sayıdadır. Yapılan araştırmaların daha çok çocuk ve ergenlerin sosyal medyada maruz kaldıkları siber zorbalık üzerine olduğu görülmektedir.
Sizce sosyal medyada gerçekleştirilen yani saklı kimlikle örtülü yapılan şiddetle gerçek hayattaki şiddet gösterenler arasında bir fark var mı? Hangisi klinik açıdan daha tehlikeli?
Siber zorbalık veya çevrimiçi nefret söylemi meselesiyle uğraşmak söz konusu olduğunda, internet kullanıcılarının anonimliği, bireyler için bir çeşit güçsüzlüğü teşvik ettiği ölçüde, çoğalmalarının ana nedeni olarak belirtilir. Klinik olarak her bireyi kendi yaşam döngüsünde değerlendirmek daha doğru olacaktır. O yüzden vakaları derecelendirmek çok doğru olmayacaktır. Farklılıkları söz konusudur sadece. Sosyal medyadaki saldırganlığın seyircisi daha fazladır. Dolayısıyla bir takma adın arkasında saklanılarak, saldırgan söylemlerin bedelini ödemek zorunda kalmadan hayal kırıklıklarını ifade etmek için internette farklı bir kimliğe bürünmek olarak adlandırılabilir. Bu suçlamalar çoğu zaman anonimliğin çevrimiçi tartışma kültürünün temel taşlarından biri olduğunu ve internetin izin verdiği konuşma özgürlüğü için bir ön şart olduğunu unutmaktadır. Günlük yaşamımızda aslında konuşmamız büyük ölçüde bir dizi sosyal belirleyici tarafından koşullandırılmaktadır.
Gençler birçok insanın çevrimiçi zorbalık yaptığına inandıklarında, davranışa kendileri katılma olasılığı daha yüksektir. Akıllarında, önemli bir sorun gibi görünmüyor çünkü akran grupları davranışı kabul ediyor. Dahası, çocuklar siber zorba diğerlerini düzenli olarak insanları çevrimiçi taciz eden bir gruba sığınaktır. Teorik olarak internette yapılan yorumların yazarının sorumluluğu belirlenmiştir; anonimliğin arkasına saklanmaları aslında sosyal medyada sahte kimliğe sığınılarak, gerçek yaşamlarında ortaya çıkmalarına izin vermedikleri yani bastırdıkları kişilik özellikleri devreye girer.
Öfke kontrol bozukluğu çocukluk yaşantısıyla ilişkilidir
Günlük hayatta öfke problemi olan insanlar klinik destek alabiliyor. Bunun bir kriteri var demek ki klinik açıdan. Peki sosyal medyada öfke ve şiddet kontrolü için kişinin bir öz denetim durumu ya da “Şu noktada ise klinik olarak destek alınması önerilir” noktası var mıdır?
Öfke her duygu kadar normal ve gerektiği anda bastırılmadan yaşanılması gereken bir duygudur. Öfke doğru bir şekilde ifade edildiği zaman sanılanın aksine kişilerin yaşamında yapıcı bir etkisi vardır. Öfkenin ifade ediliş biçimi mizaçla ve kültürle de ilişkili olabilmektedir. Öfke kontrol bozukluğu genellikle çocukluk yaşantısıyla ilişkilidir. Birey çocukken ihmal veya istismara uğramış olabilir. Veya doğru olmayan anne baba tutumları da çocuklarda öfke kontrol bozukluğunun gelişmesine yol açmaktadır. Bazen de beyinle alakalı bazı kronik hastalarda öfke kontrol bozukluğu görülebilmektedir.
Öfke kontrol bozukluğu tanısı alabilmesi için bir bireyde ani, dürtüsel, saldırgan, şiddetli davranış veya durumla orantılı olarak ağır bir şekilde tepki vermesi, kızgın sözel patlamalar, ev içi suistimal, eşyaya zarar verme veya kırma veya öfke nöbetleri gibi belirtilerin gözlemlenmesi gerekmektedir. Bireyin kişiler arası ilişkilerinde bozulma gözlemlenir. İşte, okulda ve evde sorun yaşar. Depresyon ve anksiyete gibi duygu durum bozuklukları görülebilir. Alkol ve diğer madde kullanımı ile ilgili sorunlar olmaya başlar. Bazen kasıtlı yaralanmalar ve intihar girişimleri söz konusudur.
Klinik açıdan öfke kontrol bozukluğu tanısına uygun olan her birey psikolojik olarak destek almalıdır. Sosyal medya artık yaşamımızın bir parçası haline geldiği için, birey öfkesini kontrol etmede güçlük çekiyorsa, kendine ve çevresine sosyal medya iletişim kanalları aracılığı ile zarar vermeye devam ediyorsa tedavi sürecine başlaması gerekmektedir.
Eylemleri için çok az pişmanlık duyuyorlar
Bir psikolog olarak sosyal medyadaki şiddeti gözlemlediğinizde imkanınız olsa her iki tarafa da ne önerirsiniz?
Farkındalık ve önleme, bu fenomenle mücadele etmenin ilk yoludur. Sosyal medyadaki bu saldırı, hedefi olan kişiyi bir nesneye dönüştürdüğü sürece önemsiz olmaktan uzaktır. Öncelikle hedef alınan kişinin bir insan olduğunu unutmamak gerekir. Evet elimize aldığımız telefon bir nesnedir. Fakat kelimeleri telefon ekranına yazdığımız andan itibaren sözcükler canlıdır. İş yerindeki bir arkadaşımızla yaptığımız bir konuşma kadar gerçektir. Gündelik yaşamımızda kullandığımız sözcüklerin esiri olduğumuz gibi, sosyal medya konuşmalarımızın da sorumluluğunu almayı öğrenmemiz doğru olacaktır. Yazdığımız cümlelerin ve her bir kelimenin karşımızdaki bireye ulaştığını unutmamak gerekmektedir. Tanımadığımız ve görmediğimiz insanlardan hakaret dolusu yorumlar almanın yıkıcı bir tarafı olduğunu unutmamak gerekir. Siber zorbaların çoğu bunun önemli olmadığını düşünüyor. Neden oldukları acıyı görmedikleri için eylemleri için çok az pişmanlık duyuyorlar veya hiç pişmanlık duymuyorlar. Aslında çeşitli çalışmalarda, çevrimiçi zorbalık yapan çok bireyin, çevrimiçi zorbalık sonrası hiçbir şey hissetmediği belirtilmiştir. Bunun yerine, birçok çok çevrimiçi zorbalığın kendilerini komik, popüler ve güçlü hissettirdiğini bildirmektedir. Daha fazla takdir alma, daha fazla kişi tarafından takip edilmek, bir gruba dahil olma ve fenomen olma yolunda ilerlemek adına bireylere hakaret, küçük düşürücü olduğu varsayılan söylemler, son dönemlerde sıkça yaygınlaşan ifşa gibi yollara siber zorbalık yapan bireylerin başvurduğunu görmekteyiz.
Kamusal alaycılığı önce sosyal ağlarda yayınlanan mesajlar şeklinde düşünüyoruz. Bu, sosyal ağ ile ilişkilerinin dikkatini çekmek ve tepkileri kışkırtmak için bir birey veya bir grup hakkında kamuoyuna bilgi vermek anlamına gelir. Bu yöntem genellikle tartışmalara yol açacaktır, bunun sonucu mağdura karşı alayda bir artış olacaktır. Bu alay konusu daha şiddetli olabilir ve daha sonra mağdurlara kamuya açık veya özel olarak gönderilecek hakaret şeklinde olabilir. Bireylerin alenen hakaretleri görmek için daha kolay rahatsız edildikleri veya utandırdıkları doğrudur.
Dijital alanın en korkunç fenomeni haline gelen siber zorbalık
Her şeyden önce küçük yaştan itibaren çocuklara empati, hoşgörü ve saygı gibi değerler eğitimine ağırlık verilmelidir. Öncelikle okullarda öğrencilere ve kültür merkezlerinde halka güvenli internet kullanımı ile ilgili eğitimler verilmelidir.
İnsanlar dijital hak ve sorumlulukları ile ilgili bilgi sahibi olmalıdırlar. Sosyal medyada yapılan şiddetin siber suçlar kapsamında olduğunu bilmelidirler. Sosyal medya kullanım tarzımızın da kişiliğimizin bir parçası olduğunu kabul etmeliyiz. Çevrimiçi ortamda başkalarına karşı nazik olmak bizi güvende tutmaya yardımcı olacaktır. Kimseye zarar verebilecek veya utandırabilecek hiçbir gönderiyi insanlarla paylaşmayın. Her zaman sosyal medya paylaşımlarımızda özgürüz fakat yine de eğer hesabınızı kilitli olarak kullanmayı tercih etmiyorsanız, sosyal medyada yayınladıklarımız hakkında biraz daha temkinli olmakta fayda var. Kimin sizin paylaşımlarınızı nerede ve hangi amaçla paylaşacağını bilemezsiniz.
Kuşkusuz dijital alanın en korkunç fenomeni haline gelen siber zorbalık. Bir gecede, birileri, çoğu zaman bir kadın, kendisini hedeflemeye karar veren yüzlerce veya binlerce kişinin dikkatinin merkezinde bulur. Daha sonra serbest bırakılan şiddetin bir sınır tanımadığı gözlemlenmektedir. Tecavüz tehditleri, cinayet çağrısı, beden üzerine yapılan hakaret veya sözel cinsel saldırı. Ve bu dalgalanma ne yazık ki değişmez bir sürece cevap veriyor. Mağdur, sosyal ağlarda bir mesaj, bir fotoğraf, bir video vb. tetikleyici gelene kadar bir süre sonuçsuz kalabilen bir eylemle karşılaşıyor. Bir tartışma formunda bir metin, çok takip edilen bir hesabın kızgın tweeti veya öfkeli bir Facebook paylaşımı olabilir.
Hiçbir ebeveyn çocuğunun zorba olduğunu duymak istemez
Farklı semptomatik rahatsızlıklarda farklı metot önerileriniz vardır danışanlarınıza. Sosyal medya şiddetine maruz kalan kişilerin ruhsal boyutta hasar tespiti ve bir yol önerisi diğer vakalardaki gibi midir? Bizim aracılığımızla bir öneriniz olabilir mi? Ne yapmalı, neye dikkat etmeliler?
Yaşamımızın her alanında karşılaştığımız şiddet öğesi, her zaman için insanların yaşamında kaygı ve korkuya sebebiyet vermiştir. Öncelikle şiddete hangi alanda olursa olsun uğrayan birey şiddetin kendi şahsıyla alakalı olmadığını bilmeli ve suçluluk duygusunu içselleştirmemelidir. Sosyal medyada maruz kalınan şiddette ise seyirci sayısının, gerçek hayatta yer alan seyirci sayısına oranla fazla olmasından dolayı, bireylerde utanç duygusu ve kaygı düzeyi daha fazla olabilmektedir. Tabii ki burada yine kişisel farklılıklar önemlidir. Duygu yönetiminde başarılı, dışa dönük ve problem çözme becerisi yüksek bireyler karşılaştıkları zorbalık karşısında daha dayanıklı olabilmektedirler. Öncelikle aileler ve eğitimciler çocuk ve ergenleri sosyal medya şiddeti ve zorbalık hakkında bilgilendirmelilerdir. Zorbalığa uğradıklarında veya zorbalığa seyirci kaldıklarında nelerle karşılaşacaklarını bilmelidirler.
Hiçbir ebeveyn çocuğunun zorba olduğunu duymak istemez. Ebeveynler için çocuklarının diğer çocuklara zarar verdiğini düşünmek acı vericidir. Ancak zorbalık saldırgan için de ciddi bir konudur. Çocukların arkadaşlık becerileri, genel olarak zihinsel sağlıklarının göstergesi olabilmektedir. Aileler çocuklarının fiziksel veya sözel zorbalık davranışı sergileyen çocukların davranış ve tutumlarını inkar etme yoluna girmek yerine, kabul ederek uzman yardımı almalıdırlar. Çocuklar eğer saldırganlık veya zorbalık gösteriyorsa, duyguları ve davranışlarını düzenlemekte zorluk yaşıyorlardır.
Çocuklara, zorbalığa maruz kalan kişinin bakış açısını almaya teşvik etmek, başa çıkmanın başka bir yararlı yolu olabilir. Çocuklara sorun: “Biri size iyi gelmediği için kendini dışlanmış veya üzgün hissettiğin bir zaman düşünebilir misin?” O andaki sahip olduğu duyguyu hatırlamasını sağlayın. Sahip olduğu duygu ve düşünce içeriğini ifade etmesine olanak sağlayın. Sahip olduğu duygunun, sınıf arkadaşının veya sosyal medya iletişim araçları ile saldırganlıkta bulunduğu kişiyle aynı olduğunu hatırlatın.
Eğitim personeli internetin ve telefonların güvenli ve kullanımını teşvik etmeli ve karşılıklı yardım ve herhangi bir şiddete hoşgörü göstermeme kültürünü geliştirmelidirler.
Çocuklar arasındaki bu siber şiddet, günlük yaşamlarımızı dolduran ve çocukların odalarının mahremiyetinde sevdikleri ekranlarda ortaya çıkan ve artan şiddeti yansıtmaktadır. Çocuklar için kendilerinden birini hedef almak, sadece tek tıklama gerektirdiğinden kolay bir oyun halini aldı. Tabii ki yetişkinlerde de aynı şekilde sosyal medya saldırılarını uzaktan yapılabildikleri için normalde saldırgan bir birey olmayan kişiler bile sosyal medya platformlarında şiddet unsuru sayılabilecek tutumlar sergileyebilmektedir. Sosyal medya üzerinden insanlara yazdıklarını önemsizleştirme noktasına yavaş yavaş hakim olan alaycı, duyarsız olma kayıtsız bir zihniyetin sonucudur.
Çocuğunuz siber zorbalığa maruz kalıyorsa
Çocuğunuzun davranışındaki değişiklikleri göz ardı etmeyiniz. Saldırgan dil kullanımı veya ayrımcılığın kurbanı olduğu anlamına gelebilir. Dikkatli olun: çocuğunuz geri çekiliyor mu? Stresli veya agresif mi? Sağlık sorunları var mı, akademik başarısı yarıya iniyor mu?
Değişiklikleri algılamak özellikle önemlidir, çünkü çoğu zaman kurbanlar, fakat aynı zamanda siber zorbalık ve video linçlerin failleri veya tanıkları bu konuda cesaret edemez veya konuşmak istemez.
Olası işaretler; çocuğunuz ezilmiş, hatta agresif görünüyor mu? Baş ağrısı, mide ağrısı ve uyku problemleri gözlemlenebilir. Okul sonuçları aniden düşüyor mu, okul gezilerinden, kamplardan kaçıyor mu, yoksa artık okula gitmek istemiyor mu? Ortaya çıkmayan neredeyse hiç arkadaş kalmadı mı?
Bir güven temeli oluşturun. Çocuğunuzun sizinle her an konuşabileceklerini açıkça belirtin. Önleyici tedbirler alın. Kendiniz bilgi arayın.
Sabırlı olun. Mağdurların başına gelenleri bildirmek için zamana ihtiyaçları vardır. Bir güvenlik atmosferi yaratın ve çocuğunuza yanlış bir şey yapmadığını netleştirin.
Dizüstü bilgisayar veya internet kullanımını yasaklamak çözüm değildir. Daha ziyade çocuğunuzun dijital medyayı düşünceli kullanmasına yardımcı olun.
Ya çocuğunuz siber zorbalık yapıyorsa?
Bunun hakkında konuşun. Çocuğunuza davranışının zarar verici olduğunu ve hatta yasalarla cezalandırılabileceğini açıkça belirtin. Ayrıca onu ne yapmaya ittiğini de anlamaya çalışın.
Farkındalığı artırın. Bakış açısını değiştirmesi için onu davet edin. Ya kurban olsaydı? Sonuçları görmesine ve saygılı davranışın ne anlama geldiğini (gerçek hayatta ve sanal alanda) tartışmasına izin verin. Sonuçları kabul edin. Çocuğunuzun eylemleri için nasıl sorumluluk alabileceğini birlikte tartışın.
Böyle bir olayla karşı karşıya kaldığında, bazı insanlar yoğun olabilen, ancak böyle bir bağlamda normal olarak tanımlanabilen stres yaşarlar. Diğerleri zihinsel travma adı verilen zihinsel bir yaralanma yaşarlar. Bu durumda, semptomlar saldırıdan sonraki ilk saatlerden veya ilk günden itibaren gözlenir. Düşünceler ve rüyalar travmatik olayların (görüntüler, sesler, duyumlar) belirli yönleri tarafından işgal edilir. Bu, her seferinde olayın gerçekleştiği sıkıntıyı yeniden üretir.
İlk ay boyunca evrim çok değişkendir.
Bazılarında semptomlar yavaş yavaş azalır. Diğerlerinde, devam edecek hatta artacak.
Diğerlerinde, nihayet kişi o zamana kadar oldukça iyi durumda olduğunda ortaya çıkacaktır.
Travmatik stres belirtileri üç günden fazla, ancak bir aydan az olduğunda mevcutsa, akut travmatik stresden bahsediyoruz.
Semptomlar bir aydan fazla sürdüğünde, travma sonrası stres bozukluğundan bahsediyoruz. Bu durumda, profesyonel yardım almak önemlidir, çünkü travma sonrası stres durumu, kurulduktan sonra çok sayıda durumda kronik olma eğilimindedir ve sağlığa zararlı sonuçlara yol açar. Aile, mesleki denge, eğitim vb... Bu, "kasıtlı" bir travma, yani kasıtlı olarak gerçekleştirilen durumda daha da sık görülür.
Travma sonrası stres bozukluğu olan veya olmayan diğer bozukluklar ortaya çıkabilir. Karakterize depresyon, anksiyete, intihar düşünceleri, alkol, uyuşturucu ve ilaç bağımlılığı, yeme bozuklukları.
Sosyal medya üzerinden maruz kalınan saldırılar sonrasında bu belirtiler söz konusuysa mutlaka bir uzmandan destek alınmalıdır.